YÖK, Üniversite Giriş Sınavları ve Üniversite Rektörü'nü araştırmak üzere kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, dün kendine layık bir mekanda (!), Dolmabahçe Sarayı'nda çalışmalara başladı. Bu komisyonun kuruluşunda hata olduğunu, araştırma komisyonlarının kurumları inceleyebileceğini ama kişileri inceleyemeyeceğini yazmıştık. Anayasa uyarınca Komisyon "Rektörlüğü" inceleyebilir ama "Rektör"ü inceleyemez. Kurulun bir üyesi telefon açarak komisyon olarak bu kararı düzelttiklerini söyledi. Ancak karar Resmi Gazete'de aynen duruyor. Düzeltmeyi TBMM'nin yapması gerekiyor.
Gelelim Dolmabahçe Sarayı'nda dün başlayan çalışmalara...
Komisyon, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne uzun bir liste vermiş. Bu listedeki öğretim üyelerinin belirtilen saatlerde Dolmabahçe Sarayı'na gelerek ifade vermelerini istemiş. Rektörlük de listedeki isimlere durumu tebliğ etmiş.
İlginç olan... Bu listedeki isimlerin hemen tümünün bugüne dek İstanbul Üniversitesi Rektörü ile tartışmış kişiler olması... Bir bölümü de hakkında yolsuzluk, irtica ve benzeri suçlardan soruşturma açılmış, ceza verilmiş kişiler... Komisyon bilgiden çok şikayet topluyor.
Örneğin... Rektörlüğe bağlı 17 Dekan'ın yalnızca bir tanesi Komisyon'a ifade vermeye çağrılıyor. O da Kemal Alemdaroğlu ile sorunu olan bir dekan. Diğer 16 dekan çağrılmıyor.
Rektörün eğitim, öğretim ve yönetimle ilgili temel kararlarının tümü Üniversite Senatosu'ndan geçiyor. Kararlarda Senato'nun da sorumluluğu var. Senato 50 öğretim üyesinden oluşuyor. Ne var ki Araştırma Komisyonu tek bir Senato üyesini bile dinlemeye gerek görmüyor.
Üniversitelerde ciddi sorunlar var. Kemal Alemdaroğlu ve YÖK Başkanı Gürüz'ün de ciddi hataları söz konusu olabilir. Ne var ki TBMM Komisyonu bu sorunları çözmeye değil üniversite yönetimini türbana ve sağ kadrolaşmaya sıcak bakan kişilere teslim etmeye yönelik bir operasyonun peşinde görünüyor. Ciddi bilim adamları da bu operasyonunda figüran olarak kullanılacak gibi...
***
Cihan Demirci
***
Okwudili
İstanbulspor'un AİDS virüsü taşıdığı anlaşılınca kadrosuna almaktan vazgeçtiği Nijeryalı futbolcu Aneke Okwudili, dün sınırdışı edilecekti... Lufthansa'nın seferinde yer ayrılmıştı kendisine... Ancak Lufthansa görevlisi, Okwudili'yi uçağa alamayacaklarını söyledi. Almanya'daki şirket merkezi de onaylamış kararı. Hasta hakları konusunda uzman bir hekim dostumuz olayı duyunca dedi ki:
- Uçak seyahati esnasında kimseden kimseye HIV virüsü bulaşmayacağını nasıl bilmez Lufthansa?.. Hadi Okwudili'nin bu virüsü taşıdığını biliyorlardı, iyi de bundan sonra tüm yolcularından Eliza testi isteyip biletleri ona göre mi satacaklar? Okwudili dava açsa transferden alacağı paradan fazlasını Lufthansa'dan kazanır...
Hizbül vatandaş!..
Günlerdir Hizbullah vahşetini izliyoruz... Bu irtica örgütünün saçtığı dehşeti "eşi görülmemiş" bir olay olarak değerlendiriyoruz.
Peki ya madalyonun öbür yüzü? Bu Hizbullah vahşeti ortaya çıkarılmasaydı, "sade vatandaş"larımızın gazetelerde okuyağı "günlük sade!" haberler çok mu farklı, çok mu iç açıcı şeyler olacaktı? İşte son 2 - 3 günün gazetelerinden derlediğimiz kimi haberlerle, kahramanları sizin - bizim gibi "sade" olan vatandaşlarımızdan bazılarının Hizbullah vahşetini aratmayan icraatı:
* Ana rahmindeki bebekleri başından şişledikten sonra kürtajla alan Bursalı doktorun tarlaya attığı 5.5 ve 6.5 aylık 2 dişi cenin, köpekler yerken bulundu.
* Annesinin, kendisini sürekli dövmesinden bıkan 5 yaşındaki çocuk 4. kattan atlayarak intihar etmek istedi.
* Hamile eşini öldürüp hastaneye götürdü.
* Annesini öldürüp polisi aradı.
* Maraşlı inşaat işçisi, altını ıslattı diye 2 yaşındaki kızını yanan sobanın üzerine oturtarak cezalandırdı.
* Minik Yusuf'un gözü önünde babası annesini kesti.
* İzmir'de bir market sahibi müşterileri tarafından ölü bulundu. Market sahibi Erkan Karahan'ın Hizbullah'ın kurbanlarına yaptığı gibi başına poşet geçirilip havasız bırakılarak öldürülmesi dikkat çekti.
Elektrik oyunu
TEAŞ ve TEDAŞ yetkilileri dün ortak basın toplantısı yaptılar. Enerji kesintisinin sebeplerini anlattılar... Bu arada TEAŞ Genel Müdürü Muzaffer Selvi bir soru üzerine önemli bir itirafta bulundu:
- Unimar, Trakya, Esenyurt, Ova ve Çamlıca santralları pahalı üretim yapıyor. 1993 yılında imzalanan "yap işlet devret" anlaşmalarında satış fiyatları yüksek saptandı, bu santrallarda yıllık elektrik satış fiyat ortalaması 6,5 centtir, dedi...
Bu santralların tümü doğalgazla çalışıyor.
BOTAŞ'ın eski genel müdürü Hayrettin Uzun'u arıyor, bu itirafı değerlendiriyoruz... Hayrettin Uzun, rakamlarda bir düzeltme yapıyor:
- Adı verilen 5 santral içinde en büyük ikisi Trakya ve Unimar'dır, diyor... Bu santrallar ürettikleri elektriği TEAŞ'a 9 sent'ten satarlar. TEAŞ bu elektriği 4 sent'ten TEDAŞ'a satar. TEDAŞ da aldığı elektriği 6,5 sente vatandaşa satar...
- Peki aradaki fark?
- Aradaki farkı devlet bu özel santrallara öder...
- Peki devletin santralları elektriği TEDAŞ'a kaça satar?
- Devlet işletmesi Ambarlı elektriği TEDAŞ'a 3,5 sente satar...
- Peki Ambarlı ile Unimar gazı aynı fiyata mı alırlar?
- Evet aynı fiyata alırlar... Devlet santralı devlete 3,5 sente, özel kuruluş devlete 9 sente, yani onun üç katına satar...
- Neden bu kadar farklı fiyatlar?
- Zamanında anlaşmalar yanlış yapıldı. Mesela ihale açılmadı. Rekabet kuralları işletilmedi. Santral önerisi getiren şirketlerin şartları aynen kabul edildi...
- Sonuç?
- Türk halkının cebinden dışarıya bir servet transferi...
- Ama galiba 25 yıl sonra bu santrallar devlete geçecek...
- Evet... Hurdası...
İlginç bir mesaj
Gezginler Kulübü Başkanı Prof. Orhan Kural, Eskişehir Ulucami girişindeki bir tabelanın fotoğrafını yollamış... Tabelada şöyle diyor:
"Cemaate imam olacak birini dikip, mescidden çıkıp namaza gelmeyen kimsenin evine gidip, içimden evini üzerine yıkasım geliyor...
Hadis'i Şerif"
Bu mesajın altında şu not var:
"Ramüz - ül - hadis No. 184
Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi"
Prof. Orhan Kural iliştirdiği notta "İlginç bir mesaj" diyor. Bizce de...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr
