Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’ndeki akademik hayatı 1978’de başladı.
Alışmadık bir hocaydı. Dersleri ve araştırmaları masa başında değil, sahada yapmayı tercih etti.
Öğrencilerini de orada çalışmaya alıştırdı.
40 yıllık akademik hayatının neredeyse tamamını Kuş Cenneti için harcadı.
Gediz Deltası’ndaki İzmir Kuş Cenneti’nin korunması, geliştirilmesi, bilim dünyasına ve kamuoyuna tanıtılması için mücadele etti.
Amacına da büyük ölçüde ulaştı.
Kuş Cenneti; Orman Bakanlığı’nca Yaban Hayatı Koruma Sahası ve SİT alanı ilan edildi.
Dahası, Uluslararası Ramsar Anlaşması ile de koruma altına alındı.
Bürokratları, İzmir’in merhum Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’nın önüne göreve seçildikten sadece bir ay sonra 1999 yılı Mayıs ayında bir proje koydu.
Söz konusu proje, İzmir’de o güne kadar gerçekleştirilen en büyük altyapı projesi olan büyük kanaldı.
Bürokratları, Piriştina’ ya iki seçenek sundu.
Birincisine göre, o güne kadar 30 yıldır devam ettiği gibi pis su ve yağmur kanallarının ayrı ayrı yapım işleri devam edecekti.
Ama bu durumda İzmir Körfezi’ne en azından 30 yıl daha evsel ve sanayi atığı akacaktı.
Ayrıca projenin maliyeti de, o günlere göre belediye bütçesinin 10 katından daha fazlaydı.
İkinci seçeneğe göre ise, pis su ve yağmur suları aynı borudan akacaktı.
İzmir’in 3 yıl 3 ay 24 gün süren esaretinin son günüydü. Türk birlikleri, 9 Eylül 1922 sabahı biri Manisa, diğeri Belkahve’den olmak üzere iki koldan taarruz başlattı.
O gün Mustafa Kemal Paşa’nın otomobili güçlükle ilerlemiş ve nihayet Nif’e (Kemalpaşa) varmıştı.
Mustafa Kemal, İzmir’i Kemalpaşa’ya yakın bir mesafede olan Belkahve’den seyre karar verdi.
***
Bugünkü Atatürk Anıtı’nın bulunduğu yere saat 18.00’de varmıştı. “Düşman savaş gemilerinin boylu boyunca uzandığı masmavi İzmir Körfezi birdenbire gözlerine firuze bir mucize gibi çarpmıştı.
Şaşırmışlardı. Sanki Akdeniz Ankara’nın yanı başına gelmişti. Bir haykırış derin sessizliği bozdu: “Deniz... Deniz...”
İzmir, bütün heybetiyle sanki bir adımlık mesafeye sokulmuş, beklenmedik bir anda önlerinde bitmişti. Duygu ve düşünce yığınları arasında bu güzel güneşe ve onun kızarttığı güzel kente bakıp kalmışlardı.
Foça’daki akaryakıt sızıntısı, Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri oldu.
Doğal güzellikleri ile dikkat çeken ilçenin kıyıları siyaha büründü.
Sızıntının kaynağı ile ilgili henüz resmi açıklama yok.
Ama Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Helil İnay Kınay’a göre, Aliağa’daki mevcut durum Foça’yı her zaman risk altına sokuyor.
***
Sızıntı ile ilgili süreci başından beri takip ettiklerini belirten Kınay, şu bilgileri verdi:
“Daha önce de sürekli paylaştığımız Aliağa’daki kirletici vasfı yüksek tesisler, bunlardan kaynaklanan kirlilik, gemi söküm tesislerinin yarattığı olumsuz etkiler ile boğuşan en güzel tatil beldelerinden Foça, bu kez de yakıt sızıntısı ile gündeme geldi.
Nedenin bulunması ve gerekli cezai işlemin yürütülmesi ile ilgi süreç bir yana, kesilen ya da kesilecek cezalar mevcut kirliliğin yarattığı etkinin karşılığı olamaz. Bölgede çok geniş alana yayılan kirlilik ile ilgili temizleme çalışmaları devam etse de, ilk hâline dönmesi için uzun süreç ve izleme çalışması gerekecek.
Urla Balıklıova Mahallesi’nde 18.23 hektarlık alanda kalker ocağı kurulacak.
Yılda 390 bin ton malzeme çıkarılacak. Günde 1560 ton, saatte ise 195 bin ton taş alınacak.
Bu işlemler için yıl boyunca dinamit başta olmak üzere, 55 bin ton patlayıcı kullanılacak.
Söz konusu alan orman bölgesi içinde.
Daha önce ‘nitelikli doğal koruma alanı’yken bu durum İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu’nca ‘Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı’ olarak değiştirilmiş.
Bütün bunlardan sonra da böyle bir alanda kurulacak kalker ocağına izin verildi.
Hem de Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) kararı verilerek.
***
İlkokul öğrencisi Emre’nin yaşaması, ilik nakli olmasına bağlıydı.
Ege Üniversitesi’nde 2017 yılında tedavisine başlanan Emre’nin lösemi hastalığından kurtulmasının, hayatta kalmasının başka yolu yoktu.
Süreç çok zorlu geçti. İlik verecek donör bulmak için kritik ve hayati bir arayış başladı.
Güney Kıbrıs, Almanya ve Türkiye’den tam uyumlu donörler bulundu.
Ama talihsizlikler yaşandı. Almanya ve Güney Kıbrıs’taki iki adaya, verdikleri iletişim bilgilerinden ulaşılamadı.
Bir Alman donör de yaşı büyük olduğu için doktorlar tarafından uygun bulunmadı. Türkiye’deki bir donör de son anda yardımı reddetti.
***
Emre için son umut, birinci derece yakınlarından ilik nakli yapılmasıydı.
Büyük kentlerin en büyük sorunlarından biri de kamu alanlarının azlığı. Okul, hastane, cami ve park yapmak için 100 metrekare alan bile bulmak artık mesele.
“Hiçbir şey yapmayalım, boşluk kalsın. Rüzgâr geçecek yer bulsun deseniz” yine kamu arazisi bulmakta zorlanırsınız.
Hal böyleyken bir yandan da kamu arazisi satışları büyük bir hızla devam ediyor.
***
Bu yılın başından bu yana geçen 8 ayda elden çıkarılan kamu arazilerinin miktarı 2.5 milyon metrekareyi aştı.
Geçen Nisan ve Mayıs aylarında Hazine’ye ait arazilerin, Konak sınırlarında 15 ayrı perseldeki 11 bin metrekarelik bölümü satıldı. Bu satışlardan 25 milyon liranın üzerinde gelir elde edildi.
Nisan ayı içinde Kınık’ta yapılan satışla 15 bin metrekare kamu arazisi özelleşti.
Geçen cumartesi (18 Ağustos) burada yayımlanan yazımda Birinci Derece Deprem Kuşağı’nda olan İzmir’de, Körfez’deki fayların hareketliliğine değinmiştim.
Deprem riski nedeniyle mühendislik görmüş bina zorunluluğu, İzmir için hayati öneme sahip.
Yapılarda mühendislik hizmetlerinin daha da titizlikle uygulanması gerekirken tam tersi bir durum olduğu ortaya çıktı.
Yapı ruhsatlarında; proje müellifleri ile şantiye şefi mühendis, mimar ve yapı denetçilerinin imzalarının yer aldığı bölümler kaldırıldı.
31 Mayıs 2018 tarihinden bu yana Mekânsal Adres Kayıt Sistemi’nde değişiklik yapılarak uygulamaya da geçildi.
***
Bu uygulamanın ileride telafisi olmayan sonuçlar doğuracağı kesin.
Gelişmiş ülkelerde yapı yapma işi, projelendirme sürecinden inşa sürecinin sonuna kadar kurumsal birimlerin denetiminde mühendis ve mimarlar tarafından gerçekleştiriliyor. Ülkemizde ise, süreç daha da geriye götürülerek, mühendis ve mimarlar devre dışı bırakılıyor. Mühendislik, mimarlık hizmetleri ve projeleri, ruhsat almanın formalite eki olarak görülüyor.