Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pekin’de gazetecilerle bir sohbet gerçekleştirdi. ABD Başkanı Trump ile FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in iadesi ve PKK-PYD meselesi hakkında nihai görüşmeyi gerçekleştireceklerini belirten Erdoğan “Ondan sonra da nihai kararımızı vereceğiz. Eğer stratejik müttefiksek ittifak içinde karar almamız lazım. İttifaka gölge düşecekse başımızın çaresine bakmamız lazım... Biz bu ittifakı Türkiye’nin aleyhine olacak yaklaşımlara boğduramayız” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin DEAŞ’le mücadelede etkin olmadığı iddialarına karşı da “Bunu kim söylüyorsa tamamıyla zırvadır, yalandır, uydurmadır, iftiradır. Obama yönetiminin iftirasıdır. Bu örgüte karşı en büyük mücadeleyi veren Türkiye olmuştur” dedi. Erdoğan, Suriye konusunda “Bu iş çok uzadı. Artık daha fazla uzatmaya tahammülümüz yok. Niye yok, bakın 3 milyon insan Türkiye’de. Biz ne zamana kadar bunu yapacağız. Bazı çareler bulmamız lazım. Nitekim şu anda vatandaşlığa alma konusunu gündeme getiriyoruz. Eğer işe gelme noktasında vasıflara haizse sen onu işe alırsın, kaçak mı çalıştırırsın adam doktor adam mimar. Açalım önünü adam çalışsın” diye konuştu.
Erdoğan, Pekin’de basın
Ertuğrul Özkök’ün çarşamba günü köşesinden yaptığı çağrı benim de sık sık TV programlarımda dile getirdiğim ve üzerinde özellikle durmak istediğim bir mesele. Yürütülmekte olan FETÖ davalarındaki problemler ve adaletsizlikler Türkiye’nin ileride başını ağrıtacak bir seviyeye doğru ilerliyor. Şu an bu satırları A340 uçağından yazıyorum ve hepimizin ortak düşmanı olan FETÖ’nün yanlış ve sorunlu yargılamalar yüzünden özellikle Batı’da yeniden güç toplamasından endişe ediyorum.
Bu konuda yeni seçilen HSK tarafından alınacak önlemlerle ve belki bazı yeni savcı-hâkim tayinleriyle problemli gidişin durdurulacağını ve yeniden davaların adalet eksenine oturacağını umut ediyorum.
Bu ülkede zalim bir askeri vesayet rejiminin varlığı tartışmasız bir gerçekti. Bu askeri vesayetin kontrolünde olan ve Erol Mütercimler’in de kanıtlarıyla ortaya koyduğu bir Ergenekon terör örgütü vardı. Gülenist savcılar ile hâkimler gerçek bir terör örgütünün varlığını bahane ederek usulsüz, rezil yargılamalar yaptılar. O davaların hepsi şu an FETÖ’nün kumpas davaları olarak anılıyor. Oralarda yargılanan herkesin bildiği mafyacı ve çeteci isimler bile mağdur edildikleri için beraat ettiler.
Aynı olayın gerçek ve
Çarşamba günkü yazımda, Ak Parti medyası içindeki tartışmalara dair Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert çıkışının arka planını sizlere aktarmıştım. Bazı internet sitelerinde bu yazı ‘Erdoğan, İslamcılara bu partide yer yok, dedi’ diye verildi. Bu, baştan sona yanlış bir yorum. Erdoğan o gün uçakta ‘Her türlü zor şartta Ak Parti’nin yanında duranlar ile yolda zoru görünce trenden inenler’ diye bir ayrım yapmış ve ikinci gruba ait olarak gördüklerine net bir tavır koymuştu. İslamcı olsun olmasın, Ak Parti medyasındaki gelmiş geçmiş tüm yazarlara dair bir ayrımdı bu. Erdoğan’ın kesinlikle İslamcıları ya da seküler kesimi toptan dışlamak gibi bir düşüncesi yoktu. Aksine, bu taraflardan birinin dışlanmasını isteyen herkese açık bir mesaj veriyordu. Nitekim Cumhurbaşkanı’nın son açıklaması da tüm sosyal kesimleri kucaklamaya ve bu harekete destek olmak isteyen iyi niyetli herkesi kapsamaya dönük o açıklamasının devamı...
Öte yandan, şunu da görelim: iki haftadır süren çok sert atışmalar esasen İslamcılık tartışması değil, İslamcılar arası bir tartışma! Bana göre Türk medyasında hiç kimse gazetecilik açısından bu tartışmanın net bir fotoğrafını ortaya koyamadı.
Ben gidebildiğim kadar
Yol arkadaşlığının önemini vurgulayan Erdoğan, “Pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler” diyerek ‘adresi belli’ isimlere göndermede bulundu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir zamanlar en yakınında olan ancak son dönemlerde mesafeli duran isimlere “Yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan, pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler” ifadesiyle yüklendi.
Erdoğan, iki günlük Hindistan ziyaretinin dönüşünde uçakta soruları yanıtladı. Ak Parti’ye dönmek ile ilgili mesajları, yeni dönemin ilk konuşmasında verecekti zaten ancak son günlerde konuşulanlar, referandumun ardından yapılan tartışmalara yönelik tepkisini çok merak ediyorduk. Bu konularda çok net ve sert mesajlar verdi. Son günlerde yaşanan tartışmalarla ilgili medyadaki ve siyasetteki bir kısım isimlere önemli göndermelerde bulundu. Kısacası Ak Parti’nin yeni ve önümüzdeki dönemin bu ilk gününde çok konuşulacak açıklamalar yaptı... İşte satır başları:
TEKKEYE MÜRİT ARAMIYORUZ (Ak Parti’yi destekleyen yazarlar arasındaki tartışmanın sorulması üzerine): Bahsettikleriniz arasında, kurucusu
Cumhur-başkanı Erdoğan ile çıktığımız Hindistan gezisi Ak Parti’nin ve Türkiye’nin yeni bir döneme girdiği tarihin hemen öncesinde olduğu için, zamanlama açısından bence çok kritik bir geziydi. Herkes Erdoğan’ın ne diyeceğini bekliyordu, özellikle referandum sonrası baş gösteren tartışmalarla ilgili...
Ak Parti medyasının ikiye bölündüğü, giderek sertleşen, temel olarak Türkiye’nin nasıl bir dış politika izlemesi gerektiği meselesi üzerinden başlayan ama İslamcılık kavgasına dönen meseleyi uçakta Cumhurbaşkanı’na ben sordum. Açıkçası, Erdoğan’ın, keskin bir yorumdan kaçınarak yumuşak geçiş yapacağını düşünüyordum. Ancak Cumhurbaşkanı doğrudan ve hafifletme gereği duymadan, son günlerdeki tartışmalarla ilgili tavrını ortaya gayet net ve sert koydu...
O isimlerin artık burada yeri yok
‘Ak Parti’yi destekleyen iki kanat yok, Ak Parti’yi hâlâ destekleyen yazarlarla, geçmişte desteklemiş ve zaman içinde belli hadiselerde zoru görünce davayı satmış yazarlar var’ demeye getirdi. Kendine İslamcı diyen bazı yazarlara çok kırgın hatta öfkeliydi. ‘O isimlerin artık Ak Parti camiasında yeri yok’ mesajını verdi. Açıkçası, hepimiz şaşırdık, hatta 6 saatlik yolculuğun söyleşi bittikten sonra
Çok zor bir yıl geçirdik. Yaz başlıyor. Turizmin toparlanması şart. Bu hafta 3 günü dünya harikası Kapadokya’da, muhteşem Kayakapı Cave Otel’de geçirdim ve açıkçası, Ürgüp-Göreme-Uçhisar arasında dolaşırken çok üzüldüm. Bu bölgede birçok tesiste kaldım, Kayakapı tartışmasız en iyisi. Onun gibi dünyanın farklı noktalarından belirli müşteri profiline hitap eden tesisler bir şekilde yoğunluğunu koruyor. Öte yandan, bölgede turist sayısı parmakla gösterilecek kadar azalmış. Çok şükür iç turizm canlı. Türkler bir şekilde çarkın dönmesini sağlıyorlar ancak yeniden Batılı turisti Türkiye’ye çekmemiz şart.
Kapadokya mucizesi
Peribacaları, mağara kiliseler, Ihlara vadisi, Uçhisar Kalesi dünyanın sayılı mucizelerinden. Çocukluğumun yazlarını geçirdiğim bu topraklara ne zaman gitsem doğanın kudreti karşısında bir kez daha nefesim kesiliyor. Hele bu defa ‘Hayalgücü Vadisi’ni dolaşırken ünlü mimar Antoni Gaudi’nin buradan esinlendiğine emin oldum. Gündüz doğa ve tarihin müthiş zenginliği, akşam birbirinden yaratıcı mağara otellerde konaklama, Kapadokya şarapları, Türk geceleri... Bu masal nasıl bu kadar yalnız bırakılabilir? Yalnızca Avrupalı değil, Amerikalı, Japon, Rus, herkesi yeniden
Aylardır referandumla yatıp referandumla kalktık, siyaset sabah gözümüzü açtığımızdan, gece gözümüzü kapayıncaya kadar hayatımızın merkezinde oldu. En azından benim için öyleydi. 16 Nisan geride kalmasına rağmen tartışmalar sürüyor ama ben en azından bu gün ilgimi çeken başka yerlere kalemimi çevirmek, biraz nefes almak istiyorum...
Vegan beslenmek yaşlanmayı yavaşlatır mı?
Pazar akşamı NTV’de çok güzel bir belgesel vardı. ‘Nasıl genç kalırız?’ adlı bu belgeselde Los Angeles’ın 100 km doğusunda yer alan Loma Linda’daki yaşam süresinin ABD’nin geri kalan yerlerinden daha uzun olmasının sebeplerini araştırıyorlardı. Ortalama bir Loma Lindalı geri kalan ABD’lilerden 10 yıl daha uzun yaşıyor. Üstelik homojen bir topluluktan da bahsetmiyoruz, yaklaşık 24 bin şehir sakini birçok farklı etnik kökene sahip. Bunun başlıca sebebi 7. Gün Kilisesi’ne bağlı bir topluluk olan şehir sakinlerinin yaşam tercihleri olarak belirlenmiş. Bu kilisenin yemek, egzersiz ve dinlenmeyle ilgili çok katı kuralları var. Alkol ve tütün yasak, hayvansal gıdayı çok kısıtlı tüketiyorlar, şehirde her sabah topluca egzersiz yapılıyor.
Tabii herkes körü körüne bu kurallara bağlı yaşamıyor ama ortalama tütün ve alkol
2007 yılında sırf Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirmemek için 367 şartı diye, şu an hiç kimsenin savunamadığı bir hukuksuzluk skandalına imza atan Sabih Kanadoğlu dün YSK’yla ilgili atıp tutmuş. Hâlâ hukuktan, gerekçeden, kanundan bahsediyor... O dönem Gül’ün önünü tıkamak için, daha önce hiç kimseye uygulanmamış bu şartı Cumhuriyet gazetesinde ortaya atan Kanadoğlu o dönemin CHP’sinden de büyük destek görmüştü. Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Anayasa Mahkemesi’ni de adeta tahrik etmiş, mahkemenin itirazlarını onaylamamasının Türkiye’yi çatışmaya sürükleyeceğini söylemişti.
Sabih Kanadoğlu’nun demecini dün okuyunca bir kez daha 10 yıl öncesine kadar ne kadar güçlü bir askeri-bürokratik oligarşi içinde yaşadığımızı hatırladım. Çok şükür ki o günler geride kaldı. Bu günün sorunları o günlere kıyasla çok daha aşılabilir, zira Kanadoğlu gibi ne zaman, nereden çıkacağı belli olmayan iktidar paydaşları değil, siyaset kurumunun güçlü olduğu bir Türkiye var.
Öte yandan, bu ülke öyle bir ülke ki bu gün artık tek bir (rakamla 1) kişinin dahi arkasında duramadığı bir hukuksuzluğa imza atan bir isim çıkıp da hâlâ hukuk dersi vermeye kalkabiliyor. Üstelik bu kişinin isminin önünde