Şair Sunay Akın, 3 Haziran 1963’te kaybettiğimiz Nâzım Hikmet’i, dün Metin Uca’nın Star TV’deki programında, çok az kişinin bildiği (bizim de ilk kez duyduğumuz) hoş bir olayla andı.
Şiire meraklı Deniz Harp Okulu öğrencisi Ömer Deniz’in tek suçu Nâzım Hikmet’i sevmek ve onunla tanışmış olmaktır. Bunun bedelini de ağır öder; Nâzım, Harp Okulu öğrencileri arasında gizli örgüt kurmak suçundan yargılanıp mahkûm olduğunda o da hapis cezasına çarptırılır. 7 yıllık mahpusluktan sonra İstanbul Fatih’te, kendi üretimi oyuncakları sattığı küçük bir oyuncakçı dükkânı açar. Bir gün, semtin çocuklarından biri dükkânına gelir, Ömer Ustaya, "Beni yanına çırak alır mısın?" diye sorar. Yanıt olumlu olur, ufaklık çalışmaya başlar. Günlerden bir gün, laf açılınca, çırak ustasına hayatta hiç oyuncağı olmadığını söyler.
Usta şaşırır:
- Anlamadım, ne yani, senin şimdiye kadar hiç mi oyuncağın olmadı?
"Hayır" yanıtını alan usta o akşam dükkâna kapanır, saatlerce uğraşarak ona özel oyuncaklar yapar. Sabah olduğunda ilk işi gece yaptığı oyuncakları çırağa uzatmak olur:
- Al der, bunların hepsi senin!
O çırak, bugünün usta sanatçısı Müjdat Gezen’dir.
Çocuklar bir gün anne babaları gibi olmak istiyorlarsa, o ailede çok sorun yoktur.
Yunanistan’da da böyle olmuştu. Başbakan Papandreu, 1995 yılı kasım ayında solunum ve böbrek yetersizliğinden Atina’da Onasiu sağlık merkezine yatırılmış, Yunanistan tam iki ay hastaneden yönetilmişti. Yorgo Kırbaki Radikal’deki köşesinde bize o günleri anımsatıyor:
- Andreas sonunda başbakanlıktan istifayı kararlaştırdı. İki satırlık bir açıklamanın altını imzaladı. Yerine aday göstermedi. PASOK’un genel başkanlığını korudu. PASOK Parlamento Grubu birkaç gün sonra toplanarak Kostas Smitis’i Başbakan seçti. Papandreu öldüğü Haziran 1996’ya kadar PASOK’un lideri olarak kaldı.
Futbolda büyük oynamaya niyetin varsa beraberliğe değil galibiyete oynayacaksın... Beraberliğin üzerine yatarsan kaybetme olasılığının arttığını bileceksin. Geri pas çoğaldıkça kendi sahanda hata yapma olasılığının çoğaldığını akıl edeceksin. Hakemle değil topla oynayacaksın. Ağzını değil ayaklarını konuşturacaksın. Aklını, bilgini, becerini 90 dakikaya yayacaksın... Son düdük çalmadan gevşeyip şımarmayacaksın...
Aksi takdirde ne olacağını dün gördük...
Her yıl aynı komedi... Kuyumcular, fırıncılar, müteahitler, otel - lokanta sahipleri, sanatçılar her yıl olduğu gibi bu yıl da bir işçi kadar vergi ödememişler.
İktisatçı Mustafa Sönmez http://www.ekohaber.net adlı titiz sitesinde Gelirler Genel Müdürlüğü’nden edindiği bilgileri aktarıyor.
Ayda 750 milyon TL ücret alan bir "metal işçisi" yılda devlete 1.6 milyar TL gelir vergisi ödüyor...
Buna karşılık...
Kuyumcular: Ortalama 1.5 milyar TL...
Doktorlar: Ortalama 1.4 milyar TL...
Otel - lokanta sahipleri: Ortalama 1.3 milyar TL...
Sanatçılar: Ortalama 1.3 milyon TL...
Fırın sahipleri: Ortalama 892 milyon TL...
Müteahhitler: 372 milyon TL vergi ödüyorlar...
Serbest meslek erbabından sadece eczacılar (4.6 milyar) ve avukatlar (2.8 milyar TL) ile biraz işçilerin üzerine çıkmışlar.
Başları sıkıştıkça "Nerede bu devlet?" diye en çok bağıranlar devlete vergi ödemeyen bu kesimlerdir.
Devlet olanaklarından en az yararlananlar ise devlete en çok vergiyi ödeyenler.... Ütülen vatandaş her seçimde oyunu ütenlere verdikçe bu sonuca katlanacaktır...
Eczacıbaşı ve Ali Raif firmaları birer açıklama yaparak "Kongest Tablet" ve "Forza" adlı ilaçların artık PPA içermediğini bildirdiler.
Yenibir. Com sitesi anket düzenlemiş.
"Hangi ayda tatil yapmayı tercih ediyorsunuz?"
Yanıtlar: Haziran yüzde 5.5, temmuz yüzde 41, ağustos yüzde 32.5,eylül yüzde 19... Diğer yüzde 2...
Demek ki haziranda genellikle işimizin başındayız.