Amerika'nın ünlü
Time dergisi bu haftaki kapağını Türkiye'nin tarihi eserlerine ayırmış... Dün elimize ulaşan dergi, giriş yazısında şöyle diyor:
     Â
"Türkiye, yeryüzünde şimdiye kadar keşfedilen eski kültürlerin en zengin çeşitliliğine sahip bir açık hava müzesi... İnsanoğlunun taş devrinden bu yana hangi biçimlerde yaşadığını keşfetmek isteyen arkeologlar orada tarihin yüzüne dokunabiliyor, insan varlığının genel resmindeki bazı boşlukları doldurabiliyorlar..."      Bu arada dün A.A.'nın geçtiği bir haber:
     Â
"Samsun'un Tekkeköy ilçesinde define arayan fırsatçılar tarihi köprüyü havaya uçurdular..."      Ve Kaymakam
Ahmet Turan'ın sözleri:
     Â
- Define sevdasıyla tahrip edilen bu yapıların kültür varlığı olarak define değeri taşıdığını ne yazık ki insanlarımız anlamıyor...      ***
      Birkaç yıl önce İngiltere'de
Shakespeare'in doğum yeri olan Stradford On Avon kentini gezmiştik. İngilizler bu şirin kenti bir Shakespeare Müzesi'ne dönüştürmüş.
Shakespeare'in doğduğu ev... Anasının evi... Karısının evi...
Shakespeare şu tepede ok attı... Bu yamaçta saklambaç oynadı. Sadece
Shakespeare oynayan iki tiyatro... Hatıra eşyaları, antikacı dükkanları... Adamlar hiç yoktan bir turizm merkezi yaratmışlar. Stradford'u ziyaret eden turist sayısı tüm Türkiye'yi ziyaret eden turist sayısından fazla...
      Eski bir öykü vardır. Babalarından kalan tarlada define arayan haylaz ve hazırcı oğullar neden sonra tarlayı ekip biçmenin daha büyük ve gerçek zenginlik sağladığını keşfederler. Biz de sonunda esas defineyi keşfedeceğiz. Ama bakalım ne zaman?..
Enayi deÄŸilim
      Arabasını park edip lokantaya giren adam, çıktığında arabasını akordiyona dönmüş halde bulmuş... Cam sileceğinin altında da şöyle bir pusula:
     Â
- Ä°leri vitesle geri vitesi karıştırıp arabanıza sert bir ÅŸekilde çarptım. Arabanızda gördüğünüz gibi çok büyük bir hasar var. Olayı gören kimseler de ÅŸu an ben bu satırları yazarken çevremde toplanmış bulunuyorlar ve bu kağıda adımı ve adresimi yazdığımı sanıyorlar. Ne halin varsa gör, o kadar enayi deÄŸilim!     Â
Hoyratça
      İstanbul'un Tarlabaşı semtindeki eski bir Ermeni manastırı, 10 yıl önce İstanbul Sanat Merkezi'ne kiralanmış. İçinde ressam atölyeleri, iki İrlanda lokantası, bir tiyatro vs. açılmış. 10 yıldır bu şekilde işletiliyor. Derken bir süre önce Vakıflar, Ermeni Vakfı'nın bu binayı kiraya veremeyeceğine karar veriyor. Ermeni Vakfı yöneticilerine, eğer binayı boşaltmazlarsa azledileceklerini bildiriyor. Vakıf yöneticileri de azledilmemek için binayı boşalttırıyor. Tahliye başladı. Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanı
Yüksel Yalova konuyla ilgilendi. Ne var ki sonuç değişmiyor. İçerdekilerin
"Üç ay süre verin de yer bulalım" yakarması bile yanıt bulmuyor. İstanbul'un yarısı işgalde. Kimse oralı değil. Ama işin içinde
"sanat" olunca devlet adına hareket eden bir yıkım ekibi coşkuyla saldırıyor. Buraya mafyanın göz koyduğunu söyleyen de var. Mümkün. İnsan başka türlü düşünmekte zorlanıyor.
Cihan Demirci’den LAFORİZMA
      Tunceli'de tam 22 yıl sonra bir demokrasi paneli düzenlenebilmiş. Tunceli insanı "Hayat bayram olsa"yı değil, "Hayat normal olsa"yı söylüyor yıllardır.
     Â
Cihan DemirciBaba'nın şapkası
      Baba izci şapkası giydi. İki gün önce bütün televizyonlar Baba'yı izci şapkasıyla görüntülediler. Ertesi gün bütün gazeteler Baba'nın izci şapkasıyla verdiği pozu sütunlarına aldılar. Baba izci şapkasını giydikten sonra izci selamı da verdi. Görenler mestoldular:
     Â
- Ne Tonton adam...      - Çok sevimli...
     Â
- Kendini sevdirmesini biliyor azizim...      - Allah başımızdan eksik etmesin...
      Dün Milliyet'in ekonomi sayfasında
Harun Gürek'in haberi vardı:
     Â
"Kamu bankaları Demirel'e kredi yağdırdı..."      Yeğen
Murat Demirel'in şirketlerine Halk Bankası 100 milyon, Emlak Bankası 30 milyon dolar kredi vermiş. Hazine'nin takibine girmiş Egebank'ın sahibine kamu bankaları hangi akla hizmeten 130 milyon dolar verir?
      Bu konu şapka kadar önemli değil.
      Hiç önemli değil... Böyle konuları televizyonlarda göremezsiniz. Gazetelerin de bazılarında birer günlük haber olarak görür, ertesi gün unutursunuz.
      Baba'nın hükümete rağmen
Erdin Arı'yı Emlak Bankası'nın başında tutmasıyla bu zatın
Murat Demirel'e 30 milyon dolar kredi vermesi arasında bir bağ var mıdır?.. Televizyonlarda böyle sıkıcı konular yer almaz...
      Devlet Bakanı
Recep Önal diyor ki:
     Â
- 5 banka 330 trilyon lira batırdı...      Bu paraların batırılışını izleyen hükümetin ve ilgili bakanların neden zamanında müdahale etmediğine ilişkin bir merak göremezsiniz televizyonlarda. Paraların kimlerin arasında paylaşıldığı da Baba'nın şapkası kadar önemli değildir.
      Baba'nın 1991'de Halk Bankası Genel Müdürlüğüne getirdiği
Sezgin Taşkıran, Yahya Demirel'in Kıbrıs'taki bankasına 4,5 milyon dolar kredi verdi. Banka ortada yok. Para da... Bu konuyu hatırlayan var mı? Televizyon ekranlarından bu konuda tek satır haber duyan oldu mu? Duyamazsınız.
Demirel ailesinin devlet kredisi batırma hızının Baba'nın Başbakanlığı veya Cumhurbaşkanlığında hızlanması da pek ilgiye değer bir mevzu değildir.
      Peki çok mu kötü ve duyarsız bu medya?
      Pek öyle de düşünülmesin.
      Kendi akıl, hafıza ve muhakemesini çalıştırmayı yorgunluk kabul eden; başkaları benim yerime düşünüp ne düşüneceğimi tayin etsin, bu arada beni eğlendirsin havasındaki bir çoğunluğa hitap eden medyanın da belki haklı olduğu taraflar vardır.
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr