Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Kuruluşu Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzanan Camialtı ve Haliç tersaneleri kapanıyor... Özelleştirme Yüksek Kurulu, bu tersanelerde çalışan işçilerin tazminatlarının ödenerek işlerine son verilmesi kararı aldı... Rivayet o ki... Haliç Tersanesi'nde küçük bir gemi bakım onarım ünitesi kalacak, Camialtı'nın bulunduğu alana ise yeni bir "Polis Koleji" inşa edilecek.
       Gelişmelerle ilgili olarak İstanbul üzerine "proje"leri olan insanlara danıştık... Fikirlerini aldık... Birlikte okuyalım:
     ÂBahattin Yücel (Eski TÃœRSAB BaÅŸkanı): Camialtı tersanesi Osmanlı döneminden kalma ilk ve tek tersane... O açıdan tarihi önemi var. Ayrıca ÅŸu aralar malum Yunanistan ile iliÅŸkilerde geliÅŸme yaÅŸanıyor. Camialtı tersanesi bu açıdan da ilginç bir geçmiÅŸe sahip... O bölgede yerleÅŸik Rumların kökeni, Osmanlı döneminde Sakız Adası'ndan "forsa" olarak getirilip tersanede çalıştırılan Rumlara kadar uzanır. Bence tersanelerin bu tarafını vurgulayan, deniz ve deniz turizmiyle ilgili bir yapılanmaya gidilmesi ya da yine bu yönü öne çıkaran bir müze olarak deÄŸerlendirilmesi çok hoÅŸ olur... Hatta buna bir de modern sanat müzesi eklenebilir, ki, geçmiÅŸle bugüne baÄŸdaÅŸtıran ve Haliç'i tümüyle kurtaracak bir projenin ilk adımı olur bu...
     ÂNurettin Sözen: "Dünya kenti" Ä°stanbul'un hala adına yaraşır bir modern sanat müzesi yok... Konuya yakın insanlar bunu gerçekleÅŸtirmek için bir tarihi bina arayıp duruyorlar yıllardır. Burası fevkalade güzel olur. "Polis Koleji" kurmak için Hazine'nin elinde arazi mi yok?..
     ÂBesim Tibuk (Ä°ÅŸadamı): Haliç kıyılarının tümüyle halka açılması lazım. Söz konusu alan da o çerçevede halka açık park haline getirilebilir. İçindeki ucube hangarlar yıkılır, yeÅŸillendirilip gezinti alanı yapılır. Rıhtımında kayıkların dolaÅŸabileceÄŸi, kahvehane, pastane, lokantalarla bezenmiÅŸ ferah bir alan yaratılır. Camialtı'nın "havuz" bölümünü muhafaza etmekte fayda var... Hatta bu bölüme bir "sanat müzesi" yapılabilir.
     ÂAfife Batur: (Mimarlar Odası Ä°stanbul BaÅŸkanı) Ticari amaçlı olmayan bir eÄŸitim kurumuna tahsis edilmesi mümkün olabilir. Bir sanayi müzesi veya bir konser salonu olarak deÄŸerlendirilmesi de mümkün olabilir.

Akbulut sansürü

       TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut, geçen Temmuz ayında, aralarında bizim de bulunduğumuz dört gazeteciye "Basın Özgürlüğü" ödülünü verirken genel anlamda basın özgürlüğüne değinen bir de konuşma yapmış, Dolmabahçe Sarayı'nın bahçesini dolduran seçkin konuklardan büyük alkış almıştı. O gün o güzel lafları söyleyen Sayın Akbulut bugün karşımıza "sansürcü" olarak çıkıyor. Akbulut, "kıyak emeklilik" yasasını eleştiren bazı meslektaşlarımızın yazılarını Meclis Basın Bülteni'nden çıkararak bu meslektaşlarımıza adeta, "Siz bizim aleyhimizde yazarsanız, biz de sizi bu şekilde sansür ederiz" mesajı veriyor.
       Olayın bir başka ilginç yönü de, bu uygulamaya birkaçı dışında hiçbir milletvekilinin itiraz etmemesi... "Siz kim oluyorsunuz da bizim hangi yazarı okuyup okuyamayacağımıza kendi başınıza karar veriyorsunuz" diye tepki göstermemesi... Ayrıca kimi yazarların Meclis Basın Bülteni'ne alınmaması kime ceza?.. Yazarlara mı?.. Onların yazısını okumaktan mahrum kalan milletvekillerine mi?.. Geçen Temmuz ayında Dolmabahçe Sarayında o güzel konuşmayı yapan Meclis Başkanı'nın şapkayı önüne koyup verdiği kararı yeniden düşünmesi gerekiyor...

Trende yanlışlık

       İkinci Dünya Savaşı günleri... Alman cephesinde çarpışan bir Amerikalı asker terhis olmuş. Trenle Londra'ya dönüyor. Oradan da ülkesine gidecek. Ancak trende yer bulamamış. Vagon vagon dolaşırken bir İngiliz hanımın yanındaki koltuğu işaret ediyor:
       - Acaba şuraya oturabilir miyim?
     Â- Siz Amerikalılar çok kabasınız, diyor kadın, görmüyor musunuz orada köpeÄŸim Fifi oturuyor...
       Asker biraz dolaşıyor. Bakıyor hiç yer yok. Dönüp geliyor:
       - Acaba şuraya oturmam mümkün mü?
     Â- Siz yalnız kaba deÄŸil aynı zamanda çok sıkıcısınız, diye askeri aÅŸağılıyor kadın. Asker de köpeÄŸin üzerine eÄŸiliyor, tek eliyle karnından yakaladığı gibi camdan dışarı fırlatıyor. Kadın çığlık çığlığa karşı koltukta oturan Ä°ngiliz asılzadesinden yardım istiyor. Asilzade Amerikalı askere dönüyor:
     Â- Siz Amerikalılar zaten herÅŸeyi yanlış yaparsınız, diyor, çatal ve bıçağı yanlış elle tutarsınız, otomobili yanlış taraftan sürersiniz. Bu defa da yanlış hayvanı attınız camdan...

Valim büküldü

       Düzce'nin il olması için düzenlenen törende.. Sayın Valim iki büklüm olmuş Sayın Başbakanımın elini öpüyor. Sayın Valim o ilde devletin en yüksek temsilcisi... Başbakan ile aralarında bir Tanrı - Kul veya Şeyh - Mürid ilişkisi yok. Ona kanunlarla bağlı. Kanunlarda Valim iki büklüm olup Başbakanın elini öper diye kayıt yok. Öperse ne olur? Düzcelilerin gözünde başka bir kimliğe bürünür. Vatandaş:
     Â- Bizim vali yaÄŸcının teki, diye düşünür...
       Valim polis ve diğer birimler üzerinde otorite kurmakta zorlanır. Çoluk çocuğa, gençlere, diğer devlet görevlilerine iyi örnek olması gerekirken kötü örnek olur. Sayın Başbakanıma gelince... O da elini öptürerek kötü örnek oluyor. Bayramda babası yaşında adamlara elini öptüren Erbakan'dan bir farkı kalmıyor.

Kasap Niyazi

       ATV Spor Servisi Şefi Faik Çetiner pazar akşamları Bizim Stadyum adlı geniş katılımlı bir açık oturum yapıyor... Tartışmalar sırasında o anda orada bulunmayan birinin adı geçerse tabii onun söz hakkı doğuyor. Dışardan her arayan bağlanmıyor tabii. Sadece söz hakkı doğanlar bağlanıyor.
       Son programda İhsan Kalkavan konuşurken:
     Â- Kasap Niyazi adaylığını koysa seçilir, diye bir söz sarfediyor.
       Demek istediği, "Her kim adaylığını koysa seçilir..."
     Â
Ve birkaç dakika sonra Faik Çetiner'e stüdyodan bir not:
     Â- BeÅŸiktaÅŸ'tan Kasap Niyazi arıyor, söz hakkı doÄŸmuÅŸ onu kullanacakmış...
       Bu uyanık kasaba söz hakkı kullandırılmıyor.


Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr