Başbakan Ecevit ve Yardımcısı Mesut Yılmaz, "Off shore hesabında parası batanların 20 milyara kadar alacakları ödenecek", demiş ama iki yıl önceki bu sözlerini sonradan unutmuşlar. Off Shore’zede Bülent Özü’nün yakınmasını dün aktardık. Kimi okurlarımız da dün bu yakınmaya tepki gösterdiler... Off Shore’zedelerin yüksek faiz uğruna paralarını riskli hesaba yatırdıklarını, o yüzden şimdi devletten bir şey beklemeye hakları olmadığını yazdılar.
Bu okurlarımız da haklıdır...
Devletin "Off Shore" hesaplarında batan paraları ödeme yükümlülüğü yoktur.
Ancak devletin "banka boşaltanöların götürdüğü paraları geri alıp esas sahiplerine dağıtma yükümlülüğü vardır.
Ecevit iktidarı bu görevi ne kadar yerine getirdi veya getiriyor?
Necati Doğru’nun 20 Nisan tarihli Cumhuriyet’teki yazısından bir bölümü buraya aktaralım:
"Yurtbank’ı yönetemeyip batıran ve devletin sırtına 1 milyar dolarlık zarar yükleyen Ali Balkaner’in Fransa’nın Nice kentinde 45 metre boyunda, 15 kamaralı yatı hâlâ limanda duruyor. Özel uçağı Nice Havaalanı’nda duruyor. Türkiye’de altında 300 milyar lıralık 600 SEL zırhlı Mercedes’le geziyor..."
Hakça Düzen, Ecevit’in sloganıydı. En amansız soygunlar Dürüst Lider’in "Hakça Düzen"inde gerçekleşti. İşte misali, yukarda...
Bir taş at denize kim bilir ne dalgalar çıkar.
Profesör Selçuk Erez’in "Avrupa’da diş hekimi eğer eldivensiz ise hasta kalkar gider" sözlerine bu sütunda yer vermiştik.
İzmirli okurumuz A. Arslan SSK’nın Alsancak Diş Hastanesi’ne gitmiş. Tüm hekimlerin elinde eldiven olduğunu gözleriyle görmüş. Mutlu olmuş. Gerisini yazıyor:
- Ancak biraz kalınca dehşetle gördüm ki, eldivenler hiç çıkmıyor, her hastaya aynı eldivenle bakılıyordu... !
Milli Takım Antalya’da kamp yaparken rakibimiz Çinlilerin gazetecileri Antalya’ya gelip bizim antrenmanları izlediler. Bizim spor yazarları ne Brezilya, ne Çin, ne Kosta Rika’nın hazırlık maçlarını izledi. Buna rağmen takımımızı grupta favori ilan ettiler. Kimisi final oynattı. Bizim futbolcuların hiçbiri İtalya’da ilk 11’e giremiyordu ama ne gam... Şampiyon bile olabilirdik. Maçlar başlayınca takke düştü, kel göründü. Kosta Rika ayarında bile değildik. Ne yapmalı? Şenol’a vur. Hakeme vur. Hak etse de vur, hak etmese de vur... Spor yazarı genelinin futbolumuzun gerçek düzeyini ölçecek kalibrede olmadığını itiraf edecek değiliz ya...
Fikret Ünlü, Edip Safder Gaydalı, Murat Başesgioğlu, Lütfullah Kayalar, Abdülkadir Aksu, Cemil Çiçek, Ersin Taranoğlu, Yücel Seçkiner, Turhan Güven, İlhan Aküzüm, Metin Şahin, Ali Şevki Erek, Lütfü Yalman, Abdurrahman Küçük...
Liste uzayıp gidiyor... Kim bunlar? Bunlar Meclis çalışmaları devam ederken onun bunun davetlisi olarak (kimi çoluk çocuk) Kore’ye milli maçları izlemeye giden milletvekilleri... Nerede beleş, oraya yerleş ilkesinin haysiyetli temsilcileri... Her biri başlı başına onur timsali...
DSP Kütahya milletvekili Emin Karaa, dün partidaşı Kocaeli milletvekili Turhan İmamoğlu’nu Genel Kurul salonunda görünce sordu:
- Hayrola Turhan, günlerdir ortalıkta yoktun.
- Kore’ye gitmiştim de.
- İyi de sende o kadar para ne gezer ki?
- Benden para çıkmadı ki, Kocaeli Belediye Başkanı Safa Sirmen’in davetlisi olarak gittim.
- O kimin davetlisi olarak gitmiş peki?
- Onu da Hundai firması davet etmiş abi.
Emin Karaa, bu diyaloğu aktardıktan sonra saf saf sordu etrafındaki gazetecilere;
- Bir firma neden o kadar paraya kıyar da bazı insanları ta Kore’ye kadar götürür arkadaş? Bu seçimi hangi ölçülere göre yapar? Hiçbir karşılık beklemeden mi yapar? Karşılık beklerse o karşılık nedir? Şunları biri bana anlatsa da ben de öğrensem.
"Bizim kadar sevgi, hoşgörü diyen bir toplum yok. Mevlana’nın sevgisi Japonlara ulaşıyor diyoruz, ama, yüz kilometre öteye, Sivas’a, 10 asırdır ulaşmıyor"