Yargılarımızdan Özgürleşmek
Yargılayarak düşünme, negatif bir düşünce tarzıdır, negatif duygulara sebep olur. Peki, Negatif duygular ortaya çıktığında biz ne yaparız? Onları bastırarak kontrol altına almaya çalışırız. Bu kontrolcü yaklaşım bize ne yapar? nefesimizi etkiler, kısıtlı nefes almaya başlarız. Kısıtlı nefeste zaman içinde olaylara daha kısıtlı bakma halini getirecektir.
Bugün, negatif düşünceleri negatif duygulara dönüşmeden fark edebileceğiniz nefes kadar güçlü bir teknikten, Bryon Katie’nin “The work” (Çalışma:“ komşunu eleştir”) isimli çalışmasından bahsetmek istiyorum. “The work çalışması “Zihninizde barış ve huzur “bulup aydınlanmak isteyenlere özel bir çalışmadır. Bryon Katie, bu çalışmayı keşfetmeden önce yargılarının yarattığı bir dünyada yaşıyormuş. Kendisini o kadar değersiz hissediyormuş ki geceleri uyurken yatakta yatmak yerine yerde yatmayı tercih ediyormuş. Bir gün bir mucize olmuş ve bir çeşit aydınlanma hali yaşamış. Ondan sonra da ailesinin yanına giderek hem ailesiyle birlikte mutlu bir yaşam sürmüş hem de bu güçlü tekniği bizlerle paylaşmaya başlamış. The work çalışması nasıl bir çalışma mıdır?
Bu çalışma gücünü, 4 akıllı sorudan
Bazen enteresan bir şey olur. Çevremizdeki güzellikleri fark etmeye başlarız. Bir anda korkusuzca konuşur, korkusuzca şakalaşır, korkusuzca neşeleniriz. Hata yapmak hiç önemli değildir. Sokaktaki insanları tanımasak dahi onlara gülümsemek isteriz. Bu tür anlarda “Hayat her yanıyla çok güzeldir”. Var oluşumuzun belki de yegâne sebebi bu tür anlardır.
Bu halin bir de tam tersi yani “Bizi bizden uzaklaştıranlar” vardır. Aslında en derinden bize iyi gelmediklerini biliriz ama yine de onlardan hizmet almaya devam ederiz. Mesela, “Hayır” dememek adına “kahvaltımı etmeden bana dokunmayın”, “ dur bir afyonum patlasın sonra konuşuruz ” şeklinde öfke pozları takınarak çevremizdekileri kendimizden uzak tutarız. Bunda başarılı da oluruz. Ancak öfke öyle geldiği gibi durmaz. Yavaş yavaş içimize sızar ve gittikçe sınırlarını genişletir. Öyle ki insanlar sadece sabahları değil tüm zamanlarda da bizden uzak kalmayı seçerler. Ve bir gün, “neden insanlar benden bu kadar çok çekiniyorlar, aslında ben iyi bir insanım” sorusunu sorarken kendimizi buluruz. Ancak yapacak bir şey yoktur. Kısaca “Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir”. Çaresiz, çevrenizdekilerin ne kadar anlayışsız olduğu türküsünü
Geçtiğimiz ay boyunca zamanınızın %70’ini neler oluşturdu? En çok neleri düşündünüz? En çok hangi duyguları hissettiniz? Beş on dakika kadar bu sorulara zaman ayırmanızı rica ediyorum. Neden mi? Çünkü bugünlerde yaptıklarınız, düşündükleriniz, hissettikleriniz geleceğinizi oluşturur. Örneğin; sürekli içki, sigaraya zaman ayırdıysanız, fiziksel olarak karaciğer bozukluğu, ruhsal olarak kendimizden uzaklaşma ve yaşamınızda olanları kontrol etme, zihinsel olarak ise uyuşma potansiyelini yapılandırırsınız. Ya da son zamanlarda çoğunlukla öfkelenmeyi seçtiyseniz geleceğinizde öfke potansiyelini yapılandırdınız demektir. Öfke öyle kötü bir potansiyeldir ki bir kere bu potansiyele takıldınız mı? Ondan kurtulmak zordur ama imkânsız değildir. Nasıl mı? Sevmediğiniz ya da beğenmediğiniz bir ürünü nasıl hiç kimse size satın aldıramaz ise istemediğinizde de öfke potansiyelinizi kullanmayabilirsiniz. Yok, dayanamayıp sürekli öfkeleniyorsanız bunun tek bir anlamı vardır. O da öfke, size hizmet ediyordur.Nasıl mı? Mesela; öfkeyi insanların size yaklaşmasını engellemek için seçmiş olabilirsiniz. Çünkü huysuz ve öfkeli olduğunuzda hiç kimse yanınıza yaklaşmaz. Bazen insanlardan uzak
Bazen aldığımız kararlar ya da attığımız adımlar bizi rahatsız eder. Böyle durumlarda yapılması gereken başımıza gelenleri şöyle bir gözden geçirip yolumuza devam etmektir. Bunu yapmadığımızda ise basit bir kanunu gözden kaçırırız. Bu basit kanun, var oluştaki her şeyin pozitif ve negatif tarafı olduğundan bahseder. Örneğin; elektriği ele alalım. Pozitif ve negatif uçlar bir araya gelir ve ışık yani elektrik yaratılır. Hiçbir zaman elektriğe ” Dur kardeş sende negatiflik var benden uzak dur” demeyiz. Elektrik için konuşturduğumuz bilgeliği keşke attığımız adım ve almış olduğumuz kararlar için de uygulayabilsek. Onun yerine kurban olmaya ya da diğerlerini suçlamayı seçeriz.
Kurban olmayı seçtiğimizde bizi biz yapan pozitif yanlarımızı bir kenara bırakırız. Diğerlerini suçlamayı seçtiğimizde ise sadece pozitif yanlarımız olduğu fikrine kapılırız. Her ikisi de illüzyondur. Işığa gidiş negatif ve pozitifin tarafın dengelenmesi ile olacaktır. Bu da masum olduğumuzu kabul etmekten geçer. Şimdi isterseniz sevimli bir bebeği gözünüzün önüne getirin. Bebekler, çok iyi bildiğiniz gibi haber vermeden altını ıslatan, ağzından salyalar akan sürekli bakıma ihtiyacı olan bir
Bu aralar enerjiniz mi düşük? Durup dururken ağlama krizine mi yakalanıyorsunuz? Kendinizi bir dönüm noktasına gelmiş gibi mi hissediyorsunuz? Biraz rahatlamak adına masaj, refleksoloji gibi alternatif rahatlama tekniklerine mi yöneldiniz?
Yaşamınızda bu ve bunun benzeri şeyler oluyor ise “değişim sürecinde” olma ihtimaliniz yüksek demektir. Böyle bir süreç içerisindeyken; eski alışkanlıklarınızı devam ettirmek istemezsiniz. Çevreniz daha farklı görünür. Geçmişte “Hayır” diyemediğiniz konulara “hayır“ demeye niyetlenirsiniz. Tüm bunlar niye mi başınıza gelir? Çünkü geçmişte bir ara kuantum sıçraması olmuş ve farkındalığınız değişivermiştir. Görülmeyen görülür hale gelmiştir.
İşte bu tür anlarda içiniz acır, daha fazla içinize yönelmek istersiniz. Bu içine dönme isteği bir müddet sonra yalnızlık hissini getirecektir. Aslında yalnızlık hissine sebep olan illüzyona meyilli düşünce tarzıdır. İllüzyona meyilli düşünce (İMD) tarzı, değişimi sevmediğinden “yalnızlık” masalı ile sizi kandırmaya çalışır. Bu tarzın bir de lehinize çalıştığı anlar vardır ki bu anlar isteklerinizin hızla gerçekleşmesini istediğiniz anlardır. Mesela, üyesi olduğunuz bir topluluğu değiştirip farklı
Hayal kurma yeteneğimiz bazen var olmayanı varmış gibi gösterebilir. Hayal kurmanın bu özelliğinden faydalanabilmeniz için “hayal kurun, arzularınız gerçekleşsin” derler. Arzuların gerçekleşmesine yönelik hayal kurmak güzeldir. Ama bazen gerçekte var olmayanı var saymak sihirbazların yaptığı illüzyona benzeyebilir. Bu tür illüzyonlar, sinir sistemimizi dahi kandırabilir. Öyle ki, sinir sistemi şu an var olmayanı var gibi kabul edip gerekli hormonların salgılanması için salgı bezlerine emir gönderir. Bu emre istinaden hormonlar salgılandığında, kendimizi stresin merkezinde buluveririz.
Hayal kurma yeteneğimizin, yeni bir senaryonun üzerinde çalışmak yerine geçmişteki anıları bugüne yansıtarak hayatımızda istediği gibi at koşturmasına izin verdiğimizde rahatlamayı da unuturuz. Geçmişte yaşamak bizim yarattığımız bir illüzyondur, hâlbuki geçmiş hiçbir zaman tekrarlanmaz. Her şey bir şekilde zaman içinde hep değişir ve değişmeye de devam edecektir. İllüzyonun tarafını seçtiğimiz sürece güvenlik alanımızı oluşturmak adına yaşamımızı da kurgularız. Bu kurgulara tutundukça da zor yaşamdaki yerimiz daha da sağlamlaşır. Bu kurguları bırakmaya karar verdiğimizde ise rahatlar,
Geçenlerde tam günlük nefes çalışmalarımdan birine eskiden tanıdığım bir dostum katıldı. Genelde tam günlük çalışmanın sabahki bölümünde katılımcıların nefes analizini yaparım. Nefes analizi çalışması, kişinin o an yaşamında neleri deneyimlediğine dair bilgi verir. O gün çalışmaya katılan dostumun nefes analizini yaparken diyaframını az kullandığını ve göğüs nefesi aldığını fark ettim. Bedeninin alt kısmında ise nefesin hareketini göremiyordum. Bu da bana zaman zaman çevresindeki kişilerin onu suistimal ettiği haberini veriyordu. Öğleden sonraki nefes seansımıza başlamadan önce sevgili dostum, biraz da çekinerek “ Nefesin faydalı olduğuna katılıyorum. Ancak yoğun bir iş hayatım var. Ruhsallığa fazlaca dalıp iş hayatımı mahvetmek istemiyorum” deyiverdi. Söyledikleri çok doğruydu. Ancak onun düşündüğü gibi bu durum gelecekte değil, şu anda yaşanıyordu. Kısaca korktuğu başına gelmişti. Mevcut nefesine devam ettiği sürece işine odaklanmakta hep zorlanacaktı. Kalbi o kadar açık ve ruhsal açıdan o kadar çok güçlüydü ki girdiği ortamlarda olup biteni hemen hissediyor ve hissettiklerinin ise kendisine ait olduğunu zannediyordu. Bu durum onda konsantrasyon sorunu olarak kendini
Değişim kaçınılmazdır. Ancak bazen değişimi yanlış yorumlamış olabiliriz. Mesela, çalıştığımız işin eskisi gibi olmadığını ya da birlikte olduğumuz insanın son zamanlarda değişmiş olduğunu düşünürüz. Bu değişimle başa çıkamadığımızda ise çalıştığımız işten ya da birlikte olduğumuz kişiden ayrılmaya karar veririz.
Aslında işimizin tanımı bellidir. Vizyon, misyonunda bize neler sunacağı açıkça belirtilmiştir. Ve bu durum uzun bir süre değişmeyecektir. Olsun biz yine de çalıştığımız işin bize mutluluk getirmesini isteriz. Başta her şey iyi gider. Arzularımız gerçekleşmeyince öz değerlerimizi bir kenara bırakma pahasına da olsa var oluş şeklimizi değiştirmeye başlarız. Bu da ileride bir şekilde bize mutsuzluğu getirir. İşin içinden çıkamadığımız bir anda ise özgeçmişimizi revize edip yeni bir iş arayışına gireriz. Şansımız yaver gitmiş ve hemen iş değişikliği yapmış olabiliriz. Ama en önemli şeyi yani işten ayrılma sebebimizin orada var oluş şeklimiz olduğunu bir kenara bırakıveririz.
Aynı durum, birlikte olduğumuz kişiden ayrılmak istediğimizde de geçerlidir. İyisi mi, bir şeylerden sıkıldığınızda ya da oradan ayrılmak istediğinizde diğerlerini ya da şartları suçlamak yerine