Dün düzenlediği basın toplantısında bir meslektaşımız İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen’e sordu:
- Hayali ihracat ve naylon fatura yolsuzluğundan sanık Erol Maks Kohen’le parasal ilişkiye girdikleri kendi itiraflarıyla da kesinlik kazanan İstanbul Emniyeti’nde görevli polis müdürleri Adil Serdar Saçan ve Ayhan Mimaroğlu hâlâ görevlerinin başında tutuluyor ve haklarında açılan soruşturma 6 - 7 aydır bir türlü sonuçlanamıyor. İddia edildiği gibi bu iki müdürü koruyan birtakım siyasi güçler mi var?
Yücelen, soruya, "Emniyet Teşkilatımızda hiç kimseye ayrıcalık tanınmaz ve hiç kimse korunmaz" yanıtını verince, gazeteci tekrar sordu:
- Polis müdürlerinin aranmakta olan hayali ihracat sanıklarıyla ilişki kurması görevden alınma nedeni sayılmıyorsa, sizce bir polisin derhal görevden uzaklaştırılması için ne gibi bir ilişkiye girmesi lazımdır?
Yücelen’in soruya yanıtı şu oldu:
-Sözünü ettiğiniz olayı biliyorum. Yaptığımız değerlendirmeler neticesinde bu olayda görevden alınmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
Gazeteci soracak başka soru bulamadı.
"Erken seçimin ertelenmesi için bir tek yol kaldı: Erken savaş!.."
Siperde mevzilenmiş İtalyan askerlerinin komutanı olan yüzbaşı (Capitano) yanındakilere:
- Hadi, demiş, hep birlikte fırlayalım düşmana hücum edelim...
Yanındakiler bu fikre pek yanaşmamış:
- Yüzbaşım önce sen fırla, biz arkandan geliriz.
Yüzbaşı fırlamış... Birkaç adım atar atmaz vurulup düşmüş... Siperden kocaman bir alkış:
- Bravo Capitanooo...
(Şu sıralarda Kemal Derviş’in de İsmail Cem’i "Bravo Capitano" diye alkışladığı söyleniyor.)
Bir ülkede masumlar polisten korkuyor, suçlular korkmuyorsa o ülkede asayiş yoktur.
Türk-İş’in kuruluşunun 50’nci yılı kutlanırken... Bu en büyük işçi konfederasyonunun önümüzdeki seçimde hangi partiyi destekleyeceği de merak ediliyor. Konu açılınca CHP’nin MYK üyesi Ali Dinçer:
- Türk-İş CHP’yi desteklemek zorundadır, diyor...
- Neden?
- Çünkü personeli sendikalı olan tek parti CHP’dir... Sanırız bir siyasi partinin işçiye saygısının en büyük göstergesi de budur. Türk-İş bizi desteklemeyip hangi partiyi destekleyecek?
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün dünkü "Ürdün kadarcık..." başlıklı yazımıza ilişkin bir mektup göndermiş... Diyor ki:
- Uzun yıllar, Türkiye’nin yönetici seçkinleri, Körfez Savaşı nedeniyle zarara uğradığımızı kabullenmekten ve bunu seslendirmekten kaçındılar. Artık ABD’liler bile "Zarar ettiniz" diyor. Geçen yıl eylül ayında 11 kişilik bir ABD Kongre heyeti Türkiye’yi ziyaret ederken, heyet üyelerinden Solomon Ortiz, "Türkiye sadık bir müttefiktir. 91 Körfez krizinde 30 milyar dolarlık zarara uğramıştır. Biz ise beş milyar dolar kaybettik" demişti.
Yönetenlerimiz, Türkiye’nin son 10 yılda yaşadığı ekonomik krizlerde 1. Körfez Savaşı’nın 80 milyar dolarlık faturasının etkili olduğunu unutmuş görünüyorlar.
Körfez Savaşı’nın ekonomimizde açtığı gedik, devam eden ambargo yüzünden her yıl daha da büyüyor. Dış ticaret rakamlarımıza baktığımızda ABD’nin sadece Irak’a değil Türkiye’ye de ambargo uyguladığını fark etmemek mümkün değil.
Ürdün, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin "ambargodan zarar gören ülkelerle ilgili" 50. maddesi gereğince Güvenlik Konseyi ile masaya oturup önemli kazanımlar sağladı. İç tüketimde kullanmak üzere Irak’tan petrol ithalatında bulunmak ve buna karşılık mal ihraç etmek konusunda Güvenlik Konseyi’nin zımni onayını sağladı ve böylece ekonomisinin ciddi bir krize girmesini önlemiş oldu. Ambargodan en fazla zarar gören ülkelerin başında gelmesine rağmen, Türkiye sıkıntılarını uluslararası alana yansıtmakta gecikti. Zararımızın tazmini için maalesef hiçbir şey yapılamadı.
Türkiye, ABD’nin yanında yer alarak kaybetmeyi sürdürdü. Bugün de ikinci kez aynı yanlış yola sürükleniyor. 2. Körfez Savaşı’nda ABD’nin yanında yer alırsak, uğrayacağımız ekonomik kayıp, başımıza geleceklerin yanında devede kulak kalır.
"Kemal Derviş bu kadar kararsızlıkla ancak Kararsızlar Partisi’ne lider olur..
Ya da ömür boyu IMF’nin tahsildarı olarak kalır..."