Suriye’de iç savaşın ötesinde yıllardır süren vahşet, yalnızca insan merhametsizliği, savaşın acımasızlığı, şartlardan kaynaklanan ruh haliyle açıklanamaz. Psikopatlar, öfkeli lümpenler, dinci fanatikler fark etmez, bu vahşet silsilesinin merkezinde birbirinden bağımsız birçok motivasyon unsuru var.
Son birkaç yıldır Hatay, Gaziantep gibi kentlerden gelen captagon operasyonu haberlerinde patlama yaşanıyor.
18 Kasım’da da Hatay’da 2 ayrı operasyonda ele geçirilen 11 milyon captagon, Türkiye’de bugüne dek gerçekleştirilen en büyük captagon operasyonu olarak kayıtlara geçti.
Suriye, 2011’de patlayan iç savaştan önce, Avrupa, Türkiye ve Lübnan’dan zengin Körfez ülkelerine doğru süren uyuşturucu/uyarıcı trafiğinde yalnızca bir kavşaktı. BM’ye göre ülkede düzenin çökmesi, yasaların uygulanamaz hale gelmesi, irili ufaklı binlerce silahlı çetenin bölgelerinde hakimiyet ilan etmesiyle Suriye toprakları bu maddelerin baş üreticisi haline geldi. Lübnan’da Bekaa vadisi captagonun en büyük üretim merkeziydi. 2011’den bu yana Bekaa’da yüzde 90 oranında düşen captagon üretimi Suriye’ye kaydı. İmalatının kolay olması, gerekli maddelerin rahat temin edilebilmesi sayesinde captagon baronları birer birer Suriye’ye taşındı. Ancak tek amaç özgürce captagon üretip yalnızca Körfez ve Avrupa’ya göndermek değildi.
İngiliz Guardian gazetesi, Time dergisinde geçen yıl, Suriye’de savaşan grupların gece görevleri ve ağır çatışmalarda captagon kullandığını haber veren yazılar çıkmıştı. Açlık hissini ortadan kaldıran bu uyarıcı, coşkunluk girdabında sürüklenen savaşçının uyumadan günlerce savaşabilmesini, acımasızca öldürebilmesini sağlıyor. Korku duygusunu ortadan kaldırıyor. Konuyu Washington Post önceki gün yeniden gündeme getirdi; Suriye’de savaşan unsurlar ideoloji ve siyasi gündem dışında gücünü captagondan alıyor. Captagon, yakın tarihte görmediğimiz türdeki bu vahşetin ana yakıtı işlevi görüyor. Daha da kötüsü, umudunu kaybeden sıradan Suriyeliler de kurtuluşu artık captagonda görüyor.
Suriyeli eski bir militan BBC’ye captagonun savaşçılara süper insan enerjisi ve cesaret verdiğini söyledikten sonra anlatıyor; “Komutan geldi ve bize ‘Bu hap size enerji verecek, deneyin’ dedi. İlk kez yuttuk. Kendimizi fiziki olarak fit hissetmeye başladık. Önümde 10 kişi bile olsa, onları yakalayıp öldürebilirdim. Hiçbir sorununuz kalmıyordu, uyumak aklınızdan bile geçmiyordu. Büyük bir cesaret ve güç veriyordu. Komutan askeri kışlaya saldırı komutu verse bile büyük bir cesaret ve güçle oraya dalardım. Hiç yorulmuyordunuz da.”
Sosyal medyaya düşen bazı videolarda da katillerin simsiyah gözlerinde uyarıcının etkisi fark ediliyor. Canlı bombaların captagonu intihar saldırılarında da kullandığı düşünülüyor.
1960’larda ilaçtı
1960’larda hiperaktivite, narkolepsi (aşırı uyuma isteği) ve depresyon tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilen captagon, 1980’lerde bağımlılık yarattığı gerekçesiyle birçok ülkede yasaklandı. Ancak Suudi Arabistan başta Ortadoğu’daki popülaritesini koruyor. Her yıl Suudi Arabistan’da ele geçirilen 50 milyon üzerindeki captagonun ülkedeki tüketimin yalnızca yüzde 10’una karşılık geldiği sanılıyor. Geçmişte Suudi Arabistan’da captagon kaçakçılığıyla suçlanıp kafası kesilerek idam edilen Türkler olduğunu da hatırlatalım.
Anemas Zindanları hâlâ restorasyonda!
Geçen cumartesi eski kentin bir kesitinde İstanbul turu yaptım. Unkapanı’dan başladığım bol kıvrımlı, inişli, çıkışlı yürüyüş, Fatih Kadınlar Pazarı’ndaki bir Siirt lokantasındaki ziyafetle son buldu. Amacım, rotam üzerinde Anemas Zindanları, restorasyonunun tamamlandığını okuduğum Tekfur Sarayı (Blakhernai), Kariye Müzesi’ni de gezip fotoğraflamaktı. Anemas Zindanları ulaştığımda hayal kırıklığına uğradım. Restorasyondaydı. 5 yıl önce geldiğimde de restorasyon gerekçesiyle girememiştim. Araştırdım 2005’te de restorasyondaymış.
Kara Murat filmleri başta birçok tarihi filme de mekan olan Anemas Zindanları belki de dünyada türünün ayakta kalmış tek örneği. Restorasyon ne zaman sona erecek merak konusu. Tekfur Sarayı’nda da restorasyon tamamlanmamıştı. Bizans’ın son saraylarından olan yerleşkenin pencerelerindeki pimapen tipi doğramalar insanın gözünü tırmalıyordu. Oysa zindan-saray kompleksinin 2014’te turizme açılacağı haberleri basında yer almıştı.
Kariye Müzesi de restorasyon yüzünden giriş galerisi dışında kapalıydı.
Yine de Balat, Ayvansaray, Çarşamba, Fatih, Zeyrek’in ara sokaklarında, fikir depolarımı doldurmaya yetecek malzeme çıktı. Gün sonunda eve girdiğimde 18.4 km yol yapmış,
24 bin 669 adım atmıştım.