Anayasa Mahkemesi'nin 8 defa iptal ettiği
"Kıyak Emeklilik" Yasası önceki gece 9. kez Meclis Plan - Bütçe Komisyonu'ndan geçti, birkaç güne kadar da Genel Kurul'dan geçecek gibi görünüyor...
      Peki, acaba konu tekrar Anayasa Mahkemesi'nin önüne geldiğinde Yüce Mahkeme'nin tavrı ne olur?..
"Kıyak Emeklilik" teklifinin arasına sıkıştırılan, yüksek yargı organlarının üyelerinin de emekli maaşlarını artıran rüşvet... Pardon madde, Anayasa Mahkemesi'nin bu defa vereceği kararı etkiler mi?..
      Önceki gece NTV'de
Mirgün Cabas, Komisyon'un Fazilet Partili üyesi
Ali CoÅŸkun'a soruyor:
     Â
- Kıyak emeklilik veto edilmesin diye mi yüksek yargı organlarındaki üyelerin de emekli maaşlarını yükseltiyorsunuz efendim?       Ali Coşkun, belki de o sırada oruçlu olmamanın rahatlığıyla, milyonlarca insanın gözünün içine baka baka;
     Â
- Hayır efendim, hiç alakası yok! diye yanıtlıyor soruyu.
      - Peki, o zaman buna niçin gerek duydunuz?
     Â
- Yüksek yargı organlarının üyelerinden, emekli maaşlarının düşük olduğu şeklinde şikayetler alıyorduk da ondan...      Öyle ya, emekli maaşlarının düşüklüğünden şikayet eden tek kesim yüksek yargı organlarının üyeleri!.. İşçinin, memurun böyle bir şikayeti yok!..
      Yerseniz...
     Â
Coşkun, teklife kendisinin niçin olumlu oy verdiğinin gerekçesini de açıklıyor:
     Â
- Milletvekilinin emekli olduğunda insanca bir hayat yaşaması lazım. Takdir edersiniz ki şimdiki 120 - 130 milyon lira emekli maaşıyla insanca yaşamak mümkün değildir.      Peki ya milletin aslının insanca yaşama hakkı?..
      Onun lafı mı olur?
Litvanya kehaneti
      Türk bilim adamları..
Ahmet Mete Işıkara, Aykut Barka, Celal Şengör ve diğerleri... İstanbul depremiyle ilgili uyarılar yaparken kafaları karıştırdılar diye Ankara'nın uyarıları sonucu susturuldular.
      Aynı Ankara... Gezegenleri izleyen bir Litvanyalının
"14 - 17 Aralık tarihleri arasında deprem olacak" kehaneti üzerine İstanbul'u ayağa kaldırdı.
      Kendi bilim adamına değil uzaydan gelen seslere inanan bir Hükümet'le hazırlanıyoruz İstanbul depremine... Dikkatli olalım...
Dil vukuatı
      İstanbul Valiliği'nin kaymakamlıklara gönderdiği deprem uyarısından bir satır aktardık dün:
     Â
"İlimizin çok yakın ve olası bir depreme maruz kalacağı malumunuzdur" diyordu Valilik...
      İlk defa bir ilin
"olası deprem"e maruz kalacağını öğrenmiş oluyorduk bu sayede...
"Körolası dilbilgisi!.." diye hayıflandık...
      Benzer bir hikayeyi dün
Nail Güreli anlattı...
      Yıllar önce Milliyet'in İstihbarat Servisi'nde görev yapan acar muhabirlerden
Seracettin Zıddıoğlu, haber atlamamak için gece boyunca can kulağıyla polis telsizini dinler, onunla yetinmez, işi iyice sağlama bağlamak için arada bir de Emniyet'e telefon açıp sorarmış:
     Â
- Vukuu muhtemel bir cinayet var mı şefim?..      ***
      Artık demir almak günü gelmişse Zeman'dan, meçhule doğru bir Fenerbahçe gemisi kalkar Pendik'te limandan!..
     Â
Cihan Demirci      ***
Devleti dinlerken
      Her sabah olduğu gibi... Gazeteleri okuyorum gözlerim açık... Devletimi dinliyorum gözlerim kapalı...
Çakıcı getirilmiş...
Sabah gazetesi diyor ki:
"Çakıcı Emniyet'te sorgulanmadan cezaevine kaçırıldı... Kimse ona MİT'le ilişkisini, kırmızı pasaportu nereden bulduğunu, Türkbank ihalesini soramayacak... Bu yol kapandı..."
     ÂParis'ten
Çakıcı ile aynı uçakta İstanbul'a gelen
Sabah muhabiri
Olay Tan anlatıyor:
      "Çakıcı'yı Türkiye'ye götürmekle görevli polislerin şefi sürekli
`Alaattin Abi' diye hitap ederek saygıda kusur etmiyordu. Polisler fotoğraf çekilmesini engellemek için ayakta dolaşarak perdeleme yapıyor,
Çakıcı'nın özel korumaları gibi davranıyorlardı..."
      Gazeteleri okuyorum gözlerim açık... Devletimi dinliyorum gözlerim kapalı...
Radikal gazetesindeki habere ilişiyor bakışlarım:
     Â
"Dersleri boş geçtiği için gösteri yapan 12 - 14 yaş arası altı öğrenci yarın üç yıla kadar hapis istemiyle hakim önüne çıkacak..."      Gazeteleri okuyorum gözlerim açık... Bu devlet benim devletim mi diye soruyorum alık alık...
Okuyan'ın yanıtı
      CHP Genel Sekreter Yardımcısı
Bekir Yurdagül, düzenlediği basın toplantısında, SSK'nın nasıl öpüldüğünü ballandıra ballandıra anlatan Çalışma Bakanı
Yaşar Okuyan'a bazı sorular yöneltti:
      - Samsun SSK Hastanesi tevsi inşaatında SSK müfettişlerinin ortaya çıkardığı yaklaşık 500 milyar liralık yolsuzluğa adı karışan bazı kurum personelinin görevlerine son verilmesini öngören raporların
Yaşar Okuyan tarafından neden işleme konulmadığını,
      - Bu inşaatı yapan müteahhitlerin ANAP'la ilgilerinin bulunup bulunmadığını...
      - Müfettiş raporlarında kurumu dolandıranlar hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulması istenirken,
Okuyan'ın bunu engelleyip engellemediğini sordu...
      Bu basın toplantısını izleyen arkadaşımız
Fahrettin Fidan daha sonra Meclis'e geçti ve
Yaşar Okuyan'ı buldu.
Yurdagül'ün sorularını içeren basın açıklamasını uzatarak yanıtını sordu. Aldığı yanıt mı?
     Â
- Bekir Yurdagül önce Meclis'e girsin de ondan sonra konuşsun!       Nasıl buldunuz yanıtı...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr