Türk Toraks Derneği’nin Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Solunum Derneği’nin de desteklediği ‘Hava Kirliliği ve Akciğer Sağlığı’ sempozyumunda çok önemli uyarılar yapıldı.
Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde zehir solunduğu hatırlatıldı.
Sempozyum Başkanı Doç. Dr. Haluk Çalışır, “İstanbul Göztepe’de yaşayan bir kişi 233, Ankara Kayaş’ta 319 gram ve İzmir Gaziemir’de de 205 gram zehirli toz soluyor. Her yıl yaklaşık 30 bin civarında insanımızı hava kirliliğinin neden olduğu hastalıklar nedeniyle kaybediyoruz” dedi.
***
Bu hayati konuyu Çevre Mühendisleri Odasi İzmir Şubesi Başkaın Helil İnay Kınay’a sordum:
Hava kalitesi yönetmelik ve uygulamaları ile AB ve Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul ettiği faktörler arasında farklılıklar bulunduğunu belirten Kınay, şu önemli bilgileri verdi:
Hava Kalitesi Yönetim sürecinde; Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği’nce; kükürtdioksit, azotdioksit, azot oksitleri, partiküler madde, kurşun, benzin, karbonmonoksit, ozon, arseniz, kadmiyum, nikel, benzoapiren ve ozon gibi kirleticilerin ölçülmesi ve değerlendirilmesi gerekliliği ortaya konulmuştu.
Ancak ülkemizdeki istasyonlarda her kirleticinin ölçülmediğini, istasyonların kurulduğu yerlerin yetersiz olduğunu görüyoruz. Öte yandan, ülkemiz mevzuatındaki sınır değerler halen AB mevzuatındaki sınır değerlerin yaklaşık iki katıdır. Örneğin, ülkemizdeki 24 saatlik ortalama kükürtdioksit sınır değeri 225 ug/mg iken bu değer AB’de 125 ug/mg’dir.
Sınır değerler eşitlense bile ülkemizdeki kent ve çevre politikalarını değerlendirdiğimizde mevcut uygulama ve planlamalar ile bu sınır değerleri yakalayamayacağımız açık.
***
Veriler değerlendirildiğinde, örneğin PM10 değerlerinin İzmir Gaziemir’de 2015 yılında 79 gün, 2016’da da 129 gün boyunca Dünya Sağlık Örgütü sınırlarının aşıldığı görülüyor.
Kent içerisindeki sanayi ve organize bölgelerinde kirletici kaynaklarla ilgili kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır. Ağırlıklı olarak yanma kaynaklı kirleticilerin oluştuğu bu bölgelerde, doğal gazın kullanılıyor olması, kirlilik yükünü azaltmak ile birlikte tesislerin üretim türlerine bağlı olarak oluşabilecek emisyonların da belirlenmesi gerekmektedir. Özellikle şehir merkezine yakın noktalarda kalmış olan tekil sanayi tesisleri, çimento fabrikaları en önemli kirletici kaynaklardandır. Yerleşim alanları, okullar gibi hassas yapıların içerisinde kalmış olan bu tür tesislerde, baca ve baca dışı kaynaklardan oluşan kirleticilerin azaltılması gerekmektedir.
Kentte özellikle belirli bölgelerde yüksek yapılaşmanın hava kalitesine getireceği olumsuz etkiler ortadadır. Bitişik nizam yapılaşmanın getirdiği olumsuz sonuçlar düzenlenmeden, bu alanlarda kat yüksekliklerinin artırıldığı yasal düzenlemelerin hava koridorlarını ortadan kaldırdığı da gerçektir. İzmir gibi coğrafi yapısı nedeni ile atmosferik koşulların yarattığı olumsuz etkilere de açık olan bir kentte bu hususlar sorunu daha büyütüyor.
***
Üstelik çevresel kirlilik yükü kapasitesini doldurmuş olan Aliağa bölgesinde sanayileşmenin getirdiği sorunlara çözüm üretilmiyor. Aksine, bu bölgede yeni termik santral yapımı planlanıyor. Kent içindeki ve çevresindeki sanayi tesisleri ile taş ocakları ilgili sorunları çözmeden hava kirliliğiyle ilgili kalıcı çözümden bahsedilemez. Kentsel dönüşüm sürecinin rantsal dönüşüme döndüğü uygulama süreçlerinde; bütünsel planlamadan uzak, çevresel faktörler değerlendirilmeden parsel bazlı planlama ve yapılaşma ile gelişen sürecin kentin hava kalitesine olumsuz etkilerini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Doğal gaz ve kalitesi yüksek yakıt ile ilgili çözüm önerilerini değerlendirirken; kentin farklı bölgelerinde yaşayan, ekonomik gelir seviyesi düşük bölgelerdeki kullanılan yakıtlarla ilgili sorunun ekonomik ve sosyal boyutunun da çözülmesi şarttır.
***
Türk Toraks Derneği, açıkça zehir soluduğumuzu ilan etti. Ölçüm sonuçları ve veriler ortada.
Ya uzmanların söylediği tedbirler bir an önce alınacak. Ya da zehir solumaya devam edeceğiz.