Çevreyi yok eden girişimlere karşı mücadelede en ön saflarda olan Senih Özay 1990 yıllarda bir grup avukat birlikte açtıkları davaları anlatırken son günlerde iki önemli hukuk mücadelesiyle yine gündemde
Türkiye’de bir avukat dünyanın dev şirketlerinden Monsanto’nun ürettiği “glifosat” adlı kimyasal madde içeren tarım ilaçlarının kansere neden olduğu gerekçesiyle yasaklanması için Tarım ve Orman Bakanlığı’na başvurdu. Başvurusu dikkate alınmayınca da 18. İdare Mahkemesine dava açtı. Mahkeme söz konusu ilacın toplatılması talebini haklı buldu. O avukat, Türkiye’nin 25 yılı aşkın süredir yürüttüğü çevre ve kamu davalarındaki savunmalarından tanıdığı Senih Özay’dı.
Senih Özay, çevre savunucularının özellikle de İzmir’deki hukuk çevresinin yakından tanıdığı bir isim. Aynı zamanda oyuncu ve senarist Gupse Özay’ın babası.Bergama’daki Ovacık Altın Madeni’nin ‘siyanürlü yöntemle’ işletilmesine karşı köylüler adına
Millet İttifakı’nın CHP’li adayı Tunç Soyer, ‘Birinci Cemre’ adını verdiği toplantıyla projelerinin ilk bölümünü açıkladı. Tepekule Kongre Merkezi’nde yapılan toplantıya ilgi yoğundu. Toplantının işaret diline de çevrilmesi dikkat çekti. Sadece fotoğraflardan oluşan film gösterisi ise, bu konudaki beklentileri karşılamaktan uzaktı. Ama filmi bizzat Soyer’in kendisinin seslendirmesi, bu eksikliği giderdi.
Soyer, projelerini iki ana hedef üzerinde kurguladığını açıkladı. Bunlardan biri İzmir’de refahın eşitlenmesi, diğeri ise kentin kökleriyle bağlarını güçlendirmesiydi.
***
‘Birinci Cemre’ buluşmasında 11 ana başlık altında toplam 102 proje açıklandı.
Bu ana başlıklar şöyle: Sosyal Projeler, Demokrasi, Kentin Planlanması ve Yenilenmesi, Sürdürülebilir Ulaşım, Doğa, Altyapı, Enerji, Çocuk ve Gençlik, Spor, Kültür-Sanat ve Dünya Kenti İzmir.
Soyer’in satır aralarında vurgu yaptığı konular, başkanlığında yaşanacak yeni dönemin önemli şifrelerini, özünü şu şekilde ortaya koydu: “Kentin arka sıralarından başlayarak İzmir’de yaşam standartlarını yükselteceğiz. Kimse İzmir’i tek tipleştiremez. Kentte yaşayan herkesin fikrini dikkate alacağız. İzmir’i kimse dünyadan koparamaz. Yaşamayacağımız
Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde meydana gelen 5.2 büyüklüğündeki deprem, İzmir dahil pek çok kentte korkuya neden oldu. Söz konusu depremi ve etkilerini Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı Sinancan Öziçer’e sordum.
Öziçer, şu önemli açıklamaları yaptı:
“Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühen-disliği Bölümü Sismoloji Labora-tuvarı’nda yapılan bilimsel çalışmada, artçı sismisite dağılımı analiz edilmiş ve depremin, sadece sismolojik bulgulardan anlaşı-labilecek şekilde Ayvacık’ın Kuzeydoğu yönüne doğru yaklaşık 5 km. uzunluğunda bir fay kırığı oluşturduğu sonucuna varılmıştır. Bu büyüklükteki bir depremin, ilk 1 hafta içinde büyüklüğü 3’ten fazla bir kaç artçı sarsıntı oluşturabileceği göz önüne alındığında, vatandaşların tedbiri elden bırakmamasında fayda bulunmaktadır.
Ayvacık depremi, İzmir ve Egenin güney ve doğu kesimlerini etkileme potansiyeline sahip büyük depremin habercisi değil. Bu depremler bizlere gösteriyor ki, Akdeniz coğrafyasında depremi en şiddetli hisseden ülke biziz. Aslında 5.2 büyüklüğündeki deprem normal koşullarda yıkıcı değil ve normal hayatı etkilemez. Kendimize sormalıyız, 5.2 büyüklüğündeki deprem 250 km. uzaklıktaki İzmir’de
Bürokratları, İzmir’in merhum Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’nın önüne, göreve seçildikten sadece bir ay sonra 1999 yılı Mayıs ayında bir proje koydu.
Söz konusu proje, İzmir’de o güne kadar gerçekleştirilen en büyük altyapı projesi olan Büyük Kanal’dı.
Masada iki seçenek vardı. Birinci seçeneğe göre, o güne kadar 30 yıldır devam ettiği gibi pis su ve yağmur kanallarının ayrı yapım işleri sürecekti. Ama bu durumda İzmir Körfezi’ne en azından 30 yıl daha evsel ve sanayi atığı akmaya devam edecekti. Ayrıca projenin maliyeti de o günlere göre belediye bütçesinin 10 katından daha fazla olacaktı.
İkinci seçeneğe göre ise pis su ve yağmur suları aynı borulardan akacaktı. Böylece, kanalizasyon atıklarını Çiğli’deki arıtma tesislerine ulaştıracak olan sistem birkaç yıl içinde tamamlanacaktı.
***
Ahmet Piriştina, kentin kaderini etkileyecek olan kararını verdi. İkinci projeyi seçti. Göreve geldiğinde Konak Vapur İskelesi’nden Güzelbahçe’ye kadar 1 metre bile Büyük Kanal borusu yoktu.
Güzelbahçe’de kanalizasyon sistemi yoktu. Atıklar foseptik çukuru yöntemiyle hallediliyordu.
Hepsi tamamlandı. Yüksel Çakmur’un büyük emek verdiği, Burhan Özfatura’nın “Tamamlamak için gerekirse belediye binasını bi
Merhum İzmir Belediye Başkanı İhsan Alyanak, 1970’li yılların sonuna doğru dar ve orta gelirlilere ucuz temel gıda maddeleri temin etmek için TANSA’yı (Tanzim Satışlar Müdürlüğü) kurunca Türkiye’ye örnek bir mucizenin de temellerini atmış oldu. Kuru fasulye, pirinç, makarna, bulgur ve süt gibi temel gıda maddeleriyle başlayan satışlar, 10 yıl içinde Türkiye’nin en büyük alışveriş organizasyonlarından biri haline geldi.
Alyanak’tan sonra başkanlık görevini devralan Burhan Özfatura, bu organizasyonu bir marka haline getirdi. TANSAŞ adını alan alışveriş mağazalarının sayısı onlarla ifade edilir hale geldi. Daha sonra 1990’lı yılların başında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda oturan Yüksel Çakmur, TANSAŞ’ı daha da büyüttü. 1994 yılında, Burhan Özfatura ikinci kez başkan seçildikten sonra TANSAŞ artık dünyanın en büyük alışveriş zincirlerinden biriydi.
***
Öyle bir güce ulaşmıştı ki TANSAŞ, İzmir’deki piyasayı neredeyse tek başına yönlendiriyordu. Hele temel gıda maddelerinde fiyatlar artık tamamen TANSAŞ’a göre belirleniyordu. Gültepe’de kurulan fırın sayesinde ekmek piyasasına da hâkimdi. Fırıncılar ekmeğe fazla zam yapmaya yeltendiğinde, TANSAŞ hemen üretimi artırıyor ve
CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Tunç Soyer’in kentle ilgili ilk açıklamasının Körfez Geçişi Projesi’yle ilgili olduğunu Cumartesi günü aktarmıştım.
Başta Maden Tetkik Arama (MTA) olmak üzere, birçok araştırmacı tarafından yapılan çalışmalar sonucunda İzmir Körfezi’nin içinde, Gülbahçe Körfezi’nde ve Foça açıklarında yapılan jeofizik çalışmalarla, deniz tabanında izleri gözlenen ve gömülü birçok faydan oluşan 4 diri fay zonu belirlendiğini vurgulamıştım.
Ancak dikkatli okuyucular; fay hatlarının yanı sıra konunun Körfez temizliğini, dahası İzmirlilerin 50 yıldır hayalini kurduğu merkezden denize girmesini yakından ilgilendirdiğini hatırlattı ve bu konuya da değinmemi istedi.
Gerçekten de konu önemli.
***
Türkiye’nin en büyük çevre projesi olan Büyük Kanal Projesi tamamen yerel yönetimin kaynaklarıyla tamamlandı.
1 milyar doların üzerinde para harcandı ve 2002 yılında hizmete açıldı.
CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Tunç Soyer’in kentle ilgili ilk açıklaması, Körfez Geçiş Projesi’ne ilişkin oldu.
Soyer’in, “Gerçekten İzmir’e fayda ediyor mu, etmiyor mu? Teknik anlamda bunun sonuçları ne? Ona bakarak karar vereceğiz” sözleri dikkatimi çekti.
Kentle ilgili konularda Soyer, neden ilk olarak Körfez Geçiş Projesi’ni dile getirdi, bilmiyorum. Ama bu projeyle ilgili olarak, “Faydalı mı? değil mi?” noktasında dikkate alınması gereken çok vahim konular var.
***
Körfez Tüp Geçiş Projesi Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu’na göre; Çiğli ile İnciraltı arasında, denizin içinden 12.6 kilometrelik bir yol yapılacak. Ama, dikkat edilmesi gereken hayati bir konu var. Birinci Derece Deprem Kuşağı’nda olan İzmir’de pek çok diri fay var. Üstelik, başta MTA olmak üzere birçok araştırmacı tarafından yapılan çalışmalar sonucunda İzmir Körfezi’nin içinde, Gülbahçe Körfezi’nde ve Foça açıklarında yapılan jeofizik çalışmalarla, deniz tabanında izleri gözlenen ve gömülü birçok faydan oluşan 4 diri fay zonu belirlendi.
***
Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Sinancan Öziçer, konuyla ilgili çok ciddi şu bilgileri verdi:
“İzmir Körfez Geçişi ÇED Raporu incelendiğinde,
Geçen Cumartesi (26 Ocak) yayımlanan yazımda, Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin hava kirliliğiyle ilgili raporuna yer vermiştim. Başta kükürtdioksit olmak üzere, pek çok kirletici unsur açısından İzmir’in büyük bölümünde sınır değerlerin aşıldığının belirtildiği rapor, durumun ciddiyetini ortaya koydu.
Geçen yıl Kasım ayında, dünya genelinde binlerce kenti çeşitli kategorilerde istatistik olarak değerlendiren Numbeo uluslararası derecelendirme merkezi, dünyadaki en kirli şehirleri açıkladı.
Dünyada havası en kirli 25 kent arasında Türkiye’den de 3 şehir var.
Ankara 22’nci, İstanbul 23’üncü ve İzmir de dünya kentleri arasında kirlilikte 24’üncü sırada.
***
Peki, Ankara ve İstanbul’un ardından dünyada havası en kirli 25 kent arasında yer alan İzmir’de bu duruma nasıl gelindi, ona bakalım.
Öncelikle bu köşede defalarca yazdım. İzmir, son yıllarda verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) izinleriyle tehlikeli atık merkezi haline geldi.