Ey erkekler! Kendinizden utanın! Konu siz olunca ‘Sarışından mı hoşlanırlar, esmerden mi? Balıketi mi severler, zayıf mı?’ boyutunda tartışılan bir meseledir ‘aşk’. Ben bir kadının fikir boyutunun ne yönde olması gerektiği üzerinden bir ‘âşık olunacak kadın’ tartışmasına hiç rastlamadım. En fazla ‘Akıllı olsun canım, aptal kadın bir yere kadar’ diyerek kendilerini feminist zanneden erkekler çıkar, etrafa da hava attıklarını zannederler.
Halbuki kaç gündür ‘Kadınlar solcu erkeğe mi âşık olur, sağcı erkeğe mi? İsyankârı mı severler, düzene uyanı mı?’ diye bir tartışma var. Gerçi bu tartışma bana ‘iç güzellik’ meselesini hatırlatıyor. Erkeklerin kadının iç güzelliğini sevmesi ne kadar doğruysa, kadınların solcu sevmesi de o kadar doğrudur bence. Tartışmanın detaylarına aşağıda gireceğim ancak başlı başına bu konu bile kadınların erkeklerden aşka bakışta ne kadar daha sofistike olduklarını göstermeye yetiyor...
‘Solcu Rasim’ lafı bir oksimorondur
Dün Ertuğrul Özkök bu konu üzerine bir yazı yazmış ve ‘Nagehan, Rasim’e solcu bir serseriyken mi âşık olmuş?’ diye sormuş. Yazıda Rasim solcu, ben de muhafazakâr olmuşum! Hiçbir zaman muhafazakâr olmadım. Bilindiği gibi, kendimi liberal ve
Çarşamba günü FETÖ soruştur- maları ile ilgili ByLock kullanımı üzerinden MİT tarafından tespit edilen yaklaşık 165 bin kişinin programı kullanma sıklığı ve yoğunluğu açısından ‘kırmızı-turuncu ve mavi’ olarak üç gruba ayrıldığını yazmıştım. Kimin telefonunda bu programın olduğu bilgisi Başbakanlık’a gidiyor ve Başbakanlık ilgili kurumlara bilgiyi gönderiyor. Ellerindeki tüm bilgileri birleştirerek bir tasarrufa gitmek kuruma kalıyor. Sıkıntı da burada başlıyor.
Kurumlar genellikle kırmızı-mavi ayrımı yapmadan işlerini garantiye almak için listedeki herkesi açığa alıyorlar. Bildiğim somut bir örneği anlatayım: Bir hâkim, numarası mavi listede olduğu halde, abonelik bilgisi de karşılaştırılmadan önce açığa, sonra da gözaltına alındı. Ardından meslekten çıkarma verildi. Bu gelişmelerin ardından hâkimin isminin mavi listede olduğu ortaya çıktı, dahası, bahsi geçen telefonun da ona ait olmadığı anlaşıldı. Bu hâkim mesleğe iade için başvurdu. Büyük ihtimalle örnek çok somut olduğu için kısa süre içerisinde geri dönecek ancak bu zincirdeki sıkıntıyı görmemiz gerek: Burada hem idari karar hem de daha sonrasındaki gözaltı kararı için savcı kararı var. Yani hem kurum kendine gelen bilgiyi
Son günlerde FETÖ soruştur- malarıyla ilgili hava başka bir yöne dönmeye başladı. Evet, bu soruşturmalarda birtakım hatalar yapıldı, yapılıyor, evet Cumhur- başkanı’nın ‘At izi it izine karıştı’ çıkışı bu hatalarla yüzleşmek, onları düzeltmek ve ileride yapılabilecekleri önlemek için iyi bir kamçı oldu ancak yürüyen soruşturmaların büyük bir kısmı yanlışmış, sanki birkaç kuru için onlarca yaş yanıyormuş havası yaratmak son derece yanlış ve örgütün de tam istediği şey. Şikâyetleri gözden geçirecek komisyonlar işe koyuldular, bunların doğru çalışması elbette önemli ancak bunları tartışırken işin esasının nasıl yürüdüğüne de bakmak gerek. Zira ona bakınca ne denli önemli bir süreçten geçildiğini ve hataların da nereden kaynaklandığını görüyorsunuz...
Temel olarak FETÖ soruşturmaları için Emniyet, MİT, Jandarma ve kurumlardan gelen bilgiler Başbakanlık’ta toplanıyor. Burada Emniyet ve MİT en önemli kaynaklar. MİT temel olarak By Lock adlı haberleşme programının üzerinden gidiyor. Biliyorsunuz bu programın Ağustos 2014 gibi ABD’de bir paravan şirket üzerinden doğrudan FETÖ tarafından yazıldığı ve kullanıma sunulduğu anlaşıldı. Önce By Lock’u App Store’a koymuşlar sonra başkalarının
Daracık, tozlu toprak yollardan kıvrıla kıvrıla dönerek her sene gelirdik o cennete... Adapazarı’nın bir köyü. Şiir gibi bir yerdi. Yazın, babamın işi için hep beraber Nevşehir’e giderken bir gece kalırdık. Ama ne gece olurdu! Köyün muhtarının eviydi, gelinler, torunlar, 3-4 aile bir arada yaşardı. Ortada ahşap bir merdiven, merdivenin açıldığı geniş bir hol ve bulaşık makinesinin en göze çarpan yerde durduğu büyük bir mutfak...
Babamın askerliğini öğretmen olarak yaptığı köydü burası. O dönem muhtar, evini açmış, kurulan ahbaplık yıllara uzanmıştı. Öyle çok severlerdi ki babamı... Bütün köyün biz gelince o eve uğradığını çok net hatırlarım.
Sonra... Sonra bu cennetten bir parça toprak satın aldı babam. Yemyeşil bir saklı vahanın ortasından. Ve annemle birlikte adım adım o yeşilin içine, dışarıdan hiç görünmeyen bir yer inşa ettiler. Babam, küçük bir maden vagonu ve raylı sistem bile getirdi bahçeye. Hayattaki en büyük keyfi olan şeyi yapmak, dostları ağırlamak için. O vagonun içinde döne döne kuzu pişer, hazır olunca da rayların üzerinden bahçedeki masaya ağır ağır gelirdi. Masanın hemen üzerinde köylülere yaptırdığı yayık durur, içinde sabah annemin yapıp koyduğu ayran
15 Tem-muz’dan sonra FETÖ ile mücadelede hem devlette hem de medyada gerçekten at izi it izine karışmış durumda. Öte yandan bu karışıklık sadece hükümete yakın medyada yok. Bilakis konvansiyonel medya ve muhalif basın organları da bu açıdan aynı vaziyetteler. Hatta bazen daha da beter hale gelip, Tayyip Erdoğan dışındaki AK Parti kökenli tüm siyasetçilerin kellesini istiyorlar . AK Parti içi çatışmaları fırsat olarak görüp Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nun bile FETÖ gerekçesiyle tutuklanması gerektiğini ima ediyorlar. Aslında istedikleri başta Erdoğan ve Binali Yıldırım’ı da bu gruba katmak ama şu an güçleri yetmeyeceği için güçsüz olanlara saldırarak akılları sıra uyanıklık yapıyorlar.
Şu anki konjonktürde ekranlarda Erdoğan’ı aşırı övüp geri kalan tüm dindar camiaya sövüp saymak moda. Geçen yazımda ifade ettiğim ‘28 Şubat ruhunun hortlaması’ hadisesi tam olarak budur. 15 Temmuz öncesinde özellikle 31 Mayıs 2013 Gezi olaylarından 1 Kasım 2015’e kadar bu taktiğin tam tersi geçerliydi . Ekranlarda ve siyasi arenada sadece Erdoğan’a saldırılıyordu. Erdoğan’ın dışında ve karşısında olan kim varsa övülüyordu. Gül ve Davutoğlu iyi adam Erdoğan kötü adamdı o zaman. O dönemin
15 Temmuz ihanetinden sonra toplum olarak bir bütün olmuştuk ve ben bundan çok mutluydum. Sağcısı, solcusu, liberali, Alevi’si, Sünni’si, Türk’ü, Kürt’ü ilk kez ortak bir noktada buluşmuştuk. Buna da Yenikapı Ruhu denmişti. Fakat maalesef bu ruh tükenmek üzere... Maalesef eski düşmanlıklar yeniden hortluyor ve manzara kötüye doğru gidiyor. Bir yandan Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği gibi ekranlarda FETÖ ile mücadelede at izi iti izine karışıyor ve mağduriyetler oluyor, bir yandan da yine ekranlarda doğrudan dindarlar hedef alınıyor ve 28 Şubat ruhu hortlatılmak isteniyor .
Türkiye’de 2011 öncesinde berbat bir askeri vesayet rejimi vardı. Batılı akademik literatürde buna Kemalist rejim dönemi deniyor ama Atatürk hakkındaki hassasiyet sebebiyle bizler buna Kemalizm demeyelim. Arada düz şekilde öyle diyerek hata yapıyoruz. Buna gerek yok. Atatürk’ün ortak bir değerimiz olarak kalmasına kimsenin itirazı yok. Fakat 2011 öncesinin askeri vesayet rejiminin suçları da örtülemez. Bu vesayet rejiminde bazen sağ darbeciler, bazen sol darbeciler egemen oldu ama bunların hepsi Kemalizm maskesi altında hareket eden alçak vesayetçilerdi. Bu rejim gayrimüslimlere, Alevilere, Kürtlere ve Sünni
Hükümetteki kanı, IŞİD’in Suriye’de dağılmasının yakın olduğu yönünde. Çin’deki G20 zirvesini birlikte izlediğimiz Prof. Dr. Burhanettin Duran’ın salı günü Sabah’ta yazdığı gibi, ‘IŞİD Münbiç’ten sonra El Bab’ı da kaybederse Halep ile bağlantısı tümden kesilerek Rakka, Deyrizor ve Humus’a sıkışacak.’ Örgütün Suriye’deki kalesi olan Rakka’da dahi tahmin edilenden daha az direniş olacağı öngörülüyor. Ancak Irak’taki IŞİD için aynı şey söylenmiyor. Musul en büyük problem noktası. Oradan örgütün çıkartılması Suriye’deki kadar kolay görünmüyor. IŞİD’le mücadelede Irak boyutu belirleyici. Peki, TSK Irak’ta da devreye girebilir mi?
ABD, Rakka’nın yanında Musul için de Türkiye’nin devrede olmasını istiyor. Ancak bunun çerçevesi çizilmiş değil. Musul operasyonunda rol almak farklı şekillerde olabilir. Orada Türkiye’nin müttefiki peşmergeler sahada. Onlara yardım ya da örtülü operasyon seçenekleri değerlendirilebilir. Önceki gün Irak Kürdistan Bölgesi Başkanlık Divanı Başkanı Fuad Hüseyin ABD, Türkiye ve Barzani yönetiminin kısa süre içinde toplanarak IŞİD’e karşı bir plan hazırlayacaklarını, Bağdat’ın bu toplantıdan haberinin olduğunu ancak katılmayacağını söyledi. Hatırlatmak gerekir ki
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan G20 Zirvesi için çıktığı 4 günlük Çin gezisini tamamladı. Hangzou şehrinde yapılan ve dünyanın çok yakından takip ettiği zirvede Putin’le, Obama’yla, Merkel’le, Suudi Prens Bin Selman’la, Tusk’la, Juncker’le önemli görüşmeler gerçekleştiren Erdoğan dönüş yolunda beraberindeki gazetecilere kritik mesajlar verdi. Cumhurbaşkanı dönüş yolunda şunları söyledi: “Türkiye olarak büyümenin G20 ülkeleriyle birlikte tüm dünyaya yayılması ana fikrine, kapsayıcılık konusuna biliyorsunuz Antalya G20 zirvesinde bizler özel bir önem vermiştik. Hangzhou zirvesinde G20 liderleri olarak sürdürülebilir kalkınma için 2030 gündeminin uygulanmasına yönelik de bir eylem planını bugün kabul ettik. Bir sonraki G20 zirvesi 7- 8 Temmuz tarihlerinde Almanya’nın Hamburg eyaletinde olacak. Bizler ilk çeyrekte Türkiye olarak 4.8 büyümeyi yakaladık. Şu anda G20 ülkelerinin hemen hemen büyük bir çoğunluğu daha artıya geçme noktasında bile değil. Çoğu ekside.
Merkel olumlu
Mülteci sorunu konusunda dünya maalesef iyi bir sınav veremedi ve hâlâ veremiyorlar. Bazı ikili görüşmeler yaptık. Gerek sayın Putin’le gerek sayın Obama’yla, Sayın Merkel’le görüşmeler bunlar arasında. Sayın