Standard and Poor's derecelendirme şirketine göre, uluslararası finans âleminde oluşan nakit darlığının "derinleşmesi ve genişlemesi" halinde Türkiye olumsuz etkilenecek ülkelerin başında geliyor. İzlanda, Letonya, Bulgaristan, Romanya bizimle aynı kategoride. Spektrumun diğer ucunda, yani değişen havadan en az korkusu olanlar arasında Rusya, Mısır, (Mısır!!!???), Ukrayna (Ukrayna!!!???) ve Çek Cumhuriyeti var. Beş yıldan beri uygulanan tedaviye rağmen Türk ekonomisi topun ağzında durmaya devam ediyor. Hâlâ topun ağzındayız çünkü düzelmenin en büyük nedeni uluslararası finans iklimine açık ve güneşli havaların hâkim olmasıdır. Türkiye bu havadan yararlanarak ucuz ve bol kredi buldu ve büyümesinin büyük bir bölümünü bununla finanse etti. Ancak bol ve ucuz kredi mevsimi kapandı. Kredinin dar ve pahalı olduğu bir döneme doğru yol alıyoruz. Kredinin ne kadar darlaşacağı veya pahalılaşacağı halen meçhul. Standard and Poor's, borç verenlerin krediyi ilk kısacakları ülkelerden biri Türkiye'dir.Bu olursa ne olur?Bu sorunun cevabını vermek mümkün değil çünkü neyin olacağını daha bilmiyoruz. Amerika Birleşik Devletleri uzun vadeli konut kredisi pazarında patlak veren krizin bedeli ne?
Onu yıllardır tanıyordum. Ama o beni hatırlıyor mu? Yemekten önce yanlarına gittiğimde "Metin'i hatırlıyorsun değil mi?" diye sordu kocası. Fezile, başını kısaca bana doğru çevirdi ve kocasına döndü. "Tabii" dedi. Ama yüzünde hiç hatırlama emaresi yoktu. O gece bir daha hiç yüzüme bakmadı. Sağlıklı insanın gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini değişik ifadelerle yüzünde aksettirme yeteneğini yitirmişti. Yüzünden bütün ifadeler, belki de bunların tekabül ettiği duygularla birlikte, silinmişti.Misafirlerini masaya yerleştirirken -on iki kişi kadardık- kocası, "Sen Metin'in yanına otur" dedi. Hiç tepki vermeden yanıma oturdu. Masanın üzerinde meze tabakları vardı. Garsonlar beyaz şarap dolaştırmaya başladılar. Şarabından bir yudum aldı ve karşısında oturan dul kadına doğru eğildi. "Salı günü sana gelmek istiyorum" dedi. "Müsaitsen." "Bekliyorum" dedi kadın. Fezile, ara sıra şarabını yudumlayarak dul kadına konuşmaya devam etti, ama ne dediği anlaşılmıyordu. Kullandığı bazı kelimeler uydurmaydı. Diğerleri mantıklı bir silsile izlemiyordu. Dul kadın gülümseyen, "beni kurtar" diyen gözlerle bana baktı. Diğerleri kendi aralarında yüksek sesle konuşuyor, gülüşüyorlardı. "Salı günü
Başkaları denizden giderken biz sanki Fatih Sultan Mehmet'in askerleri gibi kadırgalarımızı karadan yürütüyoruz. Fatih'in kadırgalarının gidecek yeri vardı. Bizim hedefimiz nere?Financial Times'ın Dünya Telekom Konferansı'nın teması "Kalkınmakta olan piyasalar: Büyümenin ve ayakta kalmanın anahtarı" idi. Tahminlere bakınca, kalkınmakta olan ülkelerin neden büyümenin ve ayakta kalmanın anahtarı olduğu kolayca anlaşılıyor. Hangi uluslararası toplantıya katılsam, ilk öğrendiğim şey, ne kadar geri kaldığımızdır. Batı'da brodband (geniş bant) dışında telekom sektöründe büyümeye fazla yer kalmadı ve rekabet çok sıkı. Kalkınmakta olan ülkelerde ise daha çok büyüme fırsatı var. 2010'da dünyada yapılan telefon konuşmalarının üçte ikisinin ve telekom sektöründe meydana gelen büyümenin yüzde 90'ının kalkınmakta olan ülkelerde olacağı tahmin ediliyor.Telekom dünyanın temel endüstrilerinden biri haline geldi. Telekoma yapılan her yatırım gayri safi milli hasıla artışı olarak ekonomiye geri dönüyor, hayat standardının yükselmesine katkıda bulunuyor.Dünyanın neresine giderseniz gidin, yatırımcılar için telekom şirketleri en çekici şirketlerdir. Çünkü Telekom şirketlerinin ekonomik krizlere olan
En son kurban geçen pazar istifa etmek zorunda kalan, dünyanın en büyük finansal topluluğu Citigroup'un Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Chuck Prince oldu. Mortgage ya da uzun vadeli konut kredisi yüzünden 8 ile 11 milyar dolar arasında bir zarar yazmaya mecbur kalınca Prince'in Citigroup'un başında kalması imkânsızlaştı.Prince'ten birkaç gün önce Merril Lynch genel müdürünü kaybetti. Banka, mortgage bağlantılı 8 milyar dolar kaybedince, yönetim kurulu, Financial Times'ın deyimiyle, Stan O'Neill'i ilk pencereden dışarı fırlattı. Mortgage krizinin ölüm meleği, elinde tırpanı geçen hafta Amerika Birleşik Devletleri'nin büyük bankalarında fazla mesai yapmakla meşguldü. Topun ağzında olan Avrupa bankaları da var: UBS'in yıl sonuna kadar 12 milyar dolar civarında mortgage bağlantılı zarar açıklaması bekleniyor.Ama krizle ilgili temel soruların cevapları hâlâ karanlıkta. Mortgage krizine bağlı banka zararlarının toplamı ne kadardır? Bu zarar hangi bankaların defterlerindedir? Mortgage krizi ne zaman sona erecek? Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin bu krizden olumsuz etkilenmesi söz konusu mu? Bazı kaynaklara göre mortgage macerası bankalara 100 milyar dolara patlayacak. Zararın
Bu alışveriş KKTC için eşit derecede kârlı oldu mu, o ayrı konu. Ona biraz sonra geleceğim. Turkcell adaya 1999'da on yıllık bir gelir paylaşımı anlaşması lisansıyla girdi. KKTC telekom kaynaklarından aldığım bilgiye göre yıllık geliri 120 milyon dolar civarındadır. Bunun kabaca yüzde 55'ini KKTC, gerisini Turkcell alıyordu.Lisansın sona ermesine iki sene kala Turkcell yeni bir anlaşma yapılması için KKTC hükümeti nezdinde lobi yapmaya başladı. Gelir paylaşılmasından vazgeçilmesini, Türkiye'de olduğu gibi düz bir lisans verilmesini istedi. Turkcell, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) 30 milyon dolara 18 yıllık GSM telefon lisansı satın alarak tarihindeki en kârlı alışverişlerinden birini gerçekleştirdi. Kıbrıs telekom dairesinde üst düzey bürokratlar anlaşmaya karşı çıktılar. Hükümet onları dinlemeyip Turkcell tarafından İstanbul'da hazırlanan sözleşmeye geçtiğimiz nisan sonunda imza attı.Bir süreden beri KKTC'de devlete yılda 60 milyon dolara yakın para getiren bir anlaşmanın iptal edilip 30 milyon dolara 18 yıllık lisans vermenin mantığı tartışılıyor."Bu, KKTC ekonomisi açısından bir Sevr anlaşmasıdır" diye konuştu bir üst düzey telekom yetkilisi. "Hiç kimse KKTC'ye
Beyazlar tarafından "keşfedilinceye" kadar burada sadece rengeyiği, kutup ayısı, balina ve fok avlayan Eskimolar yaşardı. "Hayatta en büyük tehlike insan gıdasını teşkil eden her şeyin ruhunun olmasıdır" demiş bir Eskimo yaşlısı, Grönlandlı seyyah Knud Rasmussen'e (1879-1933). İnsan yemek için avlanmak zorundadır. Eğer avını saygısız bir şekilde öldürürse hayvanın ruhunu kızdırır. Bu tehlikelidir.Belki binlerce, belki on binlerce sene önce yerleşmişlerdi oralara. Karlı bölgelerinden hiç ayrılmadıkları, başka yerleri keşfe çıkmadıkları için beyazlarla karşılaşıncaya kadar dünyayı buzdan ibaret bir yer sanırlardı. Beyaz kâşifler kar, buz, av konusunda bilgisizdiler. Giysileri kutup yaşamına uygun değildi. Terleyince giydikleri yün, tenlerine yapışıp donuyordu. Birçoğu Kuzey Kutbu'na varamadan kahramanca can verdi. Onları yollayanlar için kahramanca, tabii. Eskimolar özel hiçbir şey ihtiva etmeyen bir noktaya varmak için bir sürü adamın neden hayatını tehlikeye attığını anlamıyorlardı.Beyaz adam için kutup, Tanrı'sız, gaddar, Allah'ın belası bir yerdi. Eskimolar için ise varlığın tamamıydı, güzellik ve yaşam doluydu. Onlar oralarda nasıl yaşanacağının ustasıydılar. Kendilerine has
Hong Kong Çin'in bir parçası iken 1841'de İngiltere tarafından işgal edildi. Eski sahibine iade edildiği 1997'ye kadar bir İngiliz sömürgesi olarak yaşadı. İade şartına göre, "bir ülke, iki sistem" formülü çerçevesinde, Hong Kong 50 yıl süreyle savunma ve dış politika dışındaki bütün konularda geniş bir otonomiden yararlanıyor.Hong Kong bağımsız bir ülke değil ve aslında Merkez Bankası yok. Bu görevi Hong Kong Para Otoritesi yapıyor. Yam bu otoritenin başkanı. Aslında Yam istediği kadar bu görevde kalabilirdi. Çünkü görevin ne emeklilik yaşı var ne de belli bir süreden sonra bırakma zorunluğu. Ama Hong Kong'da devlet memurları genellikle altmış yaşında emekli olurlar. Yam gelecek yaşında altmışına basacak.Yam bu göreve 1993'te, yani 14 sene önce atanmıştı. Ve dikkatinizi çekerim, ayrılacağına dair açıklama fiilen görevi bırakmasına iki yıl kala yapıldı.Bütün bunları size geçen sene Süreyya Serdengeçti'nin görevden alınması koşullarını hatırlatmak için anlattım. Geçenlerde yabancı gazeteleri karıştırırken Hong Kong Merkez Bankası Başkanı Joseph Yam'ın 2009'da görevinden ayrılacağını okudum. Serdengeçti beş yıl görev yaptı. İçeride ve dışarıda saygınlığı olan, piyasanın güvendiği,
Malaya Yarımadası'nın bulunduğu yerdeki topraklar 1957'de bağımsızlıklarını kazandılar ve Malaya Federasyonu olarak dünya sahnesine çıktılar. 1963'te Singapur da katılınca federasyonun adı Malezya oldu. Birliktelik uzun sürmedi. Malezya şimdi nüfusu 24 milyonun üzerinde olan, Müslüman Malayların çoğunlukta olduğu bir ülkedir. Büyüklüğü 330 bin kilometrekare civarındadır. Singapur ise nüfusu dört milyonu biraz geçen, 640 kilometrekarelik küçük bir adadır. Malezya'ya nüfusunun yarısını meydana getiren Malaylar hâkimdir. Bundan sonraki en büyük nüfus yüzde 24 ile Çinlilerdir. Halkın yüzde 60'tan fazlasının dini Müslümandır. Gerisinin çoğu Budist, Taoist, Hindu falandır. Singapur'da ise Çinliler çoğunlukta (yüzde 77) Müslüman Malaylar azınlıktadır (yüzde 14).Malezya, iktidarı Çinlilerle paylaşmak istemedi. Singapur'u 1965'te federasyondan attı. İngiliz İmparatorluğu 1950'lerde Uzakdoğu'da sökülürken bir Singapur bir de Malaya vardı. O zamanlar her iki yer de çok yoksuldu. Kişi başına düşen milli gelir yılda 400 dolar civarındaydı.Bugün Singapur'da kişi başına düşen gelir 30.000 dolar civarındadır. Malezya'da ise 6.000 dolar civarındadır. Türkiye'de olduğu gibi. Neden yarışa eşit