İşin doğrusunu Enerji Bakanı Taner Yıldız geçen hafta Kayseri’de söyledi. “Suyla oynadığınız zaman doğayla oynuyorsunuz” dedi. “Bu kaçınılmaz. Tercihimizi koymalıyız.”
Taner’in esas teması yatırımcıları enerji sektörüne çekmekti. Türkiye akarsularının üçte birinden yararlanıyordu. Bunların tümünün enerjisini 2023 yılına kadar almak için planlar yapılmıştı. Ama akarsu santrallarınının planlandıkları veya inşa edildikleri bölgelerde yaşayan halk arasında infial yaratıyordu. Danıştay sık sık durdurucu bir unsur olarak devreye giriyordu.
“Santral yapacağımız yerlerde karşımıza çevreyle ilgili sorunlar çıkıyor” dedi. “Şu anda 46 santral yapımı söz konusu ama 46’sına da itiraz var.”
Hükümetin bulunduğu yer neresi, üreteceği elektrik ne olursa olsun akarsu santralı lisansı vermesi doğru, rasyonel ve ekonomik değildir. Bu konuda farkındalık artmakta. Akarsu sadece üzerinde santral olursa ekonomik değer yaratır düşüncesi yanlıştır. Bunun ne kadar yanlış olduğunun kanıtını, belki de farkında olmayarak, Taner’in kendisi verdi.
Yakında özelleştirilmeye çıkarılacak 52 santralın altısı hariç tümünün kurulu gücü 5 MW’nin altındadır. 30’dan fazlası bir MW’nin altındadır. Türkiye’nin toplam kapasitesini düşünecek olursak, bunların ürettiği enerji iki tahta parçasını birbirine sürterek elde edilenden fazla değildir.
Amaç elektrik değil rant
Bu gün de yüzlerce 5-10 MW kapasiteli santral var tezgâhta. Bunların yapacağı zarar vereceği faydadan büyüktür. Ama amaç elektrik değil rant üretmektir.
Hidroelektrikte doğru yolu bulmak için değişik düşünmeye başlamak gerekir.
Bu tarzın propagandasını yapanlar enerjide dışa bağımlılığı azaltacağı davulunu çalar hep. Bu kulağa hoş geliyor. Ama enerjide dışa bağımlılık ne önlenebilir ne de ne pahasına olursa olsun önlenmesi sağlamaya çalışmak doğrudur.
Önemli olan, enerjinin nereden geldiği değil ne kadar ekonomik, arzının ne kadar güvenli olduğudur.
Bir diğer düşünce tarzı, suyun üzerine santral yapılmazsa boşa akıyor sayılması gerektiğidir. Akarsu ve çevresi doğanın ana rahmidir. Kirlenen ve kalabalıklaşan dünyamızda, sadece içinde dolaşılmak ve bakılmak için bile var olmaları büyük bir şanstır. Ama buraları ayrıca eşsiz bitki örtüleri ve yaban hayatı barındırıyor.
Bunlar yok edilmeden de değer yaratabilir. Ama bu konuda en ufak bir gayret yok. Türkiye’deki enerji ve tabii kaynaklar bakanlarının hepsi sadece
enerji bakanı oldu. Tabii Kaynaklar
Bakanı da olmaya başlarlarsa belki müteahhitlerin çıkarlarından başka şeyleri de görmeye başlarlar.
Ama bu kolay değil. Çünkü suyla oynadığınızda sadece doğayla oynamıyorsunuz. Müteahhitlerin çıkarlarıyla da oynuyorsunuz.
Sn. Metin MÜNİR
Milliyet Gazetesi Yazarı
Gazetenizin bugünkü sayısında yayınlanan “Elektrik için Hiroşima” başlıklı yazınız üzerine aşağıdaki açıklamanın yapılması gerekli görülmüştür.
Söz konusu yazıda “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün politikası şudur: Nerede su akıyorsa üzerine baraj kur, santral yap. Bu politikanın babası Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’dur. Eroğlu bu göreve gelmeden önce DSİ Genel Müdürüydü. Çevre Bakanlığı’na geçerken 2007’de DSİ’yi de bavul gibi yanında götürdü. Eroğlu’nun politikasının ekonomik bir mantığı yoktur” şeklinde hayal ürünü ve gerçekle alakası olmayan ifadeler kullanılmıştır.
Artık olay bir projenin değerlendirilmesi olmaktan çıkıp, kurumların gerekli olup olmadığının sorgulanması boyutuna varmıştır.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü sizin de çok iyi bildiğiniz üzere, ülkemizin yer altı ve yer üstü su kaynaklarının geliştirilmesi maksadıyla kurulmuş olup; tarım, enerji, hizmetler (içme, kullanma ve sanayi suyu), çevre ve taşkın kontrol hususlarında hizmet yürütmektedir.
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU’nun DSİ Genel Müdürü olmadan önce projelerin bitiş süreleri ortalama 41 yıldı. Hatta sulama projelerinde bu süre 72 yıla kadar çıkmaktaydı. Bu süreler Sayın Bakanımızın DSİ Genel Müdürlüğü döneminde 6 yıla indirilmiştir.
İstihdam, gelir sağlama ve kalkınmada tarımın ve enerjinin önemini siz de çok iyi biliyorsunuz.
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU, DSİ Genel Müdürlüğü yaptığı sürece sadece HES potansiyelinin değerlendirilmesi hususunda değil şehirlere su temini, sulama projeleri, taşkın koruma gibi birçok alanda projeler yürütmüş ve tamamlamıştır.
Bu dönemde; 366 tesis tamamlanarak milletimizin hizmetine sunulmuştur. Bu tesislerin; 111 adedi baraj ve gölet, 81 adedi sulama, 20 şehre içme, kullanma ve sanayi suyu temini, 6’sı hidroelektrik santral tesisi, 148 adedi taşkın koruma ve çevre koruma yatırımıdır.
Bu tesisler ile yılda 3.14 milyar kilowatt-saat enerji üretimi sağlanmış, 656.344 hektar yani 6.563.440 dekar arazi sulu ziraata kavuşturulmuş, 5 il, 42 ilçe ve 864 yerleşim birimi taşkınlardan korunmuştur. 10 milyon vatandaşımızın su ihtiyacı karşılanmıştır.
Ayrıca, 2000 yılında 1 adet, 2001 yılında 2 adet, 2002 yılında 6 adet ve 2003 yılında 49 tesis hizmete alınmış iken, 2003-2009 yılları arasında 774 tesis tamamlanarak aziz milletimizin hizmetine sunulmuştur.
İklim değişikliği ve küresel ısınma, bir şekilde enerji kaynaklarının ve enerji çeşitliliğinin sorgulanmasını gündeme getirmiştir. Çevre ve Orman Bakanı EROĞLU, çevreye ve iklim değişikliğine verdiği önemden dolayı iklim değişikliği ile mücadelede en etkili argüman olarak; temiz enerji kaynaklarının değerlendirilmesi, karbon gazının absorbesi için de ağaçlandırmanın olmazsa olmaz olduğu ilkesini benimsemiştir. Bu çerçevede Cumhuriyet tarihinin en büyük ağaçlandırma seferberliği başlatılmış olup, 2008-2012 yılları arasında 2.3 milyon hektarlık alanın (Trakya’nın yüzey alanı kadar) ağaçlandırılması için çalışmalar yürütülmektedir.
Gerek yenilenebilir enerji kaynakları hususunda yapılan çalışmalar, gerekse ağaçlandırma çalışmaları Kopenhag’daki İklim Zirvesinde diğer ülkeler tarafından model alınmış ve Türkiye’nin bu konudaki çalışmalarından övgüyle bahsedilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün toplumun bütün kesimlerine hizmet götüren bir kurum olduğu herkesin malumudur. Bu kurumun son 7 yılda ürettiği hizmetler ortadadır ve milletimiz tarafından takdirle karşılanmaktadır.
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU’nun tek politikası vardır. O da milletimizin refahı için ülke kaynaklarının koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilir kullanımı ve Türkiye’nin çevre alanında dünyanın ilk 10 ülkesi arasında yer almasıdır.
En sağlıklı değerlendirme merciinin milletimiz olduğu anlayışıyla takdiri kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz.
Saygılarımızla.
Çevre ve Orman Bakanlığı
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği