İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi'nden bir grup öğrenci üzerinde ciddiyetle durup düşünmeye değer bir öneride bulunuyor:
     Â
"Cumhurbaşkanlığına İsmail Cem'
i düşünelim..."
     ÂDilerseniz gençlerin mektubunun tamamını okuyalım:
     Â
"Biz gençlere de örnek olabilmesi, Türkiye'nin uluslararası arenada başarıyla temsil edilebilmesi, Türkiye'nin yaşlı zihniyetten kurtarılabilmesi, genç insanlara da yol açılabilmesi için Cumhurbaşkanlığı'na Sayın Dışişleri Bakanımız İsmail Cem'
i öneriyoruz ve herkesten bu konuda destek bekliyoruz..."
      İTÜ'lü gençlere teşekkür ediyoruz. İyi düşünmüşler. Doğru düşünmüşler...Kötümser bakış
      Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde uzun süre Türkiye'yi temsil eden... Avrupa ile hukuki ilişkilerde deneyli bir isim.. Prof.
Bakır Çağlar acaba AB adaylığına nasıl bakıyor. Söz
Çağlar'ın:
      - "Zafer"i duyuran haberler arasında çok fazla değerlendirilmeyen bir nokta var ki, çok önemli: AB komisyon raporları... Onlara da göz atmak gerek... Komisyonun son raporundan ufak bir alıntı aktarayım:
     Â
"Kamu otoritelerinin işleyişinde düzensizlikler olduğu, insan hakları ihlallerinin sürdüğü, azınlıkların tabi olduğu muamalede önemli eksiklikler bulunduğu görülmektedir. Ordu üzerinde sivil denetimin olmayışı endişe konusudur. MGK kararlarıyla ordu politik yaşamda büyük bir rol oynamaktadır..."       Daha sonra Güneydoğu konusu:
     Â
"Askeri olmayan sivil bir çözüm bulunmalıdır. Çünkü ülkede tanık olunan medeni ve siyasi hak ihlallerinin pek çoğu bu konuyla bağlantılıdır "       Bu 1998 raporuydu. 1999'da da aynı durumun sürmekte olduğu teyit edildi. Bu sözü edilenlerin tümü, Kopenhag kriterleri diye bilinen üyelik ön koşullarıyla ilintili saptamalar... Bu durumda açık ki, Türkiye ciddi biçimde hukuki ve siyasi bir kıskaç altına giriyor. Ben Türkiye'nin bu sorunları bugünkü parlamento yapısıyla çözebileceği düşüncesinde değilim. Sadece hukuksal düzenlemeler de değil sözünü ettiğim... Ülke içinde radikal bir değişiklik gerekiyor. İnsanların kafasında ve kültürel yapılanmada da radikal bir değişim... Adaylığın Türkiye için gerçekten itici bir güç olacağı noktasında ciddi tereddütlerim var.
(Devamı olacak)
      ***
      Gazetelerimize bakılırsa şimdiden Avrupa'dayız!...
      Galatasaray'la, Türkiye'yi karıştırıyorlar galiba!...
      ***
      ***
      Eğer ne istediğinizi bilmiyorsanız soluğu istemediğiniz yerde alırsınız.
      Bob Greene      ***
Yerli malı haftası
     Â
"Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı" sloganı artık pek anımsanmıyor bile... 1929 yılında
Atatürk tarafından kurumlaştırılan
"Yerli Malı Haftası" son yıllarda iyice unutuldu. Yerli malı neredeyse kötü mal anlamında kullanılmaya başlandı. Şimdi yeni ama dinamik bir kuruluş olan
USİAD (Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği) bu haftayı anımsatmaya, canlandırmaya çalışıyor. ABD
"Buy American", Ä°ngiltere
"English Proudly" gibi kampanyalar düzenlerken
"Yerli Malı Haftası"nı unutmak, yerli malını küçümsemek niye?
      USİAD bunu anlatmak için bugün saat 15:00'te İstanbul'da AKM'de bir açık oturum ve tören düzenliyor Yerli Malı Haftası dolayısıyla... Başarılar diliyoruz.
Yeni kriterler!..
      İşçisiyle, köylüsüyle, memuruyla, siyasetçisiyle vs. daha düne kadar her bir Türk vatandaşının, kendi keyfince koyduğu, kendine göre uyguladığı bazı kriterleri vardı: Kırmızı ışıkta geçmek, yere tükürmek, ayakkabısının topuklarına basarak yürümek vs... AB adaylığına kabulümüzle birlikte bundan böyle hepimizin tek ve ortak kriteri olacak: Kopenhag Kriterleri!
      Peki de bu kriterler ne tür birşey?.. Bunları uygulamaya başlayınca hayatımız, davranışlarımız nasıl biçimlenecek, etkilenecek, değişecek? İşte bazı örnekler:
      * Bıçkın delikanlılarımız bundan böyle sokakta tek başına yürüyen bayana, bıyıklarını burarak,
"Hepsi senin mi anam! Ye beni! " falan diye deÄŸil
"Sizden çok hoşlandım matmazel, kartımı takdim edeyim!.." gibi laflar atacak...
      * Başbakanımız
Bülent Ecevit, seçim meydanlarında başında kasketle değil, boynunda fularla dolaşacak.
      *
Mesut Yılmaz, ağızlıklı sigarayı derhal terkedecek, onun yerine pipo içecek.
      *
Baba, meydanlarda halka hitap ederken,
"Ey benim işçim, benim köylüm, benim emekli, dul ve yetimim..." türünden söylemlere son verecek, yerine,
"Ey benim beyaz yakalı işçim, ey benim Kadıköylüm, Ataköylüm..." söylemine geçecek.
      *
İbrahim Tatlıses, lahmacun, çiğ köfte yemeyi bırakacak, onun yerine Fransız mutfağından spesiyalitelerle beslenecek.
      * Buna rağmen
İbrahim Tatlıses hayranlarının sayısı azalacak,
Gürer Aykalhayranlarının sayısı artacak.
      * Televole programlarında
İbrahim Erkal'ların,
Uzaylı Mustafa'ların yerini
Pavarottiler, Süher - Güher Pekinel kardeşler alacak.
      * MHP'liler aşağı sarkık bıyıklarını kesecekler, yerine çenelerinde topsakal bırakacak, başlarına bere giyecekler.
Cingöz Recai...
     Â
Ahmet Taner Kışlalı, 8 Haziran 1999'da TV 8'de
Erkan Tan'ın hazırlayıp sunduğu sohbet programına konuğu olmuş; terörün
"psikolojik" ve
"sosyolojik" boyutları üzerine konuşmuştu... Bakın o gün nelere anlatmış:
      ... İnsanlar insanlar niçin şiddete başvurur? Özellikle de bir başka insana nasıl olur da acımasızca kıyabilir? Her teröristin aynı psikolojiye sahip olduğunu söyleyemiyoruz ama şu bir gerçek: Genellikle bir insan eğer şiddete başvuruyorsa, psikologların araştırmaları hep onu gösteriyor, çocukluğunda bir sevgi eksikliği görüyorsunuz.
      (..) Teröristin dünyasıyla bizim dünyamız farklı. Terörist sanal bir dünya yaratıyor. Gerçek dünyadan çok farklı o dünya. Onun dünyasında bir
"iyiler" var, bir de
"kötüler..." İyiler kendinden yana olanlar, kötüler de diğerleri.. Öldürürken bir
"kötü"yü öldürüyor; hatta onu
"insan" diye görmeyebiliyor. Bu işin psikolojik boyutu. Bizim açımızdan asıl önemli olan sosyolojik ve siyasal boyutları... Eğer bu türden insanları bir toplum çok yaratıyorsa o toplumun yapısında bir bozukluk var demektir. Sosyolojik olarak baktığımızda şunu görüyoruz: Terör güçsüzün başvurduğu bir yol... Tarih kadar eski bir olgu. 12. yüzyılda Batıni tarikatının kurucusu
Hasan Sabbah, bugün kullanılan yöntemlerin hemen hemen hepsini kullanmış. Katillerine haşhaş veriyor, onları bir tür
"havaya" sokuyor, ondan sonra yolluyor o cinayetleri işlemeye... Tıpkı şimdi bizdeki canlı bombalar gibi. Bu olaya nasıl yaklaşmak gerektiği de çok önemli. Basının bu konuda sorumluluğu çok. Çünkü terörist için önemli olan öldürdüğü kişi değil. Bazen öldürdüğü kişinin kim olduğunu bilmiyor bile. Önemli olan onun getireceği ses... O eyleminden dolayı umduğu sesi getirirse amacına ulaşmış oluyor. Ama eylemi beklediği yankıyı bulmazsa, bu terörist için umut kırıcı bir olaydır. Onun için burada çok dikkatli olmak gerekir.
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr