Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Tefeci Nesim Malki'yi öldürtmeye azmettirmekten İş Bankası'nı dolandırmaya dek pek çok suçtan sanık "Zeytin Kralı" Erol Evcil'in avukatları, Bursa Emniyet Müdürlüğü'nün önünde gazetecilere açıklama yapıyorlar:
     Â- Sayın Evcil'den "susma hakkı"nı kullanmasını isteyeceÄŸiz.
       Bu konuşmadan bir gün sonra televizyonlarda şu haber izleniyor:
     Â"Erol Evcil "susma hakkı"nı kullandığı için pek çok olay henüz aydınlığa kavuÅŸamadı....
     Â
Böylece ülkemizde gözaltına alınan insanlar için "susma hakkı" diye bir hakkın mevcut olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Diğer vatandaşlar ve özellikle gençler mazoşist olduklarından bu hakkı kullanmıyorlar... Onlar hangi hakları mı kullanıyorlar? Örneğin:
     ÂKendini falakaya çektirme hakkı, elektrik verilmesini isteme hakkı, tırnak söktürme hakkı, ana - avrat sövdürme hakkı, soÄŸuk suyla ıslatılma hakkı, kendini pencereden attırma hakkı... vs...
       Evet gençler... Bir de susma hakkını deneseniz...

Üç maymunlar...

       Bursa'nın yeni Emniyet Müdürü Aydın Genç, Erol Evcil'in bir yıldır Bursa'da saklandığını açıkladı. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Aydın Genç'i destekleyen bir demeç verdi:
     Â- Sanırım vali ve emniyet müdürünü görevden almaktaki ısrarım anlaşılmıştır...
     Â
Bakan Tantan, Erol Evcil'i eski Bursa Valisi Orhan Taşanlar ve eski Emniyet Müdürü Kemal Bayrak'ın bilerek yakalamadığını ancak bu kadar açık anlatabilirdi.
       Pekiii... Orhan Taşanlar'ı Ankara Emniyet Müdürlüğü'nden İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne, oradan da Bursa Valiliği'ne atayan ve son yıllarda sürekli ödüllendirenler Tantan'ın gördüğünü neden göremediler? Memur sicili tutmakta çok titiz olan devlet nasıl oldu da Taşanlar'a hep iyi sicil verdi. Yoksa... Orhan Bey, Erol Evcil'i nasıl görmezden geldiyse tepedekiler de Orhan Bey'in icraatını öylesine görmezden mi geldi?
       Bir çıkar ortaklığı mı vardı? Cumhuriyetin 76'ıncı yılında aklımızı kurcalayan sorulara bakın...

       Türkiye'yi Cumhuriyet'le yaşıt kişiler idare ediyor ama törenlerin iptalinden anlaşıldığı kadarıyla hiçbiri Cumhuriyetle aynı olgunluğa sahip değil...

Iskalanan Bayram

       Cumhuriyet Bayramı neden törensiz geçiştirildi? Öne sürülen sebepler muhtelif... Eğlence ve şenliklerle deprem bölgesindeki halkı rencide etmemek... Masraftan tasarruf etmek... vs...
       Hiçbiri inandırıcı gelmedi bize.
       Hiçbiri Cumhuriyet'e inanmış halkın içine sinmedi.
       Resmi geçitlerin yapılmaması anlaşılabilir. Ama dünkü günde askeri bandolar kent meydanlarında marşlar çalabilir... Büyük kentlerde klasik konserler düzenlenebilir... Okullarda törenler düzenlenebilir. Benzer etkinliklerle masrafsız ve eğlencesiz bayram coşkusu halka yaşatılabilirdi. Kaldı ki bir Cumhuriyet Bayramı eğlencesi de insanın kendinden geçmesi anlamına gelmez... Unutturulmak istenen bir zaferi canlandırmak, coşkuyu ve gururu büyüterek paylaşmak anlamına gelir. Bundan deprem yöresindeki insanlar rencide olmaz, memnun olurdu. Kaldı ki o bölgelerde de pekala bandolar gündüz marşlar çalabilir, gece fener alayları düzenlenebilir, çocuklar eğlenir, halkın kederi biraz olsun unutturulurdu.
       Masrafa gelince... Bütçesinin yarısından çoğunu borç faizlerine harcayan bir ülke Cumhuriyet Bayramı töreninden tasarruf etse ne olur, etmese ne olur?
       Yanlış bir iş yapıldı... Cumhuriyet coşkusundan rahatsız olan ve bayramı unutturmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüldü.
       İzmir'e bağlı Tire'den bir öğretmen telefonda:
     Â- Her yıl öğrencileri stada götürürdük, diyor, bu yıl törenler iptal edilince stada götürmedik. Ama onun yerine bir tören konulmadı. Okulda tören yapılmadı. Bütün taÅŸra okullarında aynı ÅŸey oldu. Öğrenciler bayramı ıskaladı.
       Bu arada Taksim Anıtı önünde düzenlenen tören de genel laubaliliğe uygun geçti. Kimi kuruluşlar çelenk koymaya isim isim çağrılırken siyasi partilerin ve sendikaların adı okunmadı. CHP İstanbul İl Başkanlığı ilk kez böyle bir durumla karşılaşıldığını belirterek durumu protesto etti.
       Bayramı bu şekle dönüştürenleri de biz protesto ediyoruz...

Tesadüften kaçılmaz!

     ÂFehriye Erdal tesadüfen yakalanmış...
       Yöneticiler en azından faili meçhuller için dürüst olup;
     Â- Bu olayın failleri er geç bir tesadüf olacak ve yakalanacaktır. Tesadüflerden kimse kaçamaz,
       falan deseler...

Demokraasi...

       Türkiye'de ilk nüfus sayımı 28 ekim 1927 günü, Cumhuriyetin 4'üncü yılında yapılmış... Nüfusun 12 milyon olduğu saptanmış. Okuma yazma bilenlerin sayısının 1 milyon, yani nüfusun yüzde 8'i oranında olduğu görülmüş. Bir okuma yazma seferberliği başlatılmış. Şehirlerde ve köylerde millet mektepleri açılmış. Bu mekteplerde okuma yazmadan başka sağlık, matematik, yurtbilgisi dersleri de verilirmiş. Rahmetli Fakir Baykurt'un konuyla ilgili bir yazısında şu cümleler çarpıcı geldi bize:
     Â- Yurtbilgisi derslerinde yurttaÅŸların devlete karşı ödevleri yanında "devletin yurttaÅŸlara karşı ödevleri"de öğretilirdi. Bugün ikincisi öğretilmiyor.
       Neden? Çünkü bugün demokrasi var!


Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr