Ozanköy
Çocukluğumda her yıl lokma günü vardı. O gün anneler lokma yapardı. Birkaç çeşit lokma vardı. Şerbete batırılmış şekerli lokma ve şekersiz lokma ve içine tavşan eti konup yağda kızartılan ve adına lalangı denen lokma. Lalangı avlanmış ova tavşanının etinden pişirildiği için her evde yapılmazdı.
Son gerçek Kıbrıslılardan olan komşum Gonca’ya sorunca lokma gününün üç ayların ilk cuması olduğunu öğrendim. Son ayı ramazan olan üç aya, üç aylar denir. Üç aylar bu sene 22 Mayıs’ta başlayacağına göre lokma günü 25 Mayıs olacak.
Rumların da lokma günü var. Onlarınki 6 Ocak’ta, İsa’nın Ürdün Nehri’nde vaftiz edildiği günün yıldönümünde.
Lokma devrinde adada goncolozlar da vardı. Hala var mı, bilmiyorum. Goncoloz kötü ruhlu bir hortlaktır. Baştan aşağı siyah giyer. Uzun kanatları var. Karanlık bastıktan sonra damlarda bekler. Özellikle koyu kış gecelerinde gelir, bir fırsat kollayıp eve sızar, çocukların ruhuna girer. Bu çocuklar kötü insan olur.
Goncoloz korkusuyla yaşamak...
Anneler çocuklarını “Goncoloz gelecek,” diye korkuturdu.
Annemi kızdırdığımda, ki bu sık sık olurdu, “adi” veya “melun” demediği zamanlar bana “Karagoncoloz” derdi.
Lokma yapıldığında, bazı evlerde damlara goncoloz için bir tabak lokma konur veya lokma atılırdı. Gönlü alınsın ve o eve girmesin diye.
Goncolozdan dehşetli korkardım. Arkadaşım Bekir Azgın benden betermiş. Çocukluğunu geçirdiği Bodamya köyünde, kışın, goncoloz korkusundan haftalarca gece sokağa çıkamazlarmış.
“Bizim köyde dama lokma falan konmaz,” dedi Gonca. “Bunu Müslümanlar yapmaz. Rumlar yapar.”
Bekir Azgın ise Rumların goncoloza rüşvet olarak lokma değil gollifa verdiklerini söylüyor. Gollifa Rumların da Türklerin de özel günlerde yaptığı bir türlü tatlıdır. Buğday yumuşayıncaya kadar kaynatıldıktan sonra içine nar tanesi, kaynatılarak kabuklarından ayrılmış badem içi, kuru üzüm ve susam konur ve soğuk yenir.
Aslan kitabı okurken hatırladım
Bunları, geçenlerde, Afrika’nın Tsavo bölgesinde yaşayan aslanlarla ilgili bir kitap okurken hatırladım. Tsavo’da dönümlerce lav kaplı bir bölge var. Üzerinde hiç bitki olmayan bu bölgenin adı Şeytan Lav Yatakları’dır. İki yüz yıl kadar önce burada dev bir yanardağ patlaması olmuş, birçok köy insanları ile birlikte lavlar altında kalmış. O yakınlarda yaşayan yerliler bazen geceleyin lavların altında hapsolan insanların yakaran çığlıklarını duyarlarmış. Kitabın yazdığına göre, bu huzursuz ruhların insan avına çıkmaması için yerliler bazı geceler gizlice Lav yataklarına gidip yemek bırakırlarmış.
Aralarında binlerce kilometre bulunan, birbirine hiç benzemeyen iki yerdeki adetlerin benzerliği ilgimi çekti. Ve bir daha anladım ki sınır denilen şey sadece insanların beynindedir.
Adanın Türk tarafında lokma ve gollifa geleneği yok olmak üzere. Bunun goncoloz nüfusu üzerindeki etkisi ne, bilmiyorum.