Arkadaşımız Fahrettin Fidan, dün Meclis’te Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’le karşılaşınca sordu:
- Efendim, siz birkaç gün önce televizyon kameraları karşısında çilek yiyerek bu meyvenin hormonlu olmadığını vatandaşa kanıtlamaya(!) çalışmıştınız.
- Evet.
- Benim merak ettiğim şu; acaba herhangi bir Avrupa ülkesinin tarım bakanı, bir meyvenin hormonlu olup olmadığını sizin yönteminizle kanıtlamaya kalksaydı o ülkenin kamuoyu bunu nasıl karşılardı?
- Ben gıda profesörüyüm kardeşim. Yıllarca bunun dersini verdim, bu alanda dünya çapında tanınan biriyim. Ayrıca da tam 26 doktora programı yönetmiş bir insanım.
- O çileği yemeden önce laboratuvarda tahlil ettirmiş miydiniz acaba?
- Benim bilimsel haysiyet ve şerefimi bütün dünya biliyor.
- Sorum, o çileği yemeden önce tahlil ettirmiş miydiniz şeklindeydi.
- Cevabımı tekrar ediyorum; benim bilimsel haysiyet ve şerefimi bütün dünya biliyor.
*IMF gözden geçirme çalışmalarına başlamış.
Bir tek kulağımızın arkasıyla gözümüz kalmıştı.
Naci Dere
Gelelim gol insanlarına... Arif Erdem’in bu sezonki özelliği, meslekten golcü olmamasına ve oyun akışı içinde pek az "görünmesine" karşılık, inanılmaz efektif olması: 21 gol / 10 asist. İlhan Mansız (21/ 5), sezonun ortalarında, tek başına aldığı maçlarla ve stilize agresifliğiyle "yılın fenomeni" olmaya doğru gidiyordu; narsizme takılıp tökezlendi. ...Stilize de olmayan - ve çok ‘tolere edilen’ - agresifliğiyle Serhat Akın (14 / 6)...
(Radikal Futbol’dan bir alıntı)
Köprü zamlarının mahkemece iptal edilmesi üzerine, sürpriz bir açıklama yapan Bayındırlık Bakanı Abdülkadir Akcan:
- Duyduk duymadık demeyin; yarından itibaren köprü geçişleri bedava olacaktır, demiş. Artık geçenlerden değil, atlayanlardan ücret alacağız.
Gazeteciler, şaşkınlıkla sormuşlar:
- Halla hallaaa... Nerden icap etti?
Akcan, cevap vermiş:
- Çünkü atlayanların sayısı yakında geçenlerin sayısını aşacak... Böylece daha çok gelir elde deceğiz...
Can Ozan
*Futbol Federasyonu 112 Meclis üyesini Güney Kore’ye davet etmiş.
Rakiplere karşı seyirci üstünlüğü sağlamaya çalışıyor herhalde...
Haldun Ertem
Fıkrayı geçenlerde Boğaziçi Üniversitesinde düzenlenen Kıbrıs konulu panele katılan İngiliz konuk J. Daff anlattı...
Bir Fransız, bir Kıbrıslı ve bir İngiliz idama mahkum olmuş...
Yargıç Fransıza son arzusunu sormuş... Şarap, peynir vs. istemiş Fransız...
Kıbrıs’lıya son arzusunu sormuş... Şu Kıbrıs meselesini etraflıca bir anlatayım, demiş Kıbrıslı... Sıra İngilize gelmiş... Son arzusu sorulmuş...
- Beni Kıbrıs’lıdan önce idam edin, demiş İngiliz, Kıbrıs meselesini bir kez daha dinletmeyin bana ne olur...
Kıbrıs meselesinden demek ki İngilizlere de gına gelmiş. Bize çoktan gına geldi.
Ne var ki mesele orta yerde duruyor... Diğer birçok mesele de öyle... Güneydoğu sorunları, idam sorunu vb... Nüfus sorunu, reformlar, üretim sorunları, yatırım sorunları...
Çüzümü tartışma yaratacak pekçok sorunu halının altına süpürdük...
Sonunda ülke olarak tıkandık.
Sorunlar dağ gibi büyüklüğe ulaştığı gibi siyasi kadrolar da kilitlendi.
Halk yorgun...
Yakın gelecekte bu sorunların tümünün birden çözümü gündeme gelecek.
O zaman yalan yanlış... Ve ülke aleyhine çözülecek bu sorunlar.
Ve çaresiz kalacağız halk olarak.
O günü bekliyoruz şimdi...
Hakaretlerde, küfürlerde en çok anneler anılır. Çünkü en kutsal olan onlar. Dünden bugüne, ilkelden uygara... Böyle gelmiş böyle gidiyor... Adrian Berry "Sonsuzluğun Kıyıları" adlı kitabında (TÜBİTAK Yayınları) Paskalya Adası yamyamlarını anlatıyor. Bu yamyamlar birbirlerini "Annenin eti dişime kaçtı" diye kızdırırlarmış.
Ne çekiyor analar!