Dün, Batı ülkelerinde
Kışlalı cinayeti çapında bir olay meydana gelse, polis veya jandarma suskun kalmaz, belirli aralıklarla basın toplantıları düzenler, yapılan çalışmaları anlatır, kamuoyunu aydınlatır, böylece yalan - yanlış haberlerin yayılmasını da önlerdi, demiştik. Son menfur cinayetten bu yana neredeyse bir hafta geçti... Bu süre içinde ne polisimiz ne jandarmamız yukarıda sözünü ettiğimiz Batı tipi bir tavır sergilemedi.
      Dolayısıyla cinayetle ilgili sokaktaki sade vatandaşın sahip olduğu bilgiler, kaynağı bilinmeyen ve doğruluğu kuşkulu bölük - pörçük bilgi kırıntılarından ibaret henüz...
      Sokaktaki sade vatandaşın durumu böyle de, ülkeyi yöneten milletvekillerimizin durumu çok mu farklı? Dün TBMM Genel Kurulu'nu yöneten Meclis Başkanvekili
Murat Sökmenoğlu, Genel Kurulu açış konuşmasında milletvekillerinin durumunun sokaktaki sade vatandaştan hiç de farklı olmadığını bakınız hangi cümlelerle dile getirdi.
     Â
- Ben, beklerdim ki, Sayın İçişleri Bakanımız, içtüzüğe göre buraya gelsin, bu kürsüye çıksın, bu konuda Meclis'i bilgilendirsin. Gönül isterdi ki, TBMM üyeleri cinayetle ilgili gelişmeleri gazetelerden değil, Bakan'dan öğrensin...      Sayın
Sökmenoğlu'nun bu sözlerinden sonra insanın, cinayetle ilgili sokaktaki sade vatandaş için isteyeceği birşey kalmıyor.
      Milletvekillerinin durumu bu olduktan sonra...
Para ödülü...
      Liberal Demokrat Parti Genel Sekreteri
Cem Toker yaptığı yazılı basın açıklamasında şöyle diyor:
     Â
- Devlet, Ahmet Taner Kışlalı ve diğer faili meçhul cinayetleri çözmekte ciddiyse, katilleri ihbar edenlere ve olayların çözülmesinde ipucu sağlayarak faillerin mahkum edilmesinde yardımcı olacaklara para ödülü vermelidir...      Toker, İçişleri Bakanlığı bünyesinde bir birim kurulmasını ve devletin derhal en az 1 milyon dolarlık bir fon yaratarak bu birime gelecek ihbarları değerlendirmesini ve ödüllendirmesini öneriyor...
      Düşünce iyi... Devletin katilleri bulmaya niyeti varsa tabii...
Pes ki pes!
      Siyasi cinayetlerden çok çekmiş, çok canı yanmış bir ülke ve bir halk... Onlarca aydınını, yüzlerce insanını bu tür cinayetlere kurban vermiş... En son
Ahmet Taner Kışlalı cinayetinin şokunu yaşamakta... Benzeri durum başka bir ülkede yaşansa ne olurdu? Herhalde en başta o ülkenin parlamentosu hemen olaya el koyar, komisyonlar kurar, araştırmalar, soruşturmalar yapar, böyle olayların bir daha yaşanmaması için bütün olanaklarını kullanırdı... Bizim parlamento ne mi yapmakta?
"Siyasi cinayet" denilince akla ilk gelen isimlerden... 7 kişiyi öldürmekten 7 kez idam cezasına çarptırılmış bir hükümlüye özel af çıkarma pazarlığında.. Pes...
     Â
Saptama...
      Prof.
Bülent Berkarda anımsatıyor... Hindistan'ın ulusal bağımsızlık savaşçılarından
Nehru'nun hatıratından
Atatürk'le ilgili şu küçük paragrafı:
     Â
"Mustafa Kemal sırf kendi ülkesi için değil bütün mazlum uluslar için bayrak olmuştur. Birçok mazlum ulusun kurtarılmasında anahtar olmuştur. Ama ne yazık ki, ilk kurtardığı ulus, ona bağlılıkta bazı tereddütler göstermiştir..."Sözün özü...
      İlköğretim Haftası'nda okul önlerine asılan özlü sözlerden biri:
"İlköğretim davası insan olmak, millet olmak davasıdır!" Altında
"Atatürk" imzası okunuyor... Halbuki söz
İsmet İnönü'nün...
İnönü'nün 1945 tarihli bir yazısından...
      Sözün sahibini karıştırmış Milli Eğitimciler...
     Â
- Ne önemi var, diyor Köy Enstitülü şair
Mehmet Başaran, asıl "sözün içeriğini"
boşaltmışlar 50 yıldır... O değil mi daha kötü olan?..
      *Demirel, "Kışlalı'nın katilleri yakalanacak" dedi.
     ÂNeye yakalanacak. Gribe mi?..
      Alev Cınbarcı
Hadi canımlar!
      Sen, her gün ardı ardına patlayan hırsızlık - yolsuzluk - uğursuzluk olaylarının üstüne gitme... Kendi içindeki vurguncuları temizleme... Birbirlerini suçlayan liderler pisliklerini örtmek için kendi aralarında anlaşınca hiç itiraz etmeden onları akla...
      İçinde görev yaptığın Meclis bile soyulurken duyma, görme...
      Yüzlerce hırsızlık - uğursuzluk - faili meçhul cinayet raporlarını tozlu raflarda çürümeye terket...
     Â
"Pezenvenkler" lafını sineye çek, lafın sahibini içinde barındırmaya devam et...
      Laik Cumhuriyete, o Cumhuriyetin kurucusuna küfredenlere ses çıkarma, onları koruma zırhı içinde korumaya - kollamaya devam et...
      Eften - püften sebeplerle zaman zaman kendi içinde kavgalar yap... Birbirine ağıza alınmayacak küfürlerle saldır... Ama iş maaş zammı ya da kıyak emekliliğe gelince kutsal ittifak oluşturmakta tereddüt etme...
      Halkın değil, kendinin ve iç ve dış sermaye çevrelerinin sesi, hizmetkarı ol...
      Vatandaş, yeni bir siyasi cinayetin şokunu yaşarken sen eli kanlı cinayet katilini affetme pazarlığına giriş...
      Liderlerinin, otur dediğinde oturan, kalk dediğinde kalkan... İndir parmağını dediğinde indiren, kaldır parmağını dediğinde kaldıran uslu çocukları olmayı kendine yedir...
"Bir defa daha nasıl seçilebilirim?"den başka birşeye kafanı takma...
      Vatandaşın karşısında milletvekili olduğunu söylemeye utanır hale gelmene karşın bu ayıbı ortadan kaldırmak için hiçbir şey yapma... Tam tersi işleri yapmaya devam et...
      Ne halkın yoksulluğunu ne terörü ne binbir çeşit ahlaksızlığı kendine dert edin... Ülkenin sorunlarını çözmek yerine, her gün yeni sorunlar eklenmesine sebep ol...
      İşkencecilere, yargısız infazcılara tepki gösterme...
      Sonra da birisi çıkıp
"Ey vatandaş! Ben bu kurumdan birşey beklemiyorum, bunlar hiçbir şeyi çözemez" dediğinde itiraz et...
      Haydi canım sen de!..
      *
Bir ülkede insanlar "Adam gibi devlet yönetme" özlemiyle askeri alkışlıyorsa bu sivillerin utancı olmalıdır!...Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr