Cengiz Turanlı eşiyle birlikte Trabzon'da konaklayacaktı. Grand Zorlu otelini beğendi. Gerçi gecelik ücret 150 dolar gibi astronomik bir fiyattı ama.. Beş yıldızlı oteldi ne de olsa... Eşi ve oğluyla otele yerleşti.
Ertesi gün de oğlunu alıp otelin "Fitness center" adı verilen cimnastik salonuna gitti. Kapıda iki cici bayan vardı:
- Sizi alamayız efendim, dediler...
- Neden?
- Çünkü bugün kadınlar günü. Bu salon pazartesi ve perşembe günleri sadece bayanlara ayrılıyor...
Cengiz Bey müdürü aradı... Durumu protesto etti... Müdür çözüm düşündü. Salonda çalışmakta olan iki bayandan izin alındı. Cengiz Bey salona girdi. Ama sorun devam ediyor... Beş yıldızlı otelin cimnastik salonu mahalle hamamları gibi çalışıyor.. 2 gün bayanlara, 5 gün erkeklere...
Büyük ülkeler gangster, küçük ülkeler fahişe gibi davranır.
Stanley Kubrick
Sarı çifti normal yoldan çocuk sahibi olamıyor... Hanım SSK'ya bağlı, eşi ise memur olduğu için Emekli Sandığına. Tedavi için 4 - 5000 dolara ihtiyaçları var. Fakat bağlı oldukları kurumlar hiçbir şekilde tedavinin bir lirasını bile ödemiyor. Bu da bir sağlık sorunu değil mi? Neden Sigorta veya Emekli Sandığı bu sorunun çözümü için harcama kabul etmez? Soralım... belki yanıt alırız...
Bursa Cumhuriyet Savcısı Mehmet Dalgalı, Cavit Çağlar'ın hayali ihracat dosyasını 5 ay masasını bekletmiş, böylece suçun zamanaşımına girmesini sağlamış. Cavit Çağlar'ın İnterbank davasını Bursa'ya aldırmak için gösterdiği çabaları anımsayanlar kıs kıs gülmüştür haberi okuyunca...
Baba'nın zirve dönemlerinde bu tür davalar Aile lehine biterdi... Mesela: Halk Bankası Genel Müdürü Sezgin Taşkıran, Yahya Demirel'in Kıbrıs'taki bankasına 4 milyon dolar kredi verdi. Kredi battı. Taşkıran bir hukuk hilesiyle zamanaşımından kurtarıldı. 4 milyon dolar hala Yahya'nın cebinde...
Olay Trabzon Farabi Tıp Fakültesinde yaşanıyor...
İki üç araç kornalar çalarak son sürat Acil Servis kapısının önüne geliyor. İçinden insanlar fırlıyor:
- Doktor nerede?
- Sedye getiriiin...
Öndeki arabadan çıkan kişi arkadaki arabaya:
- Hastayı yavaş yavaş çıkarın talimatı veriyor...
Arkadaki şaşkınlıkla öndekine bakıyor:
- Sizin arabada değil miydi?
O anda durum anlaşılıyor... Vatandaşlar hastayı Rize'de bırakmış, her biri onu diğer arabada sanarak 1 saatlik yolu son sürat gelmişler...
"Çocukken her sabah Tanrı’ya yeni bir bisiklet için dua ederdim. Ama sonunda insan Tanrı ilişkisinin böyle olmadığını anladım ve kendime yeni bir bisiklet çaldıktan sonra her sabah günahlarımın affedilmesi için ona dua ettim."
Türkbank'ın tasfiyesini Danıştay durdurdu. Ne var ki BDDK bu bankayı bir biçimde kapatmaya kararlı görünüyor. Bankanın çalışan sayısı 3 bin... 7 bin emekli de özel statü uyarınca maaşını bankanın emekli sandığından alıyor. Banka kapatıldığında bu insanlar ne olacak? Emekliler maaşlarını nereden alacak?
Bankanın çalışanları ziyaretimize geldiklerinde bunu sorduk...
- Bugüne kadar bizim geleceğimizle ilgili hiçbir açıklama yapılmadı, dediler...
Türkiye "insan"ın böylesine hiçe sayıldığı bir dönemi herhalde hiç yaşamamıştı.
Kim bu çalışanlar? Kim o emekliler?
Herhalde bankanın batışında en az suçlu olanlar...
Bu banka 3 yıl önce 600 milyon dolara satılıyordu. Mesut Yılmaz'ın işi yüzüne gözüne ve mafyaya bulaştırması sonucu satış iptal oldu. Ve bankanın yönetimi 4 yıldır Fon'da... Tasfiye gerekçesinde ise ne deniyor biliyor musunuz:
- Bankanın zarar üretiminin önlenememesi ve satış imkanının bulunamaması...
Açıkça görüldüğü gibi... Fon kendi beceriksizliğini tasfiyeye gerekçe yapıyor...
Ama en gerçek gerekçe de bilinmiyor değil... Çünkü Banka sağ kaldıkça Mesut Yılmaz ve şurekasının parmak izlerini üzerinde taşıyacak. Batık kredilerin sahiplerinin peşinde koşacak. Ama kapatılırsa milyonlarca dolar batık kredinin peşi kendiliğinden bırakılacak... Hırsızlar bayram edecek...
Hırsızlığın böylesi meşrulaştığı bir dönemi de ilk kez yaşıyoruz...