Başında bulunduğu partiye kayıt dışı bağış aldığı için Almanya eski Başbakanı
Helmut Kohl'ün siyasi hayatı söndü. Bizde de böyle şeyler oluyor. Hatta katmerlisi oluyor. Ama bizim liderlere birşey olmuyor.
      Almanya ile aramızdaki fark mı?..
      Galiba şu tek cümlelik haberde gizli...
     Â
"Kohl skandalı üzerine CDU'nun oyu yüzde 41'den yüzde 29'a indi"      Skandal üzerine yapılan kamuoyu yoklaması bu sonucu vermiş.
      Seçmen yargı mekanizması yanında kendisine de bazı görevler düştüğünün bilincinde...
Kohl'e ve partisine oy verdiği için suça ortak olduğunu düşünüyor. Desteğini geri çekerek hem partiyi cezalandırıyor hem kendini temizliyor. Alman seçmeni, eğer çocuk ve torunlarının temiz bir toplumda yaşamasını istiyorsa böyle davranmaya kendini mecbur hissediyor. Böyle davranmazsa yolsuzluk ve usulsüzlük yapana
"Aferin oğlum Memet, sen bu yolda devam et" mesajı vereceğini biliyor...
      Her fırsatta TBMM'yi, milletvekillerini, hükümeti suçlamak bizde alışkanlık haline geldi. Peki seçmen onları ne kadar denetliyor? Onlar yolsuzluk ve usulsüzlük yaparken seçmenden ne kadar çekiniyor?
      Esas üzerinde durulması gereken bu... Kızı kendi haline bırakırsanız ya davulcuya varır ya zurnacıya.. Siyasetçiyi kendi haline bırakırsanız ya kendine hizmet eder ya zengine... Daha öğrenemedik mi?
      ***
     Â
Dostun senin gereksinimini karşılamak içindir, anlamsız boÅŸluÄŸunu doldurmak için deÄŸil; bırak en iyi neyin varsa dostunun olsun.     Â
Halil Cibran      ***
Gel de tüttür...
      Kanada Hükümeti halkı sigaraya karşı uyarmak için çarpıcı bir proje geliştiriyor. Bu proje uyarınca sigara paketlerinin üzerine sigaradan mütevellit organ tahribatını gösteren resimler konulacak. Mesela kanserli akciğer veya gırtlak resimleri basılacak sigara paketleri üzerine. Sigara firmaları bu projeye karşı çıkıyormuş. Ancak Kanada yetkilileri de projeyi uygulamakta kararlı görünüyor. İlginç bir girişim...
TRT'de sendika...
     Â
"TRT, halkın haber alma ve bilgi edinme özgürlüğü için kurduğu, bu coğrafyadaki herkesin, her rengin, her kesimin eşit hak sahibi olduğu bir büyük ortaklık... Biz bunun bilincindeyiz. Ama biz halka uzak düştük... Derdine, sevincine, kederine, neşesine yabancı kaldık, bunun da bilincindeyiz..."      Okuduğunuz satırlar, şu aralar TRT içinde elden ele dolaşan bir bildirinin giriş paragrafından alınma... TRT yapımcıları ve habercileri, altlarında imzalarının yer aldığı bu bildiriyle
"sendika kurma" girişimini başlattıklarını duyuruyorlar... Ve diyorlar ki:
     Â
"Özerk TRT için, gerçek yayıncılık için, TRT'yi ikinci sınıf yayıncılığa zorlayan yasadışı siyasi baskılara karşı durabilmek için; halkı duymak, ona tercüman olmak için sendika kuruyoruz. Tüm kamusal zenginliklerimiz gibi TRT'nin de içine düşürüldüğü hantal yapıdan kurtulması, bunun için de yeniden yapılanması gerekiyor..."      TRT çalışanları bu çerçevede 22 ocak günü Türk İş Genel Merkezi'nde buluştular... Sendika için
"start" niteliğindeki bu toplantıda aynı zamanda özerk ve demokratik bir TRT'nin nasıl gerçekleşeceği de tartışıldı.. İlginç olan... TRT üst yönetiminin de bu girişime, henüz belli bir mesafede durmakla birlikte, pek de soğuk bakmadığı yolunda duyumların gelmesi... Karşılıklı fikir alışverişleri sürüyor, sendikal çalışmayı başlatan ekibe bir de oda tahsis ediliyormuş...
      TRT'yi, tüm TV kanallarına örnek olacak nitelikli bir çizgiye götürme yönünde bir ilk adım olması dileğiyle...
Kaşkolun ünvanı
      Üniversitelere okumak için giden var... Hava atmak için giden var. Bu havalı hanım öğrencilerden biri kantinde arkadaşından koşkolunu isterken
"KaÅŸkolumu ver" demiyormuÅŸ. Ya ne mi diyormuÅŸ:
     Â
- Bana şu Burberrys'imi verir misin?      ***
     Â
Karneler alındı... Davos Ä°lköğretim Okulu öğrencilerinden Bülent Ecevit liberalizm sınıfını "pekiyi" ile geçti!..     Â
Cihan Demirci      ***
`Dürüst'e sorular
      Vatandaş kimini
"Baba" olarak kabul etmiÅŸ, kimini
"Ana", kimini de
"Hoca..." Bülent Ecevit'in vatandaş nezdinde en kabul görmüş özelliği ise
"dürüstlüğü..." Çünkü yanındakilerin çalıp - çırpmalarına, yemelerine göz yumsa da kendisi asla çalmıyor, yemiyor. Bu açıdan gerçekten
"dürüst..."
      "Dürüst" lider
Bülent Bey, Dünya Ekonomik Forumu toplantılarına katılmak üzere gittiği Davos'ta yabancı yatırımcı ve gazetecilerin de katıldığı Türk gecesinde konuşurken lafı 1980'de
Turgut Özal'ın aldığı ekonomik önlemlere getiriyor ve aynen şunları söylüyor:
     Â
- 1980'lerde ekonomide atılan adımlar gerçekten muhteşem sonuçlar vermiştir...      "Halkçı Ecevit"in
"Zenginsever" Özal'la aynı çizgiye gelmesindeki hüznü bir yana bırakalım ve yüksek müsadeleriyle kendisine birkaç soru yöneltelim:
      * O ekonomik önlemler muhteşemdi de bu düşüncenizi bugüne kadar niçin hiç dile getirmediniz, Davos'a bıraktınız?
      * 1980'den bu yana birçok seçime katıldınız. Niçin bunların hiçbirinde bu düşüncenizi, sizi dinlemeye gelen, çoğu yoksullardan oluşan vatandaşlara açıklamadınız? Açıklamamak bir yana,
Özal'ı ve onun ekonomik politikalarını eleştiren konuşmalar yaptınız?
      * Türkiye'de öyle, Davos'ta böyle konuşmanızın ya da Davos'ta hidayete ermenizin (!) sebebi, buradaki seçmenlerinizin gariban, yoksul, ezilen, sömürülen, oradaki seçmenlerinizin (!) varsıl, ezen, sömüren kişiler olması olabilir mi? Sebep bu değilse nedir?
      * Türkiye'de yoksullardan yana nutuklar atıp Davos'ta varsıllara,
"Siz o laflarıma bakmayın, ben aslında sizden yanayım" anlamına gelecek konuşma yapmak
"dürüstlük"le ne ölçüde bağdaşır?
     Â
"Dürüst adam"ın bu sorulara vereceği
"doğru - dürüst" yanıtlar var mıdır?
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr