Bin küsur aday... İçlerinde kimlerin olduğunu merak ediyorsanız buyurun...
Eski Van Valisi Abdülkadir Sarı, eski Mersin Valisi Şenol Engin, eski Şırnak Valisi Kamil Acun, eski Almanya Başbakanı Helmut Kohl’ün dünürü Kemal Sözen, eski Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörü Ramazan Özen, eski Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Ahmet Tuna Taner, eski Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna, eski Özelleştirme İdaresi Başkanı Can Yeşilada, MHP’nin ideologlarından "Kurt Karaca" müsteşar adıyla kitaplar yazan Prof. Tevfik Fikret Eren, eski DGM Savcısı Talat Şalk, Yaşar Holding’den Mustafa Selim Yaşar, Malatyaspor Başkanı Hikmet Tanrıverdi, eski Türkiye İhracatçılar Birliği Başkanı Okan Oğuz, Kızılay Genel Başkan Vekili Fadıl Ünver, işadamı Orhan Keçeli, gazeteci Erol Yaraş, eski Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Özcan Tekiner...
Ve çeşitli üniversitelerden prof.’lar; Halil Baş, Kamil Güleç, Mehmet Erdal, Hasan Aslan, Abdülkadir Sezgin...
Görüldüğü gibi DYP’nin adayları da bir hayli "ağır" isimden oluşuyor... Özer - Tansu Çiller "Çift seçici"sine de kolaylıklar diliyoruz.
İyi bir yönetici, sıradan insanları sıra dışı şeyler yapar hale getirir.
Siyasi partilerin koridorlarında, kapılarında, odalarında müthiş bir kulis sürüyor. Aday adayları parti binalarını doldurmuş, "tek seçici"ye yani "Lider"e nüfuz etmeye çalışıyor... Eş, dost, tanıdık devrede... Kulis mahareti, torpil gücü hatta ufaktan rüşvet, avanta teklifleri...
Halkça seçilerek değil, bu şekilde liderin önünde eğilerek, aşağılanarak Meclis’e giren milletvekilinde onur mu kalır? Bu adam halka ve ülkeye "milletin vekili" sıfatıyla hizmet edebilir mi?
Yoksa liderin ayakçısı mı olur?
CHP Aydın milletvekili adayı mimar Cem Cemil Öztürk, tanıtım toplantısında seçmenlerine "Katırınız olmaya adayım binin sırtıma" demiş...
4 Kasıma kadar binin, sonra kimin kime bineceği belli...
Seçim ve siyasi partiler yasası değişmeden Türkiye’de demokrasinin varlığından söz edilemez...
Bu iki yasa mutlaka değişmelidir...
Derken seçim patlak verdi. Yasalar değişemedi.
Siyasi partiler "Ne yapalım yasaları değiştirmeye vakit kalmadı" mazeretinin ardına sığınıp eski tas eski hamam durumu idare ediyorlar.
Lider Ankara’da oturmuş... Milletvekili listesini birkaç mutemet adamıyla birlikte kafadan yapıyor.
Listeler adayların bilgisi, kültürü, donanımı, niteliği değil, lidere bağlılığı ve söz dinlerliği ön plana alınarak yapılıyor...
11 Eylül’de bu listeler kamuoyuna açıklanacak...
Seçmenler de 3 Kasım’da gidip liderin seçtiği isimleri onaylayacak.
Sonra bunun adı "seçim", sistemin adı da "demokrasi" olacak...
İlginç olan, normal zamanda "sistem değişsin" diye bastıran aydınların seçim sürecine girildikten sonra sesini kesmiş olması...
Yasalar değişmese de uygulama daha demokratik olabilirdi...
Örneğin üniversiteler, sendikalar, barolar, meslek odaları yapacakları açıklamalarla, yayınlayacakları bildirilerle partileri ön seçime davet edebilirlerdi.
Kimseden gık çıkmadı...
CHP sadece 11, DYP 28 ilde önseçim, diğer illerde merkez ataması yaptı.
Diğer siyasi partiler bütün illerde merkez ataması yapıyorlar.
Ama baskı gruplarından önseçim konusunda baskı gelmiyor... Neden?... Siyaset içinde pişmiş bir dostumuz diyor ki:
- Sendikalar, üniversiteler gibi sivil toplum kuruluşları lidere nüfuz ederek kendi aralarından bir veya birkaç kişiyi listeye sokma çabasında. O yüzden önseçim isteyen çıkmadı. Ama merak etmeyin. Listeler belirlensin, seçim yapılsın, bakın nasıl herkes bu Meclis’in seçilmiş değil atanmış olduğunu haykıracak...
Balık birkaç taraftan birden kokuyor kısacası...
"Nüfus artışını destekliyorum... Nasıl olsa benim çocuklar burslu okuyor."
Abdülkadir Ateş ve Ertuğrul Günay, CHP’de kök salmış iki ünlü siyasetçi, iki arkadaştır. CHP Gaziantep’te önseçim yaptı. Abdülkadir Ateş önseçime girdi, liste başı oldu. TBMM’ye gireceği kesin. CHP Ordu’da önseçim yapmadı. Eğer önseçim yapılsa Ertuğrul Günay da liste başlarında olacaktı. Ancak şimdi lider kendisine nasıl bir yer uygun görürse orada yer alacak. Belki de tasfiye edilecek. Halksız siyaset ve halksız demokrasi işte bu haksız sonuçlara varıyor. Bunun adına da bizde yine demokrasi deniyor.
Füzeler, tanklar, birlikler, uçaklar, bombalar, gemiler, toplar hepsi hazır... "Bir sebep" eksik sadece...
Fazıl Say’ın Sivas Kongresi’nin yıldönümünde Sivas’ta verdiği konserlerin nasıl muhteşem geçtiğini Meral Tamer ve Yazgülü Aldoğan arkadaşlarımız yazdı... Okurken aklımıza Saim Akçıl’dan dinlediğimiz bir anı geldi...
Saim Akçıl, 1953 yılında Sivas’ta bir keman konseri vermişti.
Bu değerli sanatçının hakkındaki ilk sanat eleştirisi ertesi gün bir Sivas gazetesinde yayımlanmıştı. Şimdi imkânsız gibi görünüyor ama... Sivas’ın yerel basınında klasik müzik eleştirmeni varmış 50 yıl önce...
Sivas son yıllarda çok değişti. Ama Cumhuriyet mayası yerinde duruyor...