Ak Parti eriyor mu? Metropolleri kaybetti mi?

19 Nisan 2017

16 Nisan referan- dumunun tozu dumanı sürüyor. Şüphesiz sandıktan çıkan tek bir sonuç ama bu sonucun altından okunması gereken birçok mesaj var... ‘Evet’ kazandı ama aradaki farkın az olması Ak Parti açısından bir düşüş olarak yorumlandı. Bu düşüşü kanıtlamak için de sıklıkla İstanbul ve Ankara’nın kaybedilmesi gösterildi.
Unutmayalım ki 16 Nisan bir referandumdu, bir genel seçim değil. Türkiye önerilen değişikliğin yüzde 51.4 ile kabul görmesiyle yeni bir sürece giriyor. Elbette ‘evet’lerin daha yüksek olması bu sürecin yönetimi ve ilerleyişi açısından daha sağlıklı olurdu. O nedenle de dikkatli ve yumuşak, uzlaşmacı bir zemin üzerinden gitmek taraflar ve tüm vatandaşlar açısından çok daha faydalı.
Öte yandan, bu referandumun sonuçları değerlendirilirken ‘Ak Parti düşüşe geçti, böyle giderse 2019’u kaybeder, bakalım gerekli dersleri çıkarabilecek mi?’ türünden yorumlar doğru yorumlar olmayabilir, Ertuğrul Özkök gibi isimlerin temennilerini tespit olarak yazması avuntudan başka bir şey değil. Böyle duygusal tepkilerin anlamlı olduğunu düşünmüyorum. 16 Nisan’a bakarak Ak Parti’nin miadını doldurmaya doğru gittiğini söyleyenler yine yanılıyorlar. Zira sonuçlar bize böyle bir

Yazının Devamı

Bu gün el sıkışma günü...

16 Nisan 2017

Bu gün çok güzel bir gün. Kendinize iyi bir çay demleyin, uzun uzun kahvaltı edin, şöyle gerine gerine gazetelerin hafta sonu ve magazin eklerini okuyun. Aylardır uyandığımız o gergin sabahlar geride kalsın. Bahar artık ruhumuza da gelsin.
Sonra aynı güler yüzle sandığa gidin. Güzel, güneşli bir gün olacak, sokaklarda keyfini çıkarın... Ben seçim günlerini okuldaki sınav günlerine benzetirim. Öncesi çok stresli, sıkıntılıdır. Ancak o gün geldi mi arkasındaki ferahlıkla birlikte gelir. En azından benim için hep öyleydi. Sınav nasıl geçerse geçsin bitmiş olmasının yarattığı rahatlamayı bu gün her gergin dönemimde kendime hatırlatırım.
Aylardır bu referandumda oyumun rengi ve sebepleri üzerine yazıyorum, konuşuyorum. İnandıklarımı anlatmaya dilim döndüğünce gayret ettim ama şunu da hep hatırlattım: Sandıktan ne çıkarsa çıksın sonuç hepimizin sonucudur, değerlidir. Bununla mutlu olacağız, bununla yaşayacağız. Ve hatta birbirimize daha çok sahip çıkarak yaşayacağız. Zira çok didiştik, mesafeleri çok açtık. Bu, böyle olmamalı. Yarın farklılıklarımızı kabul ederek el sıkışmalıyız. Hiç birimiz diğerimizin düşmanı değiliz, bunu hatırlamalıyız...
2017’de, 7. referandumda
Bu gün

Yazının Devamı

4 gün kala tablo nasıl?

12 Nisan 2017

16 Nisan yakla-şıyor. Çok gergin ve sert bir kampanya sürecinden sonra 4 gün içinde Türkiye yeni bir sürece girecek. ‘Hayır’ cephesi bu süreçte hep korkular üzerine oynadı. Bir ara Şili’de 1988’de Pinochet iktidarını oylayan referandumla ilgili bir filmi keşfedip ‘Artık pozitif kampanya yapacağız’ dese de bu vaat afişlerde CHP isminin olmaması ve güzel bir kız çocuğu fotoğrafının bulunması dışında bir değişiklik yaratmadı. Zaten ilham aldıkları Şili’deki kampanyanın reklam direktörünü Türkiye’ye getirdiklerinde Hayır’ın ne vaat ettiğini anlamadığını söylemek dışında bir şey yapmadı.
CHP’nin kavramı ‘muhafaza etmek’
Kısacası, CHP ‘muhafaza etmek’ üzerinden bir kampanya yaptı ve ‘Ne olmamalı?’ sorusuna cevaplar üretti. HDP’ye girmiyorum, zira bir süredir ağır yargısal süreçlerin öznesi olan yöneticileri ve hendek siyasetinin yarattığı zarar nedeniyle bence ‘hayır’ cephesi açısından doğru davranıp, arka planda kalmayı tercih etti.
‘Evet’ cephesi ise güvenlik, istikrar ve icraat olarak özetlenebilecek kavramlar üzerinden bir kampanya süreci yürüttü . ‘Güvenlik’ başlığında o da korku siyaseti güttü. Terör örgütlerinin ‘hayır’ tarafında olduğuna işaret ederek seçmeni onlardan

Yazının Devamı

TSK’da 614 kişilik dev soruşturma

9 Nisan 2017

Hürriyet gazetesinde ‘Karargâh rahatsız’ başlığıyla çıkan haber kıyamet kopardıktan sonra bir yazı yazmıştım. Bu haberin biraz da ordu içinde başörtüsü yasağının kalkmasıyla birlikte ortaya çıkan rahatsızlığa yönelik bir mesaj olduğunu söylemiştim. Ordudaki başörtüsü yasağının kalkmasından sonra özellikle Ege’deki kışlalarda bir kıpırdanma, bir toplaşma, bir rahatsızlık olduğunu dile getirmiştim. Devletin içindeki güvendiğim bazı kaynaklardan aldığım istihbarat sonucunda oluşturduğum kanaat buydu. Benzer bir iddiayı eşim
Rasim Ozan da kaleme almıştı. Zira aynı kaynaklardan birlikte edindiğimiz bir
izlenim vardı...
Bu iddia çok ses getirdi ve epey tartışıldı. Ancak yalnızca tartışma boyutunda da kalmadı... Genelkurmay Askeri Başsavcılığı’nın konuyla ilgili bir soruşturma başlattığını bize gelen davetten biliyordum. 10 gün kadar önce Sayın Başsavcı bizi aradı ve ifademizi almak için Ankara’ya davet etti. Öte yandan, soruşturmanın mahiyeti ve boyutundan habersizdim...
Cuma günü Genelkurmay Askeri Başsavcılığı’na gittik. Ankara’ya gitmişken resmin daha büyük kısmını anlamak için farklı ekollerde askeri kaynaklarla da temas ettik. Öğrendiklerimi şöyle özetleyebilirim:
Askeri

Yazının Devamı

Yasemin uyurken...

5 Nisan 2017

Bugün Türkiye, dünya, siyaset, ekonomi, hepsi çok uzakta. Benim dünyam Yasemin’in başucu. Bir hastane odasında hırıl hırıl uyuyor. O uyurken elimde hayatın kumandası var şimdi. ‘Pause’ tuşuna bastım, kuşbakışı bakıyorum...
Önemli bir şey değil aslında. Birçok çocuğun ortak derdi olan geniz eti ameliyatına girdi Yasemin. Ama konu sağlık olunca hiçbir şey kâğıt üzerindeki gibi durmuyor. Hastaneye sabahın kör karanlığında gidiş, minicik bir hasta önlüğünü 3.5 yaşındaki kızıma giydirirken onun çığlıklarını bastırış, ameliyathaneye giden yolun bir türlü bitmemesi, hele bir de göz göze geldiğimizde pembe oyuncağına sımsıkı sarılarak ağlayışı...
Bir evladın insanda yarattığı duygular, ruhu çok yükselten ama bir o kadar da kırılgan hale getiren duygular. Basit bir operasyonun bile uyandırdığı endişe, daha ciddi bir dert karşısında egemen olacak çaresizlik hissini düşündürtüyor. Halbuki eskiden anne-babama ne çok atıp tutan bir kızdım ben. Uf amma da üstüme düşüyorlardı, aman ne çok da merak ediyorlardı. Rahat olmalıydı insan vs vs... Hey gidi günler
hey! O asi kıza, nemli gözlerle
el sallayan ihtiyatlı bu kadın
ben miyim?
Not: Hayat Kafdağı’nın arkasında ya da belki de tam

Yazının Devamı

Diyarbakır mesajları

2 Nisan 2017

Cumhur-başkanı Erdoğan’ın en çok merak edilen referandum duraklarının başında Diyarbakır geliyordu. PKK hendeklerle kentin kalbini yakmış yıkmış, örgütle mücadele için devlet büyük bir çatışma yaşamış, Diyarbakır’ın en çok oy alan partisinin ileri gelenleri cezaevinde, hatta açlık grevi başlatmış, OHAL sürüyor... Tüm bu gelişmelerden sonra Diyarbakır halkı Cumhurbaşkanı’nı nasıl karşılayacaktı?
İşte dünkü miting bu soruların cevabını barındırması açısından çok önemliydi. Zira referandumun en sessiz seçmen kitlesi Kürtler. HDP tabanı ne yapacak? Partisinin ‘hayır’ına mı gidecek yoksa hendek siyasetini cezalandırıp ‘evet’e mi? Ya da tepki olarak sandığa gitmemeyi mi tercih edecek? Bölgenin nabzını tutanlar HDP’nin yarattığı hayal kırıklığı ve öfkenin Bingöl ve Bitlis gibi illerde ‘evet’i öne çıkardığını söylüyor. Diyarbakır malum HDP’nin kalesi. Orada ‘hayır’lar önde gibi görünüyor. Ama ‘evet’lerde son günlerde bir tırmanış olduğu söyleniyor.
İşte böyle bir arka planla gitti Cumhurbaşkanı Diyarbakır’a. Valiliğin önündeki meydanda büyük bir kalabalığa seslendi. Burada Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy’dan da bahsetmek gerek. 2014 Eylül’ünde Diyarbakır’a atanan Aksoy kente henüz

Yazının Devamı

Bu tacizleri afişe edelim!

29 Mart 2017

Antalya’da iki kadın ‘Evet’ broşürü dağıtırken başka iki kadının saldırısına uğramış. Biri başörtülü, biri başı açık, Ak Parti Gençlik Kolları üyesi Yasemin Kenan ve Nurcan Şekercioğlu karşılaştıkları iki kişiye ellerindeki broşürü vermek istemişler. Olabilir, karşı taraf broşürü almak istemeyebilir. Ancak öyle olmamış. Kadınlardan biri uzatılan broşürü almış, yırtıp ona verenin yüzüne fırlatmış. Bununla da yetinmemiş, hakaretler etmeye başlamış. Bunun üzerine Yasemin Kenan tepki olarak ‘Rabia’ işareti yapıp ‘evet’ demiş. Onu gören saldırgan bu defa küfürleri daha da sertleştirip Kenan’ın üzerine yürümüş ve başörtüsünü çekmeye başlamış. Yasemin Hanım hadiseyi şöyle anlatıyor: “Ben başörtüm açılmasın diye aşağı eğildikçe kadın saçlarımı çekmeye başladı. Yanında bulunan kızı ‘ben açtım, iyi ki de açtım’ diye bağırıyordu...”
Bu haberi okuyunca kafamda bütün sahne kristal berraklığında canlandı. Çünkü maalesef bu kafayı çok iyi tanıyorum. Bu kafa çok patolojik bir kafa. Hayattaki temel motivasyonu ‘nefret etmek’. Ve maalesef bu kafanın sahibi çoğunlukla hemcinslerim kadınlar. Bu ülkede kutuplaşma zehrinin temeli de, siyasetin giderek sertleşmesinin sebebi de bunlar... Geçtiğimiz

Yazının Devamı

İnadına konfor, inadına THY!

26 Mart 2017

ABD ve İngil-tere’nin içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu bazı Müslüman ülkelere yönelik kabinde tablet yasağının uygulanmasına bu gün (cumartesi) başlandı. Bu yasak Yemen’deki bir El Kaide istihbaratına dayandığı ileri sürülerek gerekçelendirilmeye çalışılsa da birçok açıdan hiçbir şekilde mantıklı bir sebep-sonuç ilişkisine oturmuyor.
Oturmuyor zira madem aynı istihbarattan bahsediyoruz, İngiltere ve ABD yasağı neden farklı uyguluyor? Neden ABD’nin listesinde Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar varken İngiltere’nin listesinde Türkiye var ama diğer iki ülke yok? Neden Amerikan Havacılık Dairesi tarafından denetlenip sonuçlar hep olumlu çıktığı halde, hatta birçok uluslararası havalimanı güvenliğinden çok daha sıkı ve etkin kontrolün Atatürk Havalimanı’nda olduğu bu otorite tarafından tescillendiği halde böyle bir yasak uygulanıyor?
THY bizim son yıllardaki en büyük başarı hikâyelerimizden biri. Uçuş ağını inanılmaz genişletti, kabin içi konforda dünyanın en iyileri arasına girdi ve İstanbul’u çok önemli bir hub haline getirdi. Haksızlık etmeyelim, Emirates, Etihad ve Katar Airways de kendi ülkeleri için benzer başarı öykülerine sahip. Bu havayolları son yıllarda

Yazının Devamı