Önümüzdeki yıllarda 8 milyar dolar sarfıyla Silahlı Kuvvetler'e 1000 tank ekleneceğini duyurmuş, kamuoyundaki bu konuya ilişkin bilgi eksikliğinden söz etmiştik. Genelkurmay Başkanlığı bu konuda bir bilgi notu gönderdi. Teşekkürlerimizi sunarak bu bilgi notunu özetliyoruz:
      "...Kara Kuvvetleri Komutanlığı envanterinde halen kullanılmakta olan 3445 adet muharip tank bulunmaktadır. Tankların yaşları 20 - 48 arasında değişiklik göstermektedir. Bölge ülkeleri dahil birçok ülke Kara Kuvvetleri envanterindeki ana muharebe silahı olan 2'inci nesil eski tankları 3'üncü nesil tanklarla değiştirmiş ve halen değiştirmeye devam etmektedir.
      Türk Silahlı Kuvvetleri ana muharebe tankı projesi de ömür devri sistemine göre ekonomik, fiziksel ve teknolojik ömürlerini tamamlayan ve harekat ihtiyacına cevap veremeyecek duruma gelmeye başlayan tankların 2000 yılı başından itibaren ayıklama planı gereğince envanterden çıkarılmaya başlanması ihtiyacından doğmuştur. Projenin amacı mevcut tankların yurt içinde üretilecek modern ana muharebe tanklarıyla değiştirilmesidir. Bu nedenle mevcut tanklara ilave olarak 1000 tank tedarik edilmeyecek, eski tanklar envanter dışı bırakılarak, yeni üretilecek tanklar envantere dahil edilecektir.
      Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ana muharebe tankı projesi, 2004 - 2013 yıllarını kapsayan bir zaman dilimi için 1000 adet tank üretimini kapsamaktadır. Proje kapsamında 2004 yılından başlayarak 2008 yılına kadar sürecek ilk aşamada 250 modern ana muharebe tankı üretimi planlanmaktadır.
      Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tank mevcudunu veya diğer harp silah ve araçlarını başka ülkelerle mukayese ederken doğru bir değerlendirme yapılabilmesi için ülkemize yönelik doğrudan tehdit kriterlerinin esas alınmasının uygun olacağı kıymetlendirilmektedir. Ülkelerine yönelik doğrudan bir tehdit olmadığını değerlendiren bazı Batı Avrupa ülkeleriyle Türkiye'nin tank ihtiyaçlarının büyük farklılıklar göstermesi bu açıdan doğaldır.
      Türk Silahlı Kuvvetleri, gelişmekte olan ekonomiye yük olmayacak ve Türk sanayiine azami iş payı verilerek sanayinin gelişmesine katkı sağlayacak bir program takip etmektedir. Projenin 2013 yılına kadar sürmesi ve proje maliyetini yıllara yayan bir ödeme planı öngörülmüştür.
Nasıl alışalım?..
      Milletin hala anlamakta zorlandığı bir slogan:
     Â
- Depremle yaşamaya alışmalıyız...      Kimileri bunu
"Depreme boş vermeliyiz!" diye anlıyor, kimileri
"Sigaraya alışır gibi mi?.." diye soruyor.
      Mimar
Aydın Boysan ise :
      - Depremle yaşamaya alışmak için derhal alınması gereken tedbirler var, diyor ve saymaya başlıyor:
      1 - Başta hastanaler ve okullar olmak üzere bütün çürük yapıları güçlendirmek... Tamir edilemez olanları yıkmak...
      2 - Bölge ve İmar Planları düzenleme ve kararlaştırma yetkilerini, derhal yerel yönetimlerden geri almak. Hiçbir bakanlığa da vermemek...
      3 - Tüm planlama, proje ve yapı kontrolü işlerini düzenleyecek ve yapacak olan ülkeye yaygın bağımsız bir planlama örgütünün kurulması kanununu en geç üç ay içinde çıkarmak... Ülkede yaşayan ve çoğu başka işler yapan yaklaşık 150 bin plancı - mimar ve mühendisi bu bağımsız kuruluşta örgütlemek.
Hükümete tebrikat
      Hükümeti tebrik ederiz! AGİT organizasyonunu başarıyla gerçekleştirdi! Yukardaki karikatürde pek güzel görüldüğü gibi... Çadır organizasyonunu ise beceremiyor. Eğer çadır temini işi ihaleye çıkarılsa şimdiye kadar çoktan çözümlenirdi. Neden? Çünkü ihalede ihaleyi alanın cebine para doldurmak var. Çadır temini gibi sadece devlet görevi olup kimsenin avanta alamadığı işler yürümüyor. Yağma yoksa hizmet de yok. İşte Türkiye 1999'un resmi.
Aganigi vaziyet!
     Â
Bill ve
Hillary Clinton önceki gece Lütfü Kırdar'da düzenlenen sanat şölenine geldiler. Gürcistan Cumhurbaşkanı
Eduard Şevardnadze daha önce gelmişti.
Clinton'ları görünce ayağa kalktı.
Hillary Clinton, Şevardnadze'ye doğru ilerledi. Ve onu yanaklarından öptü. Bu samimiyet tabii ki çevrenin ilgisini çekti. Ama sebebi bilinemedi.
      Meraklar devam ededursun...
      Alman
Focus dergisinin son sayısında bir yazı: Başlığı
"Hillary und die Haselnüsse" yani
"Hillary ve fındık"... Konuya gelince...
      Efendim, Bayan
Hillary'nin erkek kardeÅŸleri
Hugh ve
Tony Rodham bir süredir Gürcistan'dan ABD'ye fındık ithal ederlermiş. Son olarak da 118 milyon dolarlık fındık almışlar. Gürcü ortak
Aslan Abaschidse'nin fındıkçılığa ilaveten birtakım karanlık işlere de girip çıktığı,
Hugh ve
Tony biraderlerin de bu iÅŸi
Bill Enişte'nin nüfuzunu kullanarak kaptığı anlaşılınca ABD'de küçük çaplı bir skandal patlamış.. Olayın yengemizin senatör seçilme şansını azalttığını söyleyenler bile varmış...
      Uzun lafın kısası...
Hillary ailesinin Gürcistan'la ilişkileri bizim tahminlerimizin hayli ötesinde...
Çadır mahkumları
      Deprem bölgelerinde yaşanan dramlar ekranlara yansıyandan daha büyük... Daha acı... Devlet dediğimiz yarı felç mekanizma dramı hafifletemiyor. Çünkü ne yeterli becerisi var, ne ciddi ilgisi... Yalova Çiftlikköy'den arayan bir lise öğrencisiyle konuşmamızı dinleyin:
      - Okulunuz ne durumda?
     Â
- Okulumuz yıkık. Çadırda ders yapıyoruz...      - Peki eviniz?
     Â
- Evimiz hasarlı olduğundan gece çadırda kalıyoruz...      - Çadırda yağmurdan korunabiliyor musunuz?
     Â
- Pek değil... Yatak yorgan su içinde. Zaten çevrenizdeki çok insan hasta durumda.      - Prefabrik evler yapılmıyor mu? Oralara geçmeyecek misiniz?
     Â
- Biz geçemeyeceğiz.      - Neden?
     Â
- Çünkü bizim evimize "az hasarlı" raporu verildi. Prefabrik evler, konutları tamamen yıkılmış ya da çok hasarlı görünen ailelere verilecek...
      - Peki sizin durumunuzdaki aileler ne yapacak?
     Â- Bilmem... Bize "Girin evinize" deniyor. Ama biz ve bizim durumumuzdaki diÄŸer aileler korkuyoruz. Ä°stanbul'da evleri saÄŸlam aileler bile korkarken biz nasıl korkmayalım. O yüzden eve giremiyoruz. Bu kışı çadırda geçireceÄŸiz.
      Konuştuğumuz kız öğrenci 17 Ağustos depremini yaşayanlardan... 12 Kasım depremini yaşayanların ise kötü çadırı bile yok. Çadırdan vazgeçtik... Bölgeden gelen bir dostumuz:
     Â
- Halk naylon rulo arıyor, parasıyla satınalacak, o bile yok, diyor...
      Devlet Ankara'da yağmayı idare ediyor. Halkı düşünen kim?..
      ***
      Top da yuvarlaktır, insan kafası da. İçi boş olduğu için, topun arkasından koşulur. Dikkat ediniz: İnsanların da kafası en boş olanının arkasından gideriz.
     Â
Bernard Shaw      ***
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr