Ekonominin en büyük sorunu nedir diye soracak olursanız cevap muhtemelen “cari açık” olacak.
Soruyu elli sene önce sorsaydık cevap gene aynı olacaktı.
Ata Yatırım ekonomistlerinden Erol Diler’den aldığım bilgiye göre bu sene cari açığının 60 milyar dolar olması bekleniyor. Bunun 51 milyar doları enerji ithalatlarının faturasından kaynaklanacak.
Enerji ithalatı toplam ithalatın yaklaşık yüzde 24’ünü oluşturuyor, cari açığın ise yüzde 84’ünü. Ata Yatırım’ın hesabına göre dokuz milyar dolarlık enerji hariç cari açığı gayri safi yurt içi hasılaya (GSYH) oranladığımızda %1.2 çıkıyor. Makul bir oran.
Ama enerji ithalat faturasını da eklediğimizde cari açığın GSYH’ye oranı %7.7’ye ulaşıyoruz. Tehlikeli, sürdürülmesi zor, daha büyük tehlikelere açık bir oran. Çünkü daha da yükselebilir.
“Biz enerji faturasını hesaplarken petrol fiyatlarının ortalama 110 dolar seviyesinde gerçeklemesini öngörerek hesapladık fakat petrol fiyatları şu an 125.8 dolar seviyesinde. Böyle devam etmesi durumunda cari açık beklentimizi yukarı yönlü revize edeceğiz” diyor Diler.
Hesap, petrol fiyatlarındaki her 10 dolarlık artışın cari açığı tahminen 4-5 milyar dolar artıracağı.
Bu bir kısır döngü: Türkiye kalkındıkça enerji ihtiyacı artıyor. Enerji ihtiyacı arttıkça enerji faturası ve buna bağlı olarak da cari açık büyüyor.
Bu döngünün kırılması için ülkenin enerji ithalatını karşılayacak kadar ekstra mal ve hizmet ihraç etmesi veya yabancı sermaye yatırımı çekmesi lazım. Ya da enerji ihtiyacının daha büyük bir oranını içeriden veya başka kaynaklardan karşılaması. Bu açıdan bakılınca hükümetin nükleer santral kurmak ve akar suları elektrik enerjisinde kullanmak istemesini anlamak mümkün.
Ama bu işleri bu kadar hazırlıksız, programsız, amatörce yapmak şart mı idi? Ve bu kargaşa noktasına getirmek?
Nükleer santral yapılıyor ama hâlâ düzenleyici ve denetleyici kurum yok. Zaten dışa bağımlılığı azaltmayacak. Ruslara gaz parası ödeyeceğimize nükleer parası ödeyeceğiz.
Hidroelektrik santralların çoğunun da standartları şüpheli. Üzerine değişik şirketlerin santral kurduğu akarsuların rejimi karışık. Değişik aşamalarda yüzlerce proje var ama doğru dürüst bir denetim sistemi oturtulmuş değil.
Kömürde durum tam bir kaos.
Enerji politikasının akıntıya kapılmış bir görünüşü var. Ülkenin şiddetle enerjiye ihtiyacı var. Ve nasıl olursa olsun bu ihtiyacı karşılamayı düşünmekten enerji ithalat faturasını küçültmeyi düşünmeye kimsenin vakti yok.
Konunun duayenlerinden Prof. Osman Sevaioğlu’nun dün yazdığı gibi: “Tedbir yok, model geliştiren yok, düzenleme yok, strateji yok, öngörü yok, hesap yok, kitap yok, vizyon yok, tartışma yok. Çözüm yok. Ne biçim bir ülkede yaşıyoruz? Ne biçim bir piyasamız var? Biz ne yapıyoruz?”