Cumhurbaşkanı dün Türkiye Ziraatçiler Derneği'nin düzenlediği
"Türkiye'de Tarım Topraklarının Amaç Dışı Kullanımı" konulu sempozyumda konuşuyordu. Konuşmasının bir yerinde aynen şu sözü sarfetti:
     Â
"...5'inci, 6'ncı sınıf tarım tarım arazileri dururken 1'inci sınıf tarım arazileri üzerinde sanayi tesisleri ve şehirler kurmamak gerekir... "      Aynı zatın iki yıl önce Adapazarı'nda 1'inci sınıf tarım arazisi üzerinde Corolla otomobil fabrikası kurulurken attığı çığlık hatırlardadır:
     Â
"Patates tarlalarından fabrikalar yükseliyooorrr, fabrikalaaarrr... Hayırlı ossuuunnn! Hayırlı ossuuunnn!.."      Aynı bölgede kurulacak Ford fabrikasını eleştiren çevrecilere karşı yaptığı açıklama da şöyleydi:
     Â
"Orada kuramıyorlarsa, gelsinler, kendilerine Çankaya Köşkü'nün bahçesinde yer vereyim..."       Tutarsızlık konusunda bu kadar tutarlı bir siyasetçiye Baba diye sarılan bir milletin anasının ağlamaması mümkün mü?..
Kapıya bağlanma
     Â
Doğu Perinçek, Aydınlık'ın son sayısındaki yazısına şöyle girmiş...
      "...Türkiye, Avrupa Birliği kapısına bağlanmıştır. Bunun iki anlamı var:
Bir: Kapıdan içeri giremez.
     Â
İki: kapıdan uzaklaşamaz da.
      Kısacası Türkiye, Avrupa kapısına bağlanarak tam denetim altına alınmıştır.
      Denetim altına alan ABD'dir... Batı dünyasının 21. yüzyılda Türkiye'ye ihtiyacı var. Çünkü Rusya ve Çin ile doğacak krizlerde, bir
`ok' gibi kullanması mümkündür..."
      Tabii kaderimizde Balkanlar ve Ortadoğu'da kullanılmak da yer alıyor olabilir. Eğer gözümüzü açmazsak
"adaylık" faturasını pahalı ödeyebiliriz. Peki gözümüzü açacak halimiz var mı?..
      ***
      Şimdi de Profesör
Bakır Çağlar'ın dün
"Bizim Gazete"de yer alan yazısından bir bölümü birlikte okuyalım:
     Â
"PİAR - GALLUP'un Türkiye genelinde tesadüfi örneklem yöntemiyle seçilmiş 2019 kişiyle yüz yüze yaptığı anket, halkın ancak yüzde 6'sının AB konusunda yeterli bilgiye sahip olduğunu, yüzde 94'ünün ise yeterli bilgiye sahip olmadığını gösteriyor. Türkiye halkının yüzde 94'ü için Avrupa Birliği ha varmış, ha yokmuş..."      ***
      Bir yaz boyu kazandığını bir gecede Beyoğlu pavyonlarında yitiren nice köylü vardır. Feleğin çemberinden 40 kez geçmiş yosmanın kafasındakileri bilmeden onunla birleşmeye talip olan saf köylüyü bekleyen sürprizler tatsızdır. O yüzden gözümüzü açalım. Avrupalılaşmak bir uygarlık projesidir. Tuttuğumuz yol doğrudur. Ama bu serüven
"kapıda beklemek"ten ibaret kalırsa işimiz zordur...
Mutluluk kaynağı!..
     Â
"Bu odaya giren herkes mutluluk kaynağı oldu.      Kimi geldiğinde...
      Kimi gittiğinde..."
      Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç.
Ahmet Tolungüç'ün odasının duvarındaki yazı...
Motor saÄŸlam!
      Amerika'da seksenlik bir ihtiyarla genç bir kız hastaneye başvurmuşlar... Dertleri sorulduğunda ihtiyar mutlulukla fısıldamış:
      - Karım doğum yapacak da...
      Kayıt yapan hemşire şaşırmış:
     Â
- Ama siz...      - Yaşımdan söz edeceğinizi biliyorum, demiş ihtiyar, ama motor sağlam...
      Kız nurtopu gibi bir çocuk doğurmuş...
      Aradan bir yıl geçmiş.. Karı koca yeni bir doğum için aynı hastaneye müracaat etmişler. Hemşire yine garip garip bakınca ihtiyar:
      - Ne düşündüğünüzü biliyorum, demiş, ama motor sağlam...
      Doğum gerçekleşmiş. Müjdeyi ihtiyara hemşire vermiş:
     Â
- Nur topu gibi bir kız çocuğunuz doğdu ama...      - Aması ne?
     Â
- Galiba motorun yağını deÄŸiÅŸtirmeyi unuttunuz. Çünkü çocuk simsiyah bir zenci...     Â
Aslında hem Apo, hem de hükümet "ipten" döndü!..      Â
Cihan DemirciDemokratik demokrasi
     Â
Uğur Mumcu'nun söyleşileri
"Söze Nereden Başlasam" adlı bir kitap içinde toplandı. Söyleşilerden biri 1989 yılında
Aziz Nesin'le yapılmış.
UÄŸur Mumcu soruyor:
     Â
- Aziz Bey, Demokrasi Kurultayı'nı topladınız. İlginç tartışmalar oldu. Ne gibi sonuçlara vardınız genel olarak?      Aziz Nesin'in yanıtı:
     Â
- Varılan sonuçlar, genellikle demokratikleşme olmadan demokrasinin olamayacağı... İkinci Dünya Savaşından sonra Türkiye demokrasiye sokuldu. Bu biçimsel bir demokrasiydi... Yani çok partili bir sistem, yurttaşlar özgürce oylarını veriyor. Ama bu demokrasi değil, demokrasinin dışıdır, biçimidir. Bunun özü demokratikleşmedir. Demokratikleşme olmadan yurttaşlar kendi aleyhlerine olan partilere pekala oy verebiliyorlar...      ***
      Röportajın yapılmasından bu yana geçen 10 yıla rağmen... Bizim demokratik olmayan demokrasi aynen sürüyor... Seçmenler kendilerini sömürecek partilere oy veriyor peşinden de
"oy anam oy" diye 4 - 5 yıl inliyorlar. Demokratikleşme talep etmedikleri için ne siyasi partiler demokratlaşıyor, ne halk demokrasiye katılabiliyor, ne Güneydoğu'ya ve ülkenin diğer bölgelerine demokrasi geliyor.
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr