İran, Suudi Arabistan ve Venezuela’dan sonra dünyanın en büyük petrol rezervlerine, Rusya’dan sonra en büyük gaz rezervlerine sahiptir.
Bu servet onu dünyanın en zengin ülkelerinden biri yapmalıydı. Ama yalnızlık ve sefalet içinde yüzüyor.
Dünya Bankası tahminine göre, İran’da kişi başına düşen milli gelir 2011’de 6 bin 260 dolar idi. (Türkiye’de 10 bin 576 dolar). Bir başka petrol ülkesi olan Katar’da kişi başına düşen gelirin 97 bin 967 dolar olduğunu söylersem İran’ın potansiyelinin ne kadar altında olduğu daha iyi anlaşılır.
İran yoksul ve geri çünkü rehber olarak aklı değil dini, daha doğrusu dini alet ederek ülkeye egemen olan molla sınıfını seçti.
İran, Şah’ın kovulduğu 1979 tarihinden beri İslami bir cumhuriyet olarak yönetiliyor. Seçimle gelen bir meclis ve cumhurbaşkanı varsa da esas güç dini lider ve 86 kişilik mollalar meclisinin elindedir.
Rejim birinci günden itibaren Amerika ve İsrail nefreti üzerine oturtuldu. Mollalar her iki ülkeden de gelen barışma önerilerini hep geri çevirdi. Nedeni basit: Kabul ederlerse varlık nedenleri ortadan kalkacak.
İran nükleer program başlatarak Batı ile arasındaki kavgayı daha çözülmez hale getirdi.
Mollalar amaçlarının barışçıl olduğunu söylüyor. ABD, Avrupa ve İsrail ise Tahran’ın gerçek amacının atom bombası yapmak olduğu inancında. Ve İran’ın nükleer bir güç olmasını önlemeye kararlı.
Batı, Tahran’ı, nükleerden vazgeçirmek için gittikçe daha sertleşen bir ambargo uyguluyor.
Ambargo İran’ın petrol ve gaz rezervlerin geliştirilmesine engel oldu. Üretim düşmekte. Üretilen petrol ve gazın gelirlerinin dövize çevrilmesi zorlaşıyor, uluslararası finansmandan yararlanma olanakları azalıyor.
Dünyanın büyük bankaları İran ticaretine finansman vermiyor.
Rezervleri o kadar düştü ki dış ticarette takasa gitmeye başladı. Rusya ve Çin’den petrol karşılığı mal alıyor. Hindistan’la ticarette dolar yerine Hint parası rupiyi kullanacak.
İran nükleer hedefine yaklaştıkça İsrail’in ABD destekli veya desteksiz üretim merkezlerine yönelik hücum riski artıyor.
Bu olasılık mollaların umurunda değil. Nükleer silah üretebilirlerse İran saldırıya karşı bağışıklık kazanacak. Hücuma uğrarlarsa rejimden soğumaya başlayan halk arkalarında birleşecek, hükümranlıklarının ömrü uzayacak.
Özetle ekonomi dökülüyor, halk fakirleşiyor, umutsuzlaşıyor. Yönetici sınıfı zenginleşiyor ve semiriyor. Yönetici sınıfın servetine ortak ettiği asker ve güvenlik güçleri halkı eziyor, hizada şiddet kullanarak hizada tutuyor.
Bir halk böyle bir tuzağa nasıl düşer ve nasıl kurtulamaz, diye merak ediyor insan. Sanırım cevap o kadar karmaşık değil: Çünkü ona kurtuluş ve refah vaat edenlerin gerçek niyetlerinin bu olmadığını iş işten geçtikten sonra anlıyor.
Bir ülke için kendi insanlarının despotluğundan kurtulmak, düşman işgalinden kurtulmaktan daha zordur.