Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       1998 yılının 18 Kasım günü... TBMM'de terörle ilgili gelişmeler görüşülüyor... Apo İtalya'da göz hapsinde... Kürsüde CHP milletvekili Altan Öymen konuşuyor. Zabıtlardan okuyalım:
       - İtalya'nın terör örgütünün başını iade etmesi konusunda bir genel iddialar var, bir de "Türkiye'de idam cezası var, idam cezası olan yere biz herhangi bir kimseyi iade edemeyiz" gerekçesi var. Bu, Fransa'da da başımıza geldi. Alaaddin Çakıcı hadisesi sırasında "İdam cezasıyla yargılanacak; idam cezası olduğu için biz bunu Türkiye'ye gönderemeyiz" tezi orada da güncelliğini koruyor.
       Buna karşın, aslında Meclisimizde öteden beri idam cezasının kaldırılması yolunda teklifler var. Geçen dönemde DYP'li arkadaşlarımız dahil - mesela Coşkun Kırca'nın teklifi, mesela Münif İslamoğlu'nun teklifi - idam cezasının kaldırılması gerektiğini çeşitli şekillerde öngören teklifler Meclis Başkanlığına verilmiştir. Aşağı yukarı her partiden bu teklifler var.
       Bu yasama döneminde de Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın verdiği kanun teklifi var. Bunlar tabii, bir inanışın sonucu... İdam cezasının Avrupa'nın hemen her ülkesinde ve daha birçok ülkede olduğu gibi kaldırılması gerekir tezi artık dünyada çok yaygınlaşmıştır. Türkiye'de de yaygınlaşmıştır; bunu biz kanun teklifi olarak Meclis'e vermiş bulunmaktayız. Hükümet de bu konuda aynı şekilde düşündüğünü daha önce belli etmişti. Hele bu son hadise üzerine Adalet Bakanı'nın beyanları oldu. Adalet Bakanı bir kanun tasarısı hazırladı. Bu kanun tasarısı Bakanlar Kurulu'na geldi ama Bakanlar Kurulu'ndan çıkmadı. Bugün de Sayın Başbakanın konuşmasında bu konuda açık bir nokta göremedim. Yani bundan vaz mı geçildi, yoksa "Acaba biz bunu getirirsek Meclis'te reddedilir" diye mi düşünüyor?
       ***
       Konuşma böyle devam ediyor... İdam cezasının kaldırılması o gün gündemde... Uygun da bir zemin var. Ama Yılmaz - Ecevit ikilisinde hareket yok. Her zaman olduğu gibi sorunları askıda bırakmak liderlerin işine geliyor. Ve o sorun dönüp dolaşıp karşılarına ağırlaşarak çıkıyor. Günü kurtarma politikasının doğal sonucu...

Deprem Amca...

       Prof. Ahmet Mete Işıkara dün Barış Manço'nun eşi Lale Manço'nun girişimiyle Anne Çocuk Sağlığı Vakfı tarafından bastırılan "Depreme Barış ile Hazırlanıyoruz" başlıklı kitapçığın tanıtım toplantısındaydı... Arkadaşımızın:
     Â- PeÅŸinizde bir gazeteci ordusuyla geziyorsunuz. 17 AÄŸustos öncesi böyle miydi manzara?..
       sorusuna bakınız nasıl cevap verdi:
       - 1990'da Kocaeli'de "deprem" konulu bir paneldeydik. Ticaret Odası'ndaki o toplantıda depreme nasıl hazırlanılır, onu anlatacaktım. Kaç kişi vardı salonda, biliyor musunuz?.. 5 kişi!.. Geçenlerde bir panel için yine Kocaeli'deydik. Bu defa salon lebalep doldu..
       ***
       Magazinle ilgilendiğimizin onda biri kadar bilimle ilgilenseydik... Bugün durum böyle mi olurdu?..

Tembel

       Balkan ülkelerine yaptığı geziden dönen bir meslektaşımız beraberinde bir küçük fıkra getirdi:
       Bölgede yaşayan halkların en tembeli Karadağlılar bilinirmiş...
       Kendileri de tembelliklerini kabul ederlermiş zaten.
       Karadağlılar yataklarının başucunda mutlaka bir sandalye bulundururlarmış. Neden mi?.. Uyandıktan sonra istirahat edebilsinler diye...

     ÂCihan Demirci’den LAFORÄ°ZMA
       Fenerbahçe'den Zeman da istifa etti... Be ey siyasetçi; şu toplumdaki istifa özlemini hep Fenerbahçe mi giderecek?..
      Cihan Demirci

Lozan ve bugün

       Profesör Baskın Oran dostumuz bir not göndermiş.. Diyor ki:
       ...Türkiye'de konular öyle saptırılıyor ki, hüzün duymamak elde değil...
       Örneğin "Kürtçe Radyo - TV olur mu, olmaz mı?" diye bir tartışma olamaz. Çünkü Lozan bunu kesin bir şekilde halletmiş...
       Madde 39 / 4:
     Â"Herhangi bir Türk uyruÄŸunun, gerek özel, gerekse ticaret iliÅŸkilerinde din, basın ya da her çeÅŸit yayın konularıyla açık toplantılarda dilediÄŸi bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır."
       Bu madde Türk delegasyonunun tasarımında da aynen var. Yani biz teklif etmişiz aynı zamanda...
       Yukarıdaki madde hükmü hem lafzen, hem yorumla her türlü yayın faaliyetini kapsar ama hiçbir zaman uygulanmadı. Lazların çıkardığı Ogni'yi bile kapattılar. Oysa bu maddeye göre Türkiye'de Türk uyruğu olmak şartıyla herkes Çince bile yayın yapabilir.
       Lozan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu antlaşmasıdır. Biz kurucu anlaşmayı bile bilmiyor ve uygulamıyoruz. Ondan sonra sıkışınca Lozan destanları okumakta üstümüze yok...
       ***
       Profesör Baskın Oran'a eklenecek ne mi kaldı?.. Şu... Apo'yu asıp asmamak ana sorun değildir. Ana mesele terörün yeniden alevlenmesini ve yeni Apo'ların ortaya çıkmasını önlemek için çağa ve hukuka uygun, ulusal politikalar saptamaktır. Sizin etnik ve siyasal konularda inandırıcı politikalarınız olursa başkalarının politikaları peşinde sürüklenmezsiniz. Meseleyi siz çözemezseniz başkalarının çözümlerine mahkum olursunuz. Bunu öğrenmenin zamanıdır artık...



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr