Meditasyonu daha iyi anlamak ve bu konuda derinleşmek isteyenlere Sevgili Holliness Dalai Lama’nın yazdığı “Mutluluk Sanatı” isimli kitabından ödünç aldığım bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Bazı yazıların, kitapların enerjisi vardır. Her okuduğunuzda farklı bir şeyi keşfedersiniz. İşte bu yazı onlardan biri! İnşallah okurken siz de benim aldığım keyfi alır ve bir önceki yazımda yer alan meditasyon tekniklerinden birini uygulamaya başlarsınız.
“Dalai Lama, bu çalışmanın amacı zihnimizin doğasını anlamaya ve onu hissetmeye başlamaktır “ diyerek konuşmasına başladı. En azından bir seviye kadar. Genel olarak “ zihin” dediğimizde, soyut bir kavramdan bahsederiz. Zihnimiz hakkında doğrudan bir deneyimimiz yoktur. Örneğin, zihni tanımlamamız istendiğinde, sadece beyni göstermekle yetinmek zorunda kalabiliriz. Ya da zihni açıklamamız istendiğinde onun “bilme” kapasitesi olan “açık” ve kavramıyla ilgili” bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Fakat, meditasyonlar yoluyla zihni doğrudan anlamadıkça bu tanımlar sadece soyut bir kavram olarak değil de doğrudan deneyimleme yoluyla tanıyabilmek önemlidir. Bu çalışmanın amacı da zihnin geleneksel doğasını doğrudan hissetmek ya da kavramaktır;
Belki de hayattaki tek amacımız tüm yaşamı meditasyon yapıyormuş geçirmek olmalı. Bazen bir şey yapmaya niyetleniriz. Aradan üç, dört ay geçer bir de bakmışız yapmayı istediğimiz şey ile ilgili ilerleme kaydetmemişiz. Ya da” hep benim başıma geliyor” dediğimiz şeyin neden bizim başımıza geldiğini anlayamayız. İşte bu ve buna benzer örnekler de ilerleme gösterdiğinizde her anı meditasyon yapıyormuş gibi yaşıyorsunuz demektir.
Şimdi gelelim şu meditasyon denilen şeyi nasıl yapabileceğimize; Öncelikle her sabah ve/veya akşam kendinize 5 ya da 10 dakikalık randevu vermekle başlayın. Bu da bir hafta boyunca kendinizle 35-70 dakika birlikte olacaksınız anlamına gelir. Buna hazırsanız, her şey tamam demektir.
İşte size birkaç değişik meditasyon yöntemi; Aşağıda yazdığım yöntemlerin hepsi de güçlüdür. Ama önemli olan sizinkinin hangisi olduğudur. Meditasyon çalışmalarımda tüm bu teknikleri aynı anda denetirim. Ve hangisi kolay ve yakın geliyor ise onu uygulamalarını isterim. Hadi deneyin, bakın bakalım sizinkisi hangisi olacak?
Meditasyon yaparken sessiz bir yerde olmanız önemlidir. Yerde yada sandalye üzerinde rahat edebileceğiniz bir pozisyonda sırtınız dik bir şekilde
Uzun soluklu nefes çalışmalarımın son gününde katılımcılara daha önce meditasyon yapıp yapmadıklarını sorarım. Aldığım yanıtlar genellikle şöyle olur; “Evet, bir aralar yapmıştım” ya da “hep başlamak istedim”.
Sonra, meditasyonu denemiş olanlara meditasyona zaman ayırdıkları dönemde yaşamlarında, nelerin değiştiğini sorarım. Çoğunlukla odaklanmada güçlenme, netlik, sakinlik, kolay karar verme, uyku kalitesinde gelişme, huzurda olma hali şeklinde yanıtlar alırım. Son olarak da bu kadar güzel faydası olmasına rağmen meditasyona neden zaman ayıramadıklarını sorarım. Maalesef her zaman bu soruma tutarlı bir yanıt alamam.
Ne kadar çok arzulasak da sürekli olarak meditasyon yapılamamasının sebebi bence şudur; Dışarıyı izleme ve takip etme içgüdüsü o kadar güçlüdür ki içimize dönmeyi, ruhumuzu anlamayı, sakin kalmayı tercih etmekte zorlanırız. İçimize dönmek yerine dışarıya dönmeyi tercih ettiğimiz sürece karmaşa, öfke v.b. gibi şeylerin dozajı artar. Bu durum “karmaşa ve öfkenin bir şekilde bize hizmet ettiğini” göstermektedir. Şimdi diyeceksiniz ki “hadi canım sende olur mu öyle şey” Peki, o zaman şu soruyu size yönelteceğim.
Geçmişte istemediğiniz bir şeyi size kim
Mutlu olmak, acı ve üzüntüden uzaklaşmak için bir takım seçimler yaparız. Bir ilişkiden diğer bir ilişkiye, bir işten diğerine, bir şehirden diğerine gider, bizi eğlendireceğini düşündüğümüz elektronik aletlere para harcar, sevdiğimiz televizyon dizilerini takip eder, doğada zaman geçirir, sağlıklı beslenmeye önem verir, bize iyi geleceğine inandığımız spiritüel teknikleri deneyimleyerek mutlu olmanın yollarını ararız.
Mutlu olmayı istemenin yanlış bir tarafı yoktur. Ancak yaptığımız seçimler başta bizi mutlu etse de bir süre sonra mutluluk hissi yok olabilmektedir. Örneğin çikolatayı çok sevsek de bir kilo çikolatayı bir oturuşta yedikten sonra biri çikolata ikram etse çikolatayı yemeğe başladığımızdaki mutluluğu hissetmeyiz. Bu ve benzeri örnekler bize mutluluğun duruma göre değişebileceğini göstermektedir. Mutluluk duruma göre değişmemelidir, kalıcı olmalıdır. Peki, kalıcı mutluluk mümkün olabilir mi?
Bence bu sorunun yanıtı “ Evet” tir. Kalıcı mutluluğun anahtarı zihnimizin içindedir. Düşünceler, duygular, algılar, hatıralar hepsi zihnimizi oluşturur. Zihnimizdeki düşünceler ne kadar net ve açık ise bir o kadar da sakin ve rahat hissederiz kendimizi. Zihni net
21 Aralık günü ile ilgili birçok şey söylendi. Söylenenler arasından hangisine itibar etsek, yiyeceklerimizi stoklayıp güvende olacağımız bir yere mi gitsek? Yoksa hayatımıza olduğu gibi devam mı etsek? Acaba hangisini yapsak?
Japonya faciası, Van devremi, New York’taki Sandy kasırgası gibi kıyameti andıran olaylar olmuyor değil. Ama hiçbirisi tam kıyamet günü kıvamında değil. Ben bu olayların sadece içimizdeki şefkat ve sevgiyi açığa çıkartmaya hizmet etmek için gerçekleştiğini düşünüyorum. Keşke tüm insanlığın birlik bilincine ulaşması, herhangi bir koşul olmaksızın sevgi ve şefkati tanımadığı kişilere de göstermesi için böylesi olaylara gerek duyulmasaydı.
Yine de şu an geldiğimiz noktaya güveniyor ve inanıyorum. Çünkü kötü hareketlerin yanında bir sürü güzel şeyler yapılıyor. Bir kere herkes sevdiklerinin mutluluğu için ne gerekiyor ise yapıyor. İhtiyacı olanlar karşılıksız yardım alabiliyor. Bütün bunların hepsi çok güzel tohumlar ve bu tohumlar yeşerdikçe daha da iyi sonuçlar elde edeceğiz. İşte belki de sırf bu yüzden dünyanın sonu gelmeyecek.
Peki, 21 Aralık’a ve sonrasına nasıl hazırlanabiliriz?
Ben derim ki hep sevgi de, şefkatte kalın. Bu söylevi
Akıl, gözle görmek, elle tutmak, kulakları ile de duymak ister. Hayalin ise üstün güçleri vardır. Aklın göremediğini görebilir, olmayanı var eder. Birisinde olan diğerinde yoktur. Zaten olsaydı akıl, akıl hayal de hayal, olmazdı. Akıl ve hayali birbirini seven iki kardeş gibi düşünebiliriz. Akıl ve hayal kardeşliği arasında sevgi bağı ne kadar kuvvetli olursa siz de kendinizi o kadar daha tam ve bütün hissedersiniz. Bu nedenle ikisi arasındaki paslaşmanın yönetilmesi çok önemlidir.
Hayal aşırıya kaçtığında akıl yere sağlam basması gerektiğini hatırlatmalı, akıl umutsuzluğu kapıldığında ise hayal eksik parçayı büyülü bir şekilde görünür hale getirerek aklın kendini güvende hissetmesini sağlamalıdır. Biri diğerine patronluk taslamamalıdır. Arzularım neden gerçekleşmiyor diyorsanız sizdeki “Akıl ve Hayal” kardeşliğini gözden geçirmeniz iyi bir başlangıç olabilir.
Bildiğiniz gibi akıl, hedefinizi gerçekleştirebilmeniz için mevcut verileri kullanarak ihtiyaç listesini şekillendirir. Hayal ise hedefi tamamlanmış gibi göstererek aklın listeyi doğru hazırlamasına yardımcı olur. Hedefe ne kadar uzaklıkta olduğumuzu söyleyecek olan kardeş “akıl”dır. Hedefe doğru ilerlerken umudumuzu
Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. İsa, Hz. Musa, Buddha gibi kutsal insanlar kendilerinin yerine diğerlerinin mutluluğuna daha fazla önem verdiler. Acaba “çok iyi insan” oldukları için mi böyleydiler?
Hayır, bence özde ne kadar iyi bir insan olsalar da çok zekiydiler. Hiçbiri göreceli mutluluğa yani duruma göre değişen mutluluğa itibar etmedi. Bizlere de bunu anlatmaya çalıştılar. Ama bir türlü anlayamadık. Diğerlerinin mutluluğu yerine kendi mutluluğumuza daha çok önem verdik. Ama yine de istediğimiz sonuca ulaşamadık. Çünkü bir şeyi gözden kaçırıyorduk Sadece bir kişinin mutlu olması diğerlerinin mutsuz olması sonucunu doğuruyordu. Diğerlerinin mutsuz olması durumunda ise doğal olarak sahip olduğumuz mutluluğun keyfine varamıyorduk. Peki, bu kadar basit bir konuyu neden gözden kaçırdık?
Yaşamda var olabilmek, ilerleyebilmek için motive edilmeye, kendimizi haklı göstermeye ihtiyacımız vardı. Çevremizden alamadığımız ilgi ve alakayı kendimize armağan edebilmek adına kendimizi sürekli olarak neşelendirmeye ve eğlendirmeğe odaklandık. Bu şekilde diktatörlüğümüzü de ilan etmiş olduk. Başta her şey çok hoş gözükse de diktatörlüğün arzuladığımız mutluluğu vermediğini fark ettik. Bu
Hawai Manna Nefes Tekniği Hawai Kahunaların “ manna” diye adlandırdıkları bedeninize gerekli olan yaşam gücünden içinize büyük miktarlarda almanızı sağlayacaktır. Bu egzersizi yapabilmek için önce bir niyet belirlemeniz gerekiyor.
Bacaklarınız birbirinden ayrı olarak oturarak başlayın. Gevşeyin. Sonra aşağıda yazılı altı basit basamaktan oluşan nefes çalışmasını yapın. Önce akciğerlerinizden tüm nefesi dışarı çıkartın. Bunun için de nefes vererek başlayın. Daha sonra, akciğerlerinizden havayı tamamen dışarıya atmak için kısa nefesler üfleyin. Bu kullanılmış havayı akciğerlerden tamamen çıkartır ve çok geniş miktarda “mana” için yer açar.
1.Nefes: Havayı derince karnınıza çekerek derin bir nefes alın. Buna karın nefesi denir.
Kadınlar: Nefesi karınlarında tutsunlar
Erkekler: Nefesi karnınızda tutun; göğse ekstra nefes alarak onu da doldurun
Nefesi 10 saniye kadar tutun. Havayı dışarı verin.
2.Nefes: Derin nefes alın
Kadınlar: Nefesi karınlarında tutsunlar