Amerikan Hastanesi hekimlerinden "Amacımız tedavi için Türkiye’den Amerika’ya giden hasta sayısını azaltmak" sözünü duymak hoş oluyor... Amerikan Hastanesi Genel Müdürü George Rountree’nin düzenlediği hekim - gazeteci buluşmasında iddialı sözler duyuyoruz. Prof. Aydın Aytaç’tan çocuk uzmanı Dr. Gülnihal Şarman’a, alanlarında uzman değerli hekimler inandırıcı örneklerle Amerikan standartlarını yakaladıklarını, Amerika’daki bir hastaneden eksik yanlarının kalmadığını anlatıyorlar. Adı hala "Amerikan" olmakla birlikte bu ünlü hastane bilindiği gibi artık Koç Vakfı’na ait...
Hastanenin yeni açılan Toplantı Merkezi’ni geziyoruz...
Yaklaşık 15 milyon dolar yatırımla inşa edilen merkez, elektroniğin bütün imkanlarını tıp ve bilim adamlarının hizmetine sunuyor... Hekimler bu merkezde, ABD’nin ünlü hastanelerindeki meslektaşlarıyla görüntülü temas sağlıyor, her türlü ortak konferans ve konsültasyonu gerçekleştirebiliyor.
Merkezin finansmanı Koç ailesi tarafından sağlanmış... Salonlardan birine Dr. Gürbüz Barlas’ın adı verilmiş... Yaklaşık 40 yıldır Amerikan Hastanesi’nde hastalara hizmet veren Dr. Gürbüz Barlas, sağlığında adının ölümsüzleştiğini görmeyi hak eden değerde bir tıp adamı... Bu hakkı teslim edenleri kutluyoruz... Davetten mutlu ayrılıyoruz...
Öğretmen bir öğrenciyi adı ve soyadıyla çağırıyorsa bir sorun var demektir.
Köşkteki AB zirvesi bittikten hemen sonra Karen Fogg’u arayan AB Dönem Başkanı Jose Marie Aznar, merakla sormuş:
- Çabuk söyle, n’oldu?
Fogg :
- N’olucak, demiş; Bahçeli, her zamanki gibi, Apo’nun idamında ısrar etti.
Anzar, telefonun öbür ucunda sevinçle çığlığı basmış:
- Oh be!... Biz de zaten Türkiye’yi idam etmek için bahane arıyorduk!
Başbakan’ın sağ kolu Hüsamettin Özkan, Başbakan’la görüşebiliyor mu? Görüşüyormuş... Ama bakın nasıl... DSP’li bir bakan anlatıyor:
- Hüsamettin Bey Genel Başkanımızla görüşmek istediğinde, Başbakanımızın Özel Kalem Müdürü Zeynel Bey’e telefon ediyor. Zeynel Bey Oran’ı arıyor, telefona genellikle Rahşan Hanım çıkıyor, ona "Sayın Başbakanımla görüşebilir miyim", diyor. Genel Başkanımız telefonu alınca da kendisi aradan çekiliyor, Başbakan’la yardımcısını baş başa bırakıyor...
Şu devletin nasıl yönetildiğine bir bakar mısınız...
Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer 2000 yılında, henüz Anayasa Mahkemesi Başkanıyken siyasetçileri uyarmıştı:
- İdam cezasını şimdi kaldırın vakit ilerledikçe bu yönde karar almak daha zor olacak...
Ancak eyyamcı siyasetçiler (bugünkü iktidar) sorunu o zaman halının altında süpürdü. Bugünlere gelindi. Artık sorun idamı kaldırıp kaldırmamak değil.. Apo’yu asıp asmamak... Sorun uluslararası boyuta tırmandı...
Kaçış da yok.. Eğer müzakerelerin başlamasını istiyorsak idamı kaldıracağız... AB konusunun en yakın takipçisi Gündüz Aktan, Ankara’da Avrupalı büyükelçilerle yaptığı görüşmelerden edindiği izlenimlere dayanarak:
- Kürtçe yayın ve eğitim gibi konuların çözümü müzakerelerin başlamasından sonraya ertelenebilir, diyor, ancak müzakerelerin başlaması için idam konusunun çözüme bağlanması ve bu yılın sonuna kadar Kıbrıs konusunda en azından çözüm ilkelerini kapsayan bir doküman hazırlanması şart...
Başbakan evden çıkamayacak kadar hasta... Yardımcıları aralarında anlaşacak yerde gazete sütunlarında "Üç defa düşün - 5 defa düşün" atışması yapıyor. Muhalefet durumdan istismar çıkartma hevesinde. Ekonomi bitmiş... "Başsız" Türkiye en kritik kararlarla karşı karşıya... Ve kimileri hala geleceği kurtarmanın değil ucuz kahramanlıkla "cahil kitle" yi uyutmanın hesabında.
İzmir Çiğli’de düşen F - 16 uçağının pilotu Üsteğmen Oğuz Yenen paraşütle atlamayıp uçağını kurtarmaya çalıştığı için dünkü gazetelerde övülüyordu. İnsanın uçaktan değerli olduğunu bakalım ne zaman anlayacağız?