Sanayi sektörünün duayenlerinden
Alber Bilen, kurucusu olduğu Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği'nin başkanlık görevinden ayrıldı... Kimya sektörünün ülkemizdeki öncüleri arasında yer alan
Bilen'in onuruna önceki gün Swissotel'de bir kokteyl düzenlendi...
      Kadehler
Bilen onuruna kalkarken
"öğrencisi" - işadamı
Can Paker yaşanmış olaylardan çıkardığı küçük derslerle
"hocası"ndan öğrendiklerini anlatıyordu:
      ...
Alber Bey'le ilk tanışmamız bir topluluk içinde yaptığımız çok ciddi bir tartışmayla olmuştu. Ben gençlik heyecanıyla ve ısrarla
Alber Bey'in tam tersi fikirler savunuyordum. O ise soğukkanlılıkla dinliyordu. Topluluk içinde ona saldırıyordum, çünkü o en baştaki kişiydi.
"Onu mat edersem fikirlerim üstünlük kazanır" diye düşünüyordum... Bu tartışmadan kısa bir süre sonra beni arayıp kurucularından olduğu Henkel firmasında çalışıp çalışmayacağımı sordu... Ben bundan şu dersi çıkardım:
"Fikirleri senden çok ayrı bile olsa, başka özellikleri olan biriyle çalışmaktan asla kaçınma..."
      ...Firmadaki ilk zamanlarımda fevkalade sert bir Alman'la çalışıyordum. Kendisine iki sene dayandım. Sonunda
Alber Bey'e gittim ve
"Ben istifa ediyorum!" dedim. Sükunetle dinledikten sonra telefona yöneldi. Almanya'daki şirket merkezini arıyordu:
     Â
- Bu adamı alacaksınız ve bir daha da Türkiye'ye gelmeyecek!..      Bundan aldığım ders:
"Yetiştirdiğiniz insanlar kendi mücadelelerini son noktaya dek kendileri verecek. İki dakikada bir arkalarını sıvazlamak yok. Ama o son dakika gelince onlar için en ağır kararı bile tereddütsüz alacaksınız.."
Bir garip durum
      Güneydoğu'da reform taleplerine karşı hükümetlerin yıllardır ortak bir yanıtı vardı:
     Â
- Hele bir terör dinsin, ondan sonra reformlara sıra gelecek...      Öcalan yakalandı. Terör bitme sürecine girdi...
      Reformlara sıra geldi, derken birden HADEP'le hesaplaşma başladı.
      Tabii ki HADEP'te siyaset yapan kişiler PKK ile Türkiye aleyhine ilişkiler kurmuş iseler kovuşturulacak. Ancak meselenin üzerine gidiş tarzı bu konuda öfkenin hukuku bastırdığı izlenimi veriyor. Kaldı ki bölge halkını devletin yanına çekmek için yıllardır beklenen
"reformlar" da ortada yok. Reformların vaadi de yok. Güneydoğu'na nasıl bir politika peşindeyiz? Meşkuk.
Tercümesi şöyle...
     Â
Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz'a demokratlık dersi verirken kendisinin anti demokrat olduğunu da açıklıyor. Söylediği şu:
     Â
- Eğer bir genel başkan cumhurbaşkanlığı seçimi gibi yaşamsal bir konuda partisinde uyum sağlayamazsa liderliğin gereğini yerine getiremiyor demektir.      Tercümesi:
     Â
- Eğer bir genel başkan milletvekillerini eşiyle birlikte tek tek seçmiyor, koltuk uğruna her türlü inancını vestiyere bırakıp TBMM'de liderin her dediğine evet diyen robotlardan müteşekkil bir grup oluşturamıyorsa lider değildir. Milletvekilleri gizli oylamalarda bile hür iradelerini kullanmamalı, lider ne derse onu yapmalıdır.      Demokrasiye el koymuş sivil diktatörler arasıra böyle kendini ele veriyor işte.
Haliç'ten çıkış...
      Okurumuz
Akif Kökçe Galata Köprüsünü onarılıp açılacağından umudu kesmiş. Başka bir öneride bulunuyor:
     Â
- Fatih Sultan Mehmet'in yolunu izlesinler. Kasımpaşa'dan Dolmabahçe'ye yağlı kalaslar döşeyip Haliç'te mahsur kalan gemileri bu yolla Dolmabahçe'ye indirsinler...Enflasyon geyiği
      Enflasyonu iç borçların, hazine yağmasının, kötü yönetimin vs. azdırdığı yolundaki tahminler fos çıktı. Son keşiflere göre enflasyonu azdıran etkenlerden biri yeşil bibere olan aşırı talep, diğeri işçilerin aşırı ücret hevesi imiş... O yüzden Merkez Bankası, IMF Türkiye Masası Şefi
Cottarelli'nin getirdiği, Finlandiya'daki ilkokullarda dağıtılan broşürleri Türkçe'ye çevirip okullara dağıtacakmış...
      Haber dünkü Milliyet'te yer aldı. Öyle anlaşılıyor ki, bundan sonra ilkokul kitaplarında yer alan ve hemen hepimizin kafasına kazınmış,
"Koş Ali koş", "Baba bana top al", "Al oğlum bu top", "Yaşa baba yaşa" türünden klişe cümlelerin yerini enflasyonla mücadeleyi anlatan, özendiren cümleler alacak. Peki bunlar nasıl cümleler olacak veya olabilir? Açık Pencere
"Enflasyonla Mücadele Masası" Şefi Fahrettin Fidanelli hemen masasına oturuyor, ilk batında aklına gelen yeni klişe diyalogları sıralıyor:
      - Baba bana şeker al.
      - Almam Yavuzcan almam.
      - Neden baba neden?
      - Enflasyonla mücadele ediyorum da ondan.
      - İsterim de isterim. Al da al.
      - Peki o zaman! Al sana Yavuzcan al...
      - Vurma baba vurma... Acı bana acı!
      ***
      - Patron bana zam yap.
      - Yapmam Mehmet yapmam.
      - Neden patron neden?
      - Enflasyon azar Mehmet, enflasyon.
      - Sen, benim ürettiğim mallara zam üstüne zam yapıp duruyorsun ama patron.
      - Komünistlik yapma Memet, komünistlik yapma!
      - O zaman ben de grev yaparım, grev yaparım!
      - Finlandiya mı ulan burası Finlandiya mı?
      - Yaparım da yaparım. Hakkımı söke söke alırım.
      - Ben de güvenlik güçlerine telefonu açarım...
      - Vurma memur bey vurma.
      - Konuşma lan konuşma. Devletin polisine karşı gelme.
      - Ah kafam ah! Ah gözüm ah!
      - Enflasyon canavarını azdırmaya topluca kalkışmak ha? Oh olsun sana oh!
      - Of anam of, Of anam of...
     ÂNOT: Enflasyonun suçunu emekçilerin üstüne yıkıp bunu emekçi çocuklarına ders olarak okutma fikrinden dolayı Carlo Cotarelli ve Türk yetkililerini ayrıca kutluyoruz...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr