Geçen Cumar-tesi “Kamunun zeytin ağaçlı sit alanı satılıyor” başlıklı yazımda konuyu gündeme getirmiştim.
Çeşme’nin Sakarya Mahallesi 207 ada 4 no’lu parseldeki 11 bin 829 metrekarelik kamu alanının içinde zeytin ağaçları olmasına ve sit kapsamında bir yer olmasına rağmen satıldığını vurgulamıştım.
Ne yazık ki Çeşme’deki bu arazi tek değil. Ege sahillerinde onun gibi onlarca örnek var.
---
Özelleştirme İdaresi’nin 16 Ocak’ta yapacağı ihale ile kamunun elinden çıkacak sadece Ege’nin değil, Türkiye’nin en güzel yerleri şunlar:
Muğla’nın Fethiye İlçesi, Göcek Mahallesi’nde 265 ada, 1 parseldeki 17.915 metrekarelik arazi ile 266 ada, 1 parseldeki 755 metrekare ve 433 ada, 1 parseldeki 9.570 metrekarelik alan.
Aydın’ın Didim ilçesinde 2774 ada 1 parseldeki 4914 metrekare, 2775 ada 1 parseldeki 8166 metrekare ve 2776 ada 1 parseldeki 8127 metrekare kamu alanları.
Ayrıca Didim’de; 2777 ada 1 parseldeki 2586 metrekarelik ve 2778 ada 1 parseldeki 2492 metrekare arazilerle 2779 ada 1 parseldeki 3056 metrekare ve 2779 ada 2 parseldeki 836 metrekare kamu arazileri.
Çok sayıda yazımda özellikle İzmir ve Ege’de kamu arazilerinin satışı konusuna değindim.
Ne yazık ki hiç hız kesmeden o satışlar devam ediyor. Ama Çeşme’deki örnek gerçekten çok çarpıcı.
Çeşme’nin Sakarya Mahallesi 207 ada 4 nolu parseldeki 11 bin 829 metrekarelik kamu alanı satılık.
Büyük kentlerde park ya da yol yapılacak bir metrekarelik alanın bile neredeyse kalmadığı ortamda kamu arazilerinin satışının yanlışlığı işin bir yönü.
Ama Çeşme’deki araziyle ilgili çok daha vahim gerçekler var.
---
Özelleştirme İdaresi’nce satılığa çıkardığı Merdivenlikuyu Mevkii’ndeki kamu arazisini şöyle tanımlıyor.
Tanıtıma konu mülk; İzmir İli, Çeşme İlçesi sınırları içerisinde kalan Sakarya Mahallesi, Merdivenlikuyu Mevkii, 207 Ada, 4 Parselde yer alan, tapuya “Zeytin Ağaçlı Tarla” olarak kayıtlı taşınmaz.
4 Aralık tarihinde yayınlanan 86bin 400 ton tehlikeli atığa ÇED gerekli değil başlıklı yazımda konuya değinmiştim.
İzmir’in hızla tehlikeli atık merkezine dönüştüğüne dikkat çekmiştim.
Bu önemli meseleyle ilgili çok sayıda mail ve telefon aldım.
Konuya devam etmemi istiyorsunuz. Edelim o zaman.
Ama önce tehlikeli atıkların etkilediği İzmir’in hava değerlerini ortaya koymakta yarar var.
***
Türk Toraks Derneği’nin Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Solunum Derneği’nin de desteklediği ve geçen hafta gerçekleşen “Hava Kirliliği ve Akciğer Sağlığı” sempozyumunda açıklandı.
Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi Büyükşehirlerde adeta zehir solunduğu hatırlatıldı.
Ağır yaşam koşulları karşısında dar ve orta gelirli milyonlarca yurttaşın en büyük isteği kendine ait bir evde oturmak.
Anayasamızda da “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler” şeklinde bir madde var.
Dar ve orta gelirlilerin ev sahibi olmasına yardımcı olmak için kurulan TOKİ gibi dev bir resmi kurum var.
***
Ama nedense bu kurum, İzmir’de dar gelirliler için toplu konut yapmaktan çok arsa satıyor.
Daha önce farklı ilçelerde arsa satışı yapan TOKİ, son olarak Aliağa ve Çeşme’deki arsalarını elden çıkarıyor.
Aliağa’da 686 ada 1 parselde bulunan 3.983 metrekarelik arsa 11 milyon 351 bin lira muhammen bedelle satışa çıkarıldı.
Konut imarlı arsanın imar planında 1.50 emsal 5 kat yapılaşma izni bulunuyor.
Yerel ya da genel, istediğiniz kurumun İzmir’in planlamasıyla ilgili raporlarını inceleyin.
Hepsinde turizm, kültür, üniversite kenti gibi ibareleri görürsünüz. Ama hiçbirinde “tehlikeli atık işleme merkezi” gibi bir öngörü bulamazsanız.
Ama ne yazık ki uygulama öyle değil. İzmir’de özellikle son 10 yılda alınan kararlar ve yaşanan gelişmeler, kenti tehlikeli atıklarla karşı karşıya getirdi.
İnanılması zor ve nedense fazla gündeme gelmiyor ama İzmir’in devasa bir “tehlikeli atık” sorunu var.
***
İzmir’in tehlikeli atık vakalarını tekrar hatırlatmakta fayda var.
Aliağa’ya söküm için gönderilen gemilerdeki tehlikeli atıklar yıllardır bir tartışma konusu.
Gaziemir Akçay Caddesi’nde Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) raporlarına da geçen, radyasyonlu atık skandalı ise tüm Türkiye’de yankı buldu.
Hatırlatmakta yarar var. İzmir’de 2012’de 15 milyon 463 bin liralık kamu arazisi satıldı. 2013 yılında bu rakam 50 milyon 343 bin lira oldu.
2014 yılında ise 61 milyon 259 bin liralık kamu arazisi elden çıkarıldı.
2015 yılında İzmir’in satılan arazilerinden elde edilen gelir 94 milyon 871 bin liraya yükseldi.
Yani her yıl bir önceki yıldan daha fazla satış yapıldı.
Geçen yıl sonunda, Bayraklı, Menemen, Menderes, Çiğli, Karşıyaka, Torbalı ve Menderes’te 50 bin metrekarelik çok değerli 26 kamu mülkü için satış ihalesi yapıldı.
Bu ihalelerde tahmini bedel bile 60 milyon liranın üzerindeydi.
2016 yılı içinde; Konak sınırları içinde 5 dönümlük gökdelen arazisi, Güzelbahçe’de 7 dönümlük villa arazisi ve Menemen’de de 15 dönümlük iki arazi satıldı. Bu arazilerin toplam değeri 36 milyon lirayı aşıyor.
Dahası, İzmir Defterdarlığı; Aliağa, Bayındır, Menderes, Selçuk ve Torbalı İlçelerinde bulunan toplam 10 adet arsayı 49 yıl süreli bağımsız ve sürekli nitelikte irtifak hakkı tesisi için ihale açtı.
Geçen Cumartesi günü yayımlanan ‘Hava değil zehir soluyoruz’ başlıklı yazımda, Türk Toraks Derneği’nin, düzenlediği sempozyumdaki uyarılarını aktarmıştım.
Özelikle sempozyum başkanı Doç. Dr. Haluk Çalışır’ın, “İstanbul Göztepe’de yaşayan bir kişi 233, Ankara Kayaş’ta 319 gram ve İzmir Gaziemir’de de 205 gram zehirli toz soluyor. Her yıl yaklaşık 30 bin civarında insanımızı hava kirliliğinin neden olduğu hastalıklar nedeniyle kaybediyoruz ” şeklindeki açıklamaları, konunun vahametini ortaya koydu.
***
İzmir’in hava kalitesini etkileyen önemli unsurlardan biri de Aliağa’daki yoğun kirletici unsurlar. Aliağa’da sanki az kirletici unsur varmış gibi, yeni bir termik santral yapılmak isteniyor. Bu santralin yapım sürecinde yaşananlar, neden zehir soluduğumuzun açık göstergelerinden biri. Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Helil İnay Kınay, bu süreçte yaşananları anlattı:
İzdemir Termik Santrali’ne karşı açılan davalar devam ederken inşaat çalışmaları tamamlandı. Santral, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden alması gereken Gayrı Sıhhi Müessese İzni süreçleri bile tamamlanmadan üretime başladı ve ruhsatsız çalışmaya devam etti.
16 Aralık 2016’da mahkeme uzun süren bir hukuki süreç
Türk Toraks Derneği’nin Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Solunum Derneği’nin de desteklediği ‘Hava Kirliliği ve Akciğer Sağlığı’ sempozyumunda çok önemli uyarılar yapıldı.
Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde zehir solunduğu hatırlatıldı.
Sempozyum Başkanı Doç. Dr. Haluk Çalışır, “İstanbul Göztepe’de yaşayan bir kişi 233, Ankara Kayaş’ta 319 gram ve İzmir Gaziemir’de de 205 gram zehirli toz soluyor. Her yıl yaklaşık 30 bin civarında insanımızı hava kirliliğinin neden olduğu hastalıklar nedeniyle kaybediyoruz” dedi.
***
Bu hayati konuyu Çevre Mühendisleri Odasi İzmir Şubesi Başkaın Helil İnay Kınay’a sordum:
Hava kalitesi yönetmelik ve uygulamaları ile AB ve Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul ettiği faktörler arasında farklılıklar bulunduğunu belirten Kınay, şu önemli bilgileri verdi:
Hava Kalitesi Yönetim sürecinde; Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği’nce; kükürtdioksit, azotdioksit, azot oksitleri, partiküler madde, kurşun, benzin, karbonmonoksit, ozon, arseniz, kadmiyum, nikel, benzoapiren ve ozon gibi kirleticilerin ölçülmesi ve değerlendirilmesi gerekliliği ortaya konulmuştu.
Ancak ülkemizdeki istasyonlarda her kirleticinin ölçülmediğini, istasyonların kurulduğu yerlerin