Â
Metin Erksan deyince aklımıza
"Susuz Yaz" gibi filmlere imza atmış bir dönemin ünlü film yönetmeni gelir. Son yıllarda zaman zaman Cumhuriyet'in ikinci sayfasında yayınlanan yazılarını okuyanlar ise sinemadaki kadar başarılı bir dil ustası, tarih araştırmacısı ve laiklik savunucusuyla tanışıyorlar. Geçenlerde tarihçi
Hammer'la ilgili enfes bir araştırması yayınlandı. Dünkü yazısında
"Bilimsel düşünce" ile
"dinsel düşünce" arasında yıllar yılı süren süren savaşı anlatıyor, bu bitmeyen kavgayı "Laik Türkiye için en büyük tehlike" olarak niteliyordu.
      Bizim için daha ilginci... Laik Türkiye'nin kuruluş, devrim ve uygarlık tarihinin
"4 kök kitabı" nı tanıtırken verdiği bir roman adıydı.
Erksan'a göre kök kitapların birincisi
Atatarük'ün
"Büyük Nutuk" u, ikincisi
"Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri" üçüncüsü
Atatürk'ün
"Uygar Bilgiler" adlı kitabı... Dördüncüsü ise
Reşat Nuri Güntekin'in
"Yeşil Gece" adlı romanıydı.
     Â
- Yeşil Gece değeri ve önemi hiç bilinmemiş bir romandır. Yeşil Gece "Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti"
nin kuruluş devrim ve uygarlık tarihinin çok önemli, çok çarpıcı, çok trajik gizli tarihidir, diyor
Erksan...
     ÂKitap
Reşat Nuri tarafından Atatürk'ün isteği üzerine yazılmış. Halen piyasada bulmak mümkünmüş. Cehaletimize verilsin. Ne kitabın bu özelliğini ne öyküsünü hiç duymamıştık. İlk fırsatta okumayı düşündüğümüz bu kitabı okurlarımıza da salık veririz. Herhalde bugünü daha iyi anlamamızı sağlayacak.
Herkesle çalışır
      İki DSP'li milletvekili dün kuliste kaynatıyordu...Biri diğerine sordu:
      -
Hatırlıyor musun, bizim genel başkan, Başbakan olduğu günlerde, ben herkesle çalışırım, diye bir demeç vermişti.       -Hatırlamaz olur muyum, tabii ki hatırlıyorum.
      -
Genel Başkanımız gerçekten de dediğini yapıyor. Hiçbir siyasi ayrım gözetmeden herkesle çalışıyor.       -Nasıl yani?
      -
Senin de bildiğin gibi, müsteşarı ANAP'lı, Özel Kalem Müdürü DYP'li...      -Eeee?
      -
Son Hizbullah operasyonunda ortaya çıktı ki, meğer bilgisayarcısı da Hizbullahçı değil miymiş? Kaliteli Mekan
     Â
Temel İstanbul'da kaliteli bir mekan arıyor.. Bebek'teki Sinek Bar'ın adresini vermişler. Akşam vakti oraya damlamış. Kendine içki söylemiş. Bir yandan içkisini yudumluyor, bir yandan çevresine bakınıyor. Fakat diğer barlarla arasında öyle ahım şahım bir fark göremiyor. Bir ara tuvalete gitmiş. Bir de ne görsün... Tuvaletteki pisuar som altından... Burası gerçekten farklı bir yer, düşünmüş o zaman... Ertesi akşam yine aynı bara damlamış. Yine bir içki. Yine tuvalet... Bu defa ne görsün? Som altından pisuar ortada yok. Geri dönünce barmene çatmış:
     Â
- Nerede tuvaletin altın pisuarı kardeşim... Bir özelliğiniz vardı o da yok olmuş...      Barmen bu lafı dönünce kenarda oturan iri yarı adama dönmüş:
     Â
- Sadullah Abi, senin saksafona iÅŸeyen adam bulundu...Siyasi fail...
      TBMM Faili Meçhul Komisyonu Başkanı
Sadık Avundukluoğlu, önceki gece
Fatih Altaylı'nın Teke Tek programında konuşuyor. Komisyon raporu tamamlamış. İlgililere "Alın inceleyin" demişler. Sadece iki adresten talep gelmiş...
      Birincisi
Bülent Ecevit... İkincisi ABD Büyükelçiliği...
     Â
Avundukluoğlu partisinin Genel Başkanı
Tansu Çiller'e üç kez
"Rapora bakmak istemez misiniz?" diye sormuş. Hanımefendi oralı olmamış. Aynen
Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel gibi beyefendilerin oralı olmadığı gibi... Ölen ölür kalan sağlar bizimdir. Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım... Ben koltuğa taparım. Gibi ilkelerle durumu ve ülkeyi idare etmek mümkünken. Neden karışsınlar etliye sütlüye. Halkın da eğer talebi yoksa. Böyle geldi, böyle gider.
     Â
Cihan Demirci’den LAFORİZMA      Vatandaşını borsaya iten hükümet sanki şunu diyor:
      "Paranı hep banakalarda mı batıracaksın, biraz da borsada batır!.."
Hayat UcuzluÄŸu
      Doktor
Gündüz Tezmen, Yalçın Bayer'in sütununda yayınlanan mektubunda uyarıyor:
      "Televizyonda toplu mezarların açıldığını ve çürümüş cesetlerin sedyelere konularak ambulanslarla
Adli Tıp Kurumu'na taşındıklarını gördük. Bu iş, terör örgütlerinin insanlık için yapabileceklerinden daha tehlikelidir. Çünkü cesetlerin çürümesi sırasında, havasız ortamda çürüme mikropları oluşur. Sedye ve ambulansa bulaşan bu mikroplar daha sonra aynı sedye ve ambülansta taşınan hasta ve yaralılara, oradan da hastanelere taşınır. Çok tehlikeli olan bu mikroplar, özellikle açık yarası olan ya da ameliyat edilen insanların ölümüne neden olabilir. Sayın Sağlık Bakanımız, lütfen olaya el koyun!"
      Bu mektubun yayınlanmasından bu yana 5 gün geçti... TV'lerde izliyoruz. Cesetler hala ambülansla taşınıyor. Diyelim ki Sağlık Bakanı'nın bu tür önemsiz konularla ilgilenecek vakti yok! Üniversiteler, Tabip odaları, tıp adamları, onlar nerede?
      ***
      Derken... Almanya Türk İşadamları Dernekleri (TIDAF) Başkan Yardımcı
Ahmet Güler'in gönderdiği mektubu okuyoruz:
      " Deprem Yardım Komitesi çalışmaları çerçevesinde 60'ın üzerinde uzuvlarını kaybetmiş depremzedeyi Almanya'ya getirerek protez taktırdık.
      Bunların büyük bir bölümünün protez tedavileri biterek Türkiye'ye dönmüştür. 30-35'e yakın hastamızın tedavileri henüz Almanya'da sürmektedir. Dehşet verici olan bu gelen hastaların aşağı yukarı hepsinde (STATILISKOP) denilen ve sadece hastahanelerdeki pislikten kaynaklanan ve "hastahane mikrobu" olarak da anılan bir virüsün bulunmasıdır. Bu virüs en basit ameliyatta öldürücü etki yapmaktadır. Avrupada bu virüsün görüldüğü hastahane hemen kapatılmakta ve iyice dezenfekte edilmeden açılmamaktadır.
      İlginç olan bu virüsü taşıyan hastaların hepsinin deprem bölgesinden değil İstanbul'daki hastanelerden de gelmiş olmasıdır. Bu hastalardan İstanbul'da bir Üniversite Hastanesinde tedavi görmüş olan 16 yaşındaki
Muhammet Çiftçi, bu virüsten dolayı arka arkaya 4 Alman hastanesinden kapı dışarı edilmiştir. Avrupa'nın bize kapılarını kapatmasına kadar gidecek bu ölümcül konunun Türk Tıp yetkililerince acilen ele alınmasını bekliyoruz..."
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr