IŞİD iki Japon gazeteciyi diğer rehineler gibi katletti. Önce birini, dünyanın dikkati celp ettikten sonra da ikinciyi öldürdü. Cinayetleri büyük bir soğukkanlılıkla ve maksimum propaganda koşulları oluşturacak biçimde gerçekleştirdi. Bütün dünya gibi Japonlar da büyük bir şoktalar.
Japonya Başbakanı Şinzo Abe, hiç de alışık olmadığımız biçimde, intikam yemini etti. Ülkesinin, IŞİD’le mücadelede, uluslararası koalisyona her türlü desteği vereceğini söyledi. Oysa 2’nci Dünya Savaşı sonrasında kabul edilen Japon anayasası ülkeye “pasifizmi” salık vermişti.
Terörist nasıl düşünür?
Çoğu insan, çok uzaklarda bir ülkenin gazetecilerini katletmenin IŞİD’in ne işine yarayacağını sorguluyor. “Terörist mantığının, aklının işleme biçiminin” soruyu soranlardan farklı olduğunu biliyoruz. Bizim insanlık dışı gördüğümüz eylemler, onlar açısından, tutarlı bir stratejiye işaret ediyor.
IŞİD’in izlediği “askeri ve terörizm” stratejisinde sadece El Kaide’nin değil geçmişteki diğer örgütlerin tecrübelerini de görmek mümkün. Fransızların Cezayir’i, Sovyetler’in Afganistan’ı terk etmesinden çıkarılan derslerin yanı sıra, ABD’nin Beyrut’tan, Somali’den ve Irak’tan çekilmesi, “zaferin”
IŞİD, 16 Eylül’de Kobani’yi ele geçirmek üzere harekete geçti. Aynı karakterdeki iki gücün çatışması IŞİD’in geri çekilmesiyle yeni bir aşamaya geldi. Kuşatmanın bitmesi farklı sonuçlara neden oldu/olacak. Özellikle askeri, politik, psikolojik ve insani yönleri ile. Kobani hadisesinin askeri boyutu, ders çıkarmak için uygun veriler sunuyor. Olaylarda doğrudan yer alan PKK/PYD, peşmerge, sembolik de olsa Özgür Suriye Ordusu, IŞİD ve ABD’nin kazanımlarının, kayıplarının mercek altına alınması öğretici olabilir.
PKK/PYD ve kuşatma
Çatışmaların başat aktörü PKK/PYD kuşatmadan ciddi kazanımlarla çıktı. Şehir savaşı tecrübesi edindi, özellikle ağır silahlar kullanarak sokak sokak, ev ev savaşmayı öğrendi. Dahası yabancı askeri güçlerle işbirliği kapasitesini geliştirdi. Şehir savaşlarında yakın hava desteğinin nasıl sağlanacağını, koordinasyon yöntemlerini, tekniklerini öğrendi. Hesaba katılan, meşruiyeti olan bir askeri güç haline geldi. Moral motivasyon kazandı, lojistik kapasite elde etti.
Öte yandan, çatışmalarda ciddi kayıplar verdi ve askeri başarıyı Barzani ve ÖSO ile paylaşmak zorunda kaldı. Şimdi jeopolitik çıkmaz ve uzun yıllar sürecek Kürt-Arap geriliminin fitilini
Terörizm çalışmaları yeni bir kavramla tanışıyor: Yabancı terörist savaşçılar. Bu durum, terör ve terörizmle uğraşanlar için sürpriz değil. Çünkü yeni sorunlar yeni cevaplar ve yeni tanımlar gerektiriyor. Gittikçe artan ve karakter değiştiren terör saldırıları yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Bazı dönemlerde terör saldırılarının artması ve yoğunlaşması konuyla ilgilenenlerin dikkatini çekmiştir. Bu gelişme önemli ekonomik, sosyal, siyasal altüst oluşları izleyen dönemlerde baş göstermektedir. Terörizm “politik hedef”in gerçekleştirilmesinde işe yarar bir strateji olarak görülmektedir.
Terörün üçüncü dalgası
Modern terörizmin tarihini yazanlar sanayi devrimi sonrasına dikkat çekerler. Balkanlar ve Rusya’ya ise özel bir önem verirler. Sanayi devrimiyle gelişen teknoloji, demiryoluyla hızlanan ulaşım, telgrafla artan haberleşme, yükselen sınıf mücadelesi ve milliyetçi hareketler “terörizm”i popüler yapmaya yetmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından başlayan Soğuk Savaş döneminde ise terörizm, ağırlıklı olarak devlet destekli “vekâlet savaşları” tarzında yürütülmüştür. Şimdilerde ise hep birlikte üçüncü dalgayı yaşıyoruz.
Son dalga ile ilk
Paris saldırısı, terörle mücadelede uluslararası işbirliğinin hayati önemini bir defa daha ortaya koydu. Bu bağlamda iki husus ön plana çıkıyor. İlki işlevsel bir “devlet”in varlığı. Diğeri ise bu devletlerin terörle mücadeleye istekli, işbirliğine açık olmaları. Özellikle de istihbarat ve operasyonlar konusunda.
Bu gün, medyaya pek yansımasa da örtülü biçimde, dünyanın değişik yerlerinde terörle mücadele operasyonları yürütülüyor. Özelikle de Batılı ülkelerin uzağında, hukukun operasyonları fazlaca sınırlamadığı coğrafyalarda teröristleri tespit ve imha etmeyi hedefleyen çalışmalar sürüyor.
Üçlü işbaşında
Mücadele, istihbarat ve teknolojinin etkili kullanıldığı iyi eğitilmiş özel kuvvetlere dayanan bir strateji. Özel kuvvetler, istihbarat ve insansız hava aracı üçlüsünden söz ediyoruz. Nitekim uygulamanın başını da ABD çekiyor.
11 Eylül 2001’de ABD ordusunda 30 bin özel kuvvetler askeri bunuyordu. Bu yılın sonu itibarıyla sayının 70 bine çıktığı ifade ediliyor. Bu birimler, Afrika’dan, Asya’ya, Güney Amerika’dan, Ortadoğu’ya kadar 133 farklı ülkede faaliyetteler. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 14 kilit ülkede ise ABD büyükelçiliklerinde özel temsilcilikleri var.
Küresel ve bölgesel gelişmeler birbirlerini tetikliyor. Her şey hızlı biçimde ve kontrol dışı gelişiyor. Geleneksel yaklaşımlar, yöntemler, kurallar ve tempoyla gelişmeleri izlemek zorlaşıyor.
Irak ve Suriye’de devam eden iç savaşın tetiklediği, ivme kazandırdığı, karmaşık konulardan birinin Kürtlerle ilgili olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye’den başlamak
Devletle PKK arasında yürütülen “çözüm müzakereleri” masada ve sahada farklı seyir izliyor. Müzakerenin başlangıcında hesaba katılmayan yeni oyuncular, bölgesel gelişmeler, ilişkiler ve dengeler nedeniyle işler daha da karmaşık hale geliyor. Cizre örneğinde olduğu gibi ilişkilerin karakteri de hızla değişiyor.
Eldeki veriler, tarihsel tecrübeler, gittikçe baskın olacak yeni karakterin sınır ötesine uzanan, gerilimli ve çatışmanın eşiğinde olabileceğini gösteriyor.
Sürünceme sarmalında Kobani
Başlangıçtaki heyecanını ve kamuoyu ilgisini göreceli olarak yitirmiş olsa da Kobani’de PKK/PYD/peşmerge IŞİD çatışmaları sürüyor. Sürüncemeye dökülen çatışmanın en ilginç yönü, zoraki PKK-KDP ittifakına zemin sağlamış olması. Yanan, yıkılan Kobani ise çoktan fiziki bir hedef olmaktan çıktı.
Fransız donanmasına ait bir uçak gemisi Ortadoğu’ya doğru yola çıktı. Muhtemelen Yemen açıklarında demir atacak. Bu intikal Fransa’nın “cezalandırma” operasyonuna başlayacağını gösteriyor. Devletler arası savaşta “şeyleri” imha etmek için inşa edilen uçak gemisi, bu defa sivillerin arasına karışmış “silahlı küçük gruplara” karşı kullanılacak.
Uzmanlar bunun askeri olmaktan uzak, propaganda harekâtı olduğunun farkında. Fransız hükümeti, kendi kamuoyunun gazını almak ve örgütlere “cezalandırma” gücüne sahip olduğunu göstermek istiyor.
Öte yandan Paris saldırısından kısa süre sonra ABD’nin Ortadoğu komutanlığı siber saldırıya uğradı. Komutanlığın hesapları kısa süreliğine DEAŞ sempatizanları/militanları tarafından ele geçirildi. Olay bize, “savaşın” geniş ve farklı bir yelpazede cereyan ettiğini ve edeceğini gösteriyor.
Eski yöntemin yeni yüzü
Terörizm, politik amaçları gerçekleştirmek için kullanılan eski bir strateji. Zamanla daha karmaşık, etkili ve yıkıcı olmaya başladı. Mücadele ise ciddi zorluklar içeriyor. Batı için en büyük zorluk, teröristin kendi vatandaşları arasından çıkması.
Soğuk Savaş sonrasında Avrupa sağ-sol ve etnik terörizm olgusuyla daha az yüzleşmeye
Paris’i vuran terör, güvenlikle ilgili tartışmaları tetikledi. AB üyelerinin yanı sıra diğer ülkeler de savunma refleksiyle “başarısız” görünen istihbarat sorununa el atacaklar gibi görünüyor.
İstihbaratın amacı, siyasi karar alıcıları sürprizlerden korumak ve en uygun stratejiyi belirlemek için analiz sağlamaktır. Ancak Paris’te bazı şeylerin yanlış ve eksik gittiği anlaşılıyor.
Nitekim İtalya Başbakanı Matteo Renzi, yaptığı açıklamada, “Ortak para birimimiz var, ortak güvenlik ve istihbarat sistemimiz de olmalı” derken AB çapında bir soruna dikkat çekmek istiyordu.
AB’nin zayıf noktaları
AB’nin en zayıf noktasının “ortak dış politika ve savunma” olduğu bilinen bir gerçek. Bu ikilinin oluşturulmasında istihbaratın hayati bir rolü var. Hele küresel terörün “AB vatandaşı militanları” olduğu, yerel terörün de “küreselleşen militanlarının” Avrupa’da yerleşik olduğu göz önüne alındığında... Üstelik fiziki sınırların güvenliği sağlamaya yetmediği küreselleşen bir dünyadan söz ediyoruz.
Anlaşılan AB, ortak bir istihbarat organizasyonu kurmayı ve veri paylaşım sistemi inşasını gittikçe daha fazla tartışacak. Fakat sorunun üstesinden gelmek hiç de kolay olmayacak
Güvenlik konularıyla ilgilenenlerin korkulu rüyaları maalesef geçek oldu. Suriye ve Irak’a giden ya da internet ve medya üzerinden gelişmelerin etkisinde kalarak “iyi bir iş” yaptığına inanan çok sayıda “terörist” adayın varlığı ve eyleminden söz ediyoruz.
Tartışmalar sürerken kanlı bir terör saldırısı Paris’i vurdu. Video kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla saldırganlar iyi eğitimli, soğukkanlı ve hazırlıklıydılar.
Komplo teorileri
Önümüzdeki günlerde, saldırıyla ilgili çok sayıda senaryo ve komplo teorisi üretilecektir. Devletler arası anlaşmazlıklardan iç politik çekişmelere, teröristlere ve istihbarat örgütlerine kadar geniş bir yelpazede “faillerden” ve nedenden söz edilecektir. Terör saldırılarının aynı anda birden fazla çıktısı oluğu göz ardı edilerek, klasik soru sorulacaktır. Bundan kim, ne fayda sağladı? Ardından uzun bir liste halinde izahatlar başlayacaktır.
Her ne olursa olsun, tarihsel nedenler bir yana, Soğuk Savaş sonrasında Batı’da güçlü bir İslam karşıtlığı olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Söz konusu karşıtlığı daha da artıran ise sadece Batı’daki tablo değil ayni zamanda Ortadoğu’da yaşananlardır.
Meşruiyetini yitirmiş rejimler, zayıflayan,