İtalya’da yaşamakta olan Utku Oğuz geçenlerde Perugia’daki bir felsefe kulübünün daveti üzerine "1918-1939 arası Türkiye ve Atatürk Reformları" konulu bir konferans verdi. Fotoğraflarla süslenen sunuş kulüp üyelerince dakikalarca alkışlandı. Peşinden bazı konuklar söz aldı.
Yaşlı başlı bir Norveçli beyefendi dedi ki:
- Norveç dilinde "Mustafa Kemal gibi düşünmek" diye bir deyim vardır; herhangi bir problem karşısında çözümü imkansız görerek kestirmeden teslim olma eğiliminde olan ruh ve zihin tembeli kişilere söylenir bu söz... Bu tip insanlara "Hayır yanılıyorsun bu problemin mutlaka bir çözümü olmalı; Biraz da Mustafa Kemal gibi düşün" deriz...
Norveçli izleyici şöyle devam etti;
- Sizin bu geceki sunuşunuzdan sonra bu sözün arkasındaki anlamı çok daha derin bir şekilde kavramış durumdayım; bu güzel fotoğraflar eşliğinde yaptığınız sunuş, bana dilimizdeki eski bir deyimin arkasındaki gerçek ve derin anlamı öğretti... Size bunun için minnettarım...."
Okurumuz Utku Oğuz bize gönderdiği mektubu şöyle noktalıyor:
- Norveçli konuğu dinlerken aklımdan "başka çare yok" diye IMF’ye el açan günümüz Türkiye’sinin yönetici kadroları geçti... İçim burkuldu...
Tartışma bilgi değiş tokuşu, münakaşa ise duygu değiş tokuşudur.
Dünya Kupası’nda tur atladığımız andan itibaren gelen mesajlardan bazıları:
- Sevinçte de üzüntüde de çok aceleci bir toplum olduğumuz bir kez daha ortaya çıktı... Acelecilerin başını siz gazeteciler çekiyorsunuz...
- Çok kötü niyetliyiz. Hemen senaryoları yazdık. Brezilya Kosta Rika’ya yatar dedik..! Tam tersi oldu...
- Kazanan her zaman haklıdır! Bu defa Şenol Güneş haklı.
- İkinci tura çıktık diye sorunlarımız bitmedi... Sadece birkaç günlüğüne sorunları unutacağız...
- Millet kazandık, kazandık diye sokaklara döküldü. Hayatın diğer alanlarında ne zaman kazanacağız?
Televizyon muhabiri Diyarbakır’daki muhabire bağlanıp soruyor:
- Orada da sevinildi mi?
- Evet evet sevinildi, diye yanıt veriyor muhabir, Diyarbakır’da maçı izleyenler en büyük Türkiye diye bağırdı...
Milli Takım’ın milli birlik ve beraberliğe bu katkısı bütün yurtta ayrı bir ferahlık yaratıyor!..
Ankaralı meslektaşımız Sedat Yazıcıoğlu, geçen gün Bağ - Kur Genel Müdürlüğü’nde üst düzey bürokrat arkadaşının makam odasında tanık olduğu dramı anlattı:
"Mesai süresinin bitimine az bir zaman kalmıştı, kapı çalındı...İçeriye 25 yaşlarında, temiz yüzlü bir delikanlı girdi. Arkadaşımdan izin aldıktan sonra odadaki çöpleri elindeki mavi torbaya doldurdu ve geldiği gibi sessizce odadan ayrıldı. Arkadaşıma, ne kadar efendi çocuk, tahsilli birine de benziyor, kim bu dedim, aldığım yanıt şu oldu:
- Bizim Bağ - Kur’un temizlik işlerini yapan özel şirketin elemanı... Üniversiteden mezun olmuş, başka bir iş bulamayınca mecburen bu işi yapmaya başlamış.
Gözlerimin faltaşı gibi açıldığını gören arkadaşım;
- Üst katta satınalma servisimiz var. Orada da ayda 180 milyona İTÜ Uçak Mühendisliği’nden mezun bir başka genç çalışıyor, demesin mi?
***
On binlerce mühendis, doktor, bilim adamı, teknisyen, pilot, kaptan, kimyacı, fizikçiye sahibiz... Doğal kaynaklarımız zengin. Ama çapsız siyasetçi eldeki zenginlikleri üretime dönüştüremiyor. Daha doğrusu böyle bir derdi yok. Koltuk kapmaca oyunuyla ülkenin yıllarını çalıp götürüyor. Yazık günah...
Dirilten misin beni gövdem öldüren misin bilmem.
Gördüren misin beni gözüm
körleten misin bilmem.
Bildiren misin bana başım
gizleyen misin bilmem.
Bir ben varım benden öte
ben misin bilmem..