Profesör
Bakır Çağlar ile AB adaylığımız üzerinde söyleşirken soruyoruz:
     Â
- Yakın gelecekte AB coğrafyası üzerinde bütün alanlarda politikalar tek merkezden belirlenecek. Türkiye açısından olası sonuçları?..       - Bütün dünyada sosyal bir hareketlenme başladı. Küreselleşme sonucunda veya Avrupa Birliği çerçevesi içinde yurttaşların hiç katılamadığı merkezlerde ekonomik ve sosyal kararlar alınıyor. Fertlerin bunlara katlanmak zorunda kalması demokrasinin sonu demektir. Buna karşı önlem olarak Avrupa çapında bir sosyal politika üretme çabası var. Ama düşünün, AB'nin bekleme salonundaki Türkiye'nin parlamentosunda bir
"sosyal demokrat" parti yok!.. O zaman Türkiye, iktidarlar arenasındaki mücadelesini nasıl verecek, kimle yapacak?.. MHP ile mi?.. Ya da
Ecevit'in Potemkin Partisi'yle mi?.. O yüzden bu birliğe katılırken altının çizilmesi gereken en önemli konu: Parlamentomuzda muhalefette de olsa sosyal demokrat kesimin olması gerekirdi. İşte bu eksiklik Türkiye'yi gerçek bir kapitülasyona götürür. Çünkü sosyal demokratlar sesini duyaramayınca meselenin sosyal boyutu eksik kalır, sorun
"ekonomik" bir sorun olarak gündeme gelir, Türkiye de bunun acı sonucuna katlanmak zorunda kalır...
Aykırı görüş...
      Profesör
Erol Manisalı, Profesör
Mümtaz Soysal gibi isimler Avrupa Birliği'ne aday olduk diye sevinç çığlıkları atanlara madalyonun karanlıktaki yüzünü göstermeye çalışıyorlar... Örneğin Prof.
Erol Manisalı diyor ki:
     Â
- Avrupa Türkiye'nin ekonomisini düzeltmek için milyarlarca dolar verecek de.. Peşinden yönetim koltuklarının büyük çoğunluğunu en kalabalık ülke olarak bize teslim edecek... Ben böyle birşeye inanmam...      - Peki neden aday olarak kabul ettiler?
     Â
- Bizi kıskaca alıp Brüksel'den yönetmek için...      Bu tür başka yorumlar da var... Örneğin ABD ve AB'nin Türkiye'yi Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu'da NATO'nun vurucu gücü olarak kullanacağı.. AB adaylığının bu yolda ağzımıza bir parmak bal çalmak anlamına geldiği...vs..
      Bu yorumlar doğru olabilir.. Yanlış olabilir... Ama birer farklı görüş olarak tartışmalara ışık tutmaları açısından önemli...
      Bizim kerameti kendinden menkul liberaller bu farklı görüşlere saldıracakları yerde mantıklı yanıtlarla iddiaları çürütseler ya... Olmuyor mu?..
Kız Kulesi yolcu
      İstanbul'un kendi gitti, birkaç simgesi kaldı yadigar... Bu simgelerden biri olan Kız Kulesi, Kültür Bakanlığı tarafından 1995 yılında kafeterya yapılmak üzere 49 yıllığına kiralanmıştı. İhaleyi kazanan şirket kuleyi kafeteryaya dönüştürmek için hazırlattığı projeyi 3 No'lu Koruma Kurulu'na onaylatmış ve inşaata başlamıştı. Ne var ki şirket kendi hazırlattığı projeye uymadı... Örneğin kulenin oturduğu kayalıklarla kaplı zemine çepeçevre kamyon lastiği asarak motor iskelesine dönüştürdü... Diğer bölümlerde yine parasal kazanca endeksli değişiklikler yaptı. Kısacası kuleyi benzetti.
      3 No'lu Koruma Kurulu geçen hafta Kız Kulesi'ndeki çalışmaların durdurulması ve sorumlular hakkında soruşturma açılması yolunda karar verdi. Ne var ki inşaatı durduracak olan İstanbul Belediyesi hala hareketsiz. Neyi bekliyorlar dersiniz? Tarihi kulenin iyice tahrip edilmesini mi?..
Saptama
      Dünyada yapılan kötülüklerin yarısı “önemli olmak" isteyen insanların eseridir.
     Â
Percy SuttonSSK'ya ANAP öpüşü!..
      Çalışma Bakanı
Yaşar Okuyan, "SSK'nın nasıl öpüldüğünü!" anlatıp dururken, bir soru kafalara ister istemez takılıyor: Son yirmi yılın büyük bölümünde
Yaşar Bey'in partisi ANAP iktidardaydı, dolayısıyla SSK'nın bağlı olduğu Çalışma Bakanlığı'nın başında ANAP'lı bakanlar vardı. Acaba SSK bu kadar
"öpülürken" ANAP'lı bakanlar ne yaptılar?..
      SSK'nın öpülüşünde ANAP'ın payı var mıdır, varsa ne kadardır?.. Sorularını dün de köşemize konuk olan eski SSK bürokratına yöneltiyoruz. Anlattıkları mı?..
      - ANAP'lı bir Çalışma Bakanı döneminde SSK, milyarlarca lira para ödeyerek röntgen aletleri üreten Trophi Röntgen A.Ş adlı bir şirkete ortak edildi. SSK bürokratları, söz konusu şirketin geri teknoloji kullandığını belirterek bu ortaklığa karşı çıkmışlardı ama itirazları dikkate alınmadı. Bu şirket o gün bugündür sürekli zarar ediyor ve SSK da bu zarardan payını alıyor.
      Yine ANAP'lı bir Çalışma Bakanı'nın döneminde SSK, zamanın ANAP İstanbul İl Başkanı olan şahsın inşa ettirdiği İstanbul'daki Conrad Oteli'ne ortak yapıldı. Kurum bu ortaklık için milyarlarca lira para ödedi. Söz konusu otelin sürekli zarar ettiği ileri sürüldüğü için SSK bu ortaklıktan bugüne kadar beş kuruş kar payı alamadı.
     Â
İmren Aykut'un bakanlığı döneminde SSK için bilgisayar ihalesi yapıldı. Ancak ihaledeki yolsuzluklar o kadar ayyuka çıktı ki, sonunda ihale iptal edilmek zorunda kalındı. SSK bugün hala bilgisayar sistemine geçememiş ve bundan dolayı da zarar ediyorsa, bunun sorumlusu ANAP'lı bakan ve ANAP iktidarıdır.
     Â
İmren Aykut, bakan iken SİSATEV diye bir vakıf kurdu ve kaydı hayat şartıyla bu vakfın başına geçti. Kurumun çok büyük kaynakları
İmren Aykut'un emriyle SİSATEV'e aktarıldı.
İmren Hanım'ın karşı çıkması sonucu SSK'ya tomografi merkezi kurdurulmadı, bu merkez vakfa kurduruldu. Kurumun milyarlarca lirası o gün bugündür bu vakfa aktarılıyor...
      Bir çırpıda dört
"öpüş" öyküsü...
YaÅŸar Bey'in dikkatine sunuyoruz...
Ä°limiz dilimiz
      İstanbul Valiliği'nin kaymakamlıklara gönderdiği deprem uyarısında şöyle bir cümle dikkatimizi çekiyor:
     Â
"İlimizin çok yakın ve olası bir depreme maruz kalacağı malumunuzdur..."      Böylece ilk defa bir il
"olası deprem"e maruz kalıyor. Körolası dilbilgisi...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr