Fotoğrafçı bir arkadaşımı bilgisayarının başında photoshop yaparken görünce gözlerim yuvalarından fırladı! “Napıyorsun sen? Kadını afet yaptın, bu kadar mı değiştiriyorsunuz insanları?” soruma cevabı şuydu: “Artık fotoğraflarda gördüğün hiçbir şeye inanma!” Fotoğraflarda yapılan cilt bozuklukları, vücut lekelerinin silinmesi gibi konuları saymıyorum bile. Fotoğrafçıların her biri birer plastik cerrah adeta! Gözler çekiliyor, saçlar kabartılıyor, kısa olan bacak boyları uzatılıyor, başka bir fotoğraftan kol-bacak monte ediliyor veya kafa alınıp yine başka bir karedeki vücuda monte ediliyor, göğüs-kalça büyütülüyor ya da küçültülüyor!! Yani fotoğrafta ‘bir dünya güzeli’ olarak gördüğün kişi aslında ciddi anlamda kandırmacadan başka bir şey değil! Bir çok ünlünün vücudunun yarısını göremiyoruz mesela, daralttıkça daraltıyorlar! Hepsini koysalar sayfaya sığmayacak diye düşünüyorlar zahir! Artık spora, estetiğe de gerek kalmadı, photoshop her şeyin ilacı nasıl olsa!
Gör de inanma!
Ufak tefek rötuşları anlıyorum da bu kadarı insanları aptal yerine koymaktan başka bir şey değil. Fotoğrafa bakıp sonra aslıyla karşılaşanların şoktan dili tutulur yeminle! O yüzden de çoğu ünlü
Kitabı okurken gözümde ne canlandırdıysam sahnede onu izledim. Ayça Varlıer sahnedeki enerjisi ve muhteşem performansıyla hepimizi kendine hayran bıraktı
Zülfü Livaneli’nin 60 baskı yapan ‘Leyla’nın Evi’ romanını bir solukta okumuş ve çok etkilenmiştim, haliyle tiyatro oyununu da büyük bir hevesle bekledim. Ama gitmek bir türlü kısmet olmadı, ta ki geçtiğimiz pazar gününe kadar. Kendime tatil ettiğim pazarı daha güzel geçiremezdim herhalde...
Severek okuduğum bir kitaptan uyarlanan filmi veya oyunu izlemeye korkarım genelde. Çünkü hayalimde yarattığım görüntülerden uzak bir şey çıkması bünyeme dokunur! “Leyla’nın Evi” ise bu konuda kusursuzdu, oyundaki bütün karakterler rollerine o kadar cuk oturmuş ve o kadar başarılılardı ki, kitabı okurken gözümde ne canlandırdıysam sahnede onu izledim, ‘tadından yenmez’ bir uyarlama olmuş.
Oyun süresince ara ara Zülfü Livaneli’nin sesinden şarkılar dinlemenin keyfi de eklenince değmeyin keyfime... İzleyiciye hüzünlü ve gülümseten anları bir arada yaşatan “Leyla’nın Evi”nin finalinde gözyaşlarımı tutamadım. Büyük Leyla’nın bebek Leyla ile tanışma sahnesi ve ona yazdığı mektup beni bitirdi.
Ayça Varlıer muh-te-şem!
Hayatını Türk Milli Takımı’na hizmet ederek geçiren futbolcu, formasına saygısızlık etmez
Arda Turan bütün hayatını Galatasaray’a ve Türk Milli Takımı’na hizmet ederek geçirmekte olan yıldız bir futbolcu. Koyu bir Galatasaray taraftarı olarak onun Galatasaray formasına saygısızlık etmeyeceğinden ve ettirmeyeceğinden adım gibi eminim.
Galatasaray’ın Temmuz 2010’daki yaz kampında çekilmiş; Arda Turan, Ayhan Akman ve Adnan Sezgin arasında geçen forma muhabbeti ne hikmetse dokuz ay sonra basına sızdırılıyor ve geçen pazar bir spor programında yayınlanıyor. Arda Turan beğenmediği ‘pembe forma’ hakkında küfürlü konuştuğu için, Galatasaray formasına saygısızlık etmekle, formayı aşağılamakla ve dalga geçmekle itham ediliyor! Yapılan diyaloğa “Seviyesiz” deniyor, memleketimde herkes kendi arasında laflarken ‘asilzade Türkçesi’yle konuşur ya ondan garipsendi herhalde!
Saygısızlık etmez, ettirmez!
Arda Turan bütün hayatını Galatasaray’a ve Türk Milli Takımı’na hizmet ederek geçiren yıldız bir futbolcu. Türkiye’nin gurur kaynağı. Koyu bir Galatasaraylı olarak onun Galatasaray formasına saygısızlık etmeyeceğin- den ve ettirmeyeceğinden adım gibi eminim. Velakin bu turuncu, mor
Aynı grubun içinde ‘rol paylaşımı’ yapıldığını anlatmak için söylenir ya. Bu da öyle bir şey mi, yoksa bazı polisler kendilerine ‘olmayan roller’ mi yüklüyorlar belli değil. Ama iyilerin yanında aralarında psikolojisi polislik yapamayacak kadar bozuk tiplerin olduğu da su götürmez bir gerçek. Bunların en net örneklerinden birine Peker Açıkalın çatmış ve polisin bir bardak suda kopardığı fırtına sonucunda kalbi durmuş.
Elektro şokla hayata döndürüldü, ama durumunun ciddi olduğu ve hayati tehlikeyi atlatamadığı söyleniyor. Karşısında çok değerli bir sanatçı da olsa, herhangi bir vatandaş da olsa ‘insanlara kalp krizi geçirtecek bir sıkıntı yaşatmaya’ hiçbir şart altında hakkı olmamalı polisin. Olayı gören okul müdürü Peker’in trafik polisine sadece “O arabayı çekmeyin, sahibi şimdi gelecek” dediğini, onun ise “Artistlik yapma” diye bağırarak itmesi üzerine sanatçının fenalaşarak yere düştüğünü anlatmış. Şu anda onun yoğun bakımda olmasını kim telafi edebilir, daha doğrusu telafisi mümkün mü? Tabii ki değil.
İki kez şahit oldum
Bu kadarla da kalmayanlar olduğunu ben şahsen yaşadım arkadaşlar. Hem de iki kez. Birincide henüz çocuktum, annemin İstanbul Yeşilyurt’ta bir
Sanki güzel ülkemizde nereye dönsek elimiz bir ünlüye çarpmıyormuş gibi bir de ‘ünlülerle birlikte olarak ünlü olanlar’ var! Bu ünlümsüler bir süre sonra kendi kanatlarıyla uçmaya başlayıp, ünlü kişiyle ilişkisi bitse bile magazinde yer almaya devam ediyor. Artık onlar da halka mal oluyor (!) yani, ne iş yaptıkları, neden şöhret oldukları hiç önemli değil! Bizde genelde “ünlü olayım da nasıl olursam olayım” felsefesi hakimdir ama onun sevgilisi, bunun aşkı olarak tanınmak, kendi yaptığın işlerle değil birileri elinden tuttuğu için ünlü olmak kadar insanı ‘alçaltıcı ve ezici’ bir durum yok kanımca.
Bunlar bir süre sonra da şöhret hastalığına tutuluyor, bazıları kendini magazin sayfalarında görmeye doyamadığı için bir ünlüden diğerine koşuyor, bunu yapan erkekler dahi biliyorum, çok zavallılar! Ben takıntılıyım bu konuya arkadaş! Ha bir de utanmadan dizi, sunuculuk tekliflerini falan kabul edip bayağı kaptırıyorlar kendilerini, bu işlerin yıllarca eğitimini alan, dişiyle tırnağıyla çalışıp emek verenlere ayıp olmuyor mu?! İşiyle, başarısıyla ünlü olmayan çekilsin kenara ya, vallahi sıktınız!
SUPERMAN HADİSESİ!
Hadise’nin çıkış şarkısı ‘Superman’i eski sevgilisi Sinan
“Çok eşliyim” demek ‘anormal ve topluma yanlış mesaj veren’ bir açıklama. Göz önünde olan, söylediği her kelime milyonlarca kişiye ulaşan insanların ‘ağzından çıkanı kulağının duyması’ şart!
“Çok eşliyim, karım da bunu biliyor” açıklamasından sonra tepki toplayan spor yorumcusu Erman Toroğlu talihsiz konuşmalarına bir yenisini daha ekledi. “Eşimden 4-5 yıldır ayrı yaşıyorum, sadece kağıt üzerinde evliyiz” diyerek ‘çok eşli’ olduğunu söylemesinde bir sakınca olmadığını savundu! ‘Konuştukça batmak’ bu olsa gerek! Her şeyden önce hâlâ nikahın altında olan bir kadın varken ve o kişiyle ‘her daim saygı gösterilmesi gereken’ bir geçmişiniz varken böyle bir açıklamayı yine yapmamalısın, yine yapmamalısın! Geçen yazımda da söylediğim gibi eşini rencide etmeye, onurunu kırmaya hakkın yok.
Diyelim ki bekar bir adamsın, kimseyle kağıt üzerinde bile bağın yok, bu durumda da konuşulacak, savunulacak yanı yok söylediklerinin. “Çok eşliyim” demek zaten başlı başına ‘anormal ve topluma yanlış mesaj veren’ bir açıklama. Göz önünde olan, söylediği her kelime milyonlarca kişiye ulaşan insanların ‘ağzından çıkanı kulağının duyması’ şart! “Çapkın erkek yok, çapkın kadın var” cümlesiyle de
Erman Toroğlu’nun her zaman övündüğü 'mertlik, erkeklik' bu mudur yani?! “Karımı aldatıyorum, o da bunu biliyor, ben mertim, dürüstüm!” kafası. Bu düpedüz 'kadına şiddet'in başka bir şekli!
Bu ara sanki herkes aynı anda coşmuş durumda! Yapılan anormal açıklamaların ardı arkası kesilmiyor. Erman Toroğlu, Mesut Yar’ın programına katılmış, geniş geniş şu açıklamayı yapıyor milyonların karşısında: “Tek eşli değilim! Eşim de bunu biliyor, şu ara aramız limoni”. Yemin ediyorum karşımda yılların Erman Toroğlu’su, yaşını başını almış biri değil de, yeni yetme, sansasyonla adını duyurmaya çalışan bir artist adayı falan var zannettim. Bir de ekliyor; “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diye.
Erman Toroğlu’nun her zaman övündüğü 'mertlik, erkeklik' bu mudur yani?! “Karımı aldatıyorum, o da bunu biliyor, ben mertim, dürüstüm!” kafası. Yok ya?! Bu düpedüz 'kadına şiddet'in başka bir şekli! Eşine kızmış olsa bile, araları kötü olsa bile, elindeki (karısında olmayan) ekran avantajından yararlanarak; toplum önünde kendisi için yıllarca emek vermiş, aynı yastığa baş koyduğu kadını rencide etmenin, küçük düşürmenin neresinde mertlik sorarım size!
Topluma örnek (!) mesaj
Bir de
Andrew Lloyd Webber ve Tim Rice’ın klasikleşmiş müzikallerinden 'Evita' bu ay İstanbul’a geliyor. Arjantin’in eski devlet başkanlarından Juan Peron’un karısı Eva Peron’un ‘sıfırdan başlayarak azizelik noktasına çıktığı’ hayatını anlatan müzikal, uzun yıllardır dünyanın dört bir yanında sahneleniyor. Müzikalin Madonna ve Antonio Banderas’ın rol aldığı film versiyonundan çok etkilenmiştim. Madonna ‘Eva Peron’ rolünde inanılmazdı. Evita’nın birçok önemli sanatçı tarafından seslendirilen dünyaca ünlü şarkısı 'Don’t Cry For Me Argentina'yı öyle bir söylemişti ki dinlerken ağlamayanı dövseler yeridir! Bu muhteşem şovu sahnede izlemek şimdi kısmet olacak. Büyük bir sabırsızlıkla beklediğim gösteri, 12-24 Nisan tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde 16 kez sanatseverlerle buluşacak. Ayağımıza kadar gelmişken katiyen kaçırılmaz!
ÖZEL BiR ADAM
Bazı insanların gerçekten özel yaratıldığına inanıyorum. Onlardaki farklı ışık ilk bakışta anlaşılır, karşısındakileri anında etkisi altına alır. Kemal Doğulu işte böyle bir isim. '10 parmağında 10 marifet' lafı tam da onun için söylenmiş. İmaj maker’lık, fotoğrafçılık, yönetmenlik, şarkıcılık derken elini attığı her işi kusursuz