Sevgili
Oktay Ekşi Ağabeyimiz dünkü yazısına iç çekerek başlamış:
     Â
- IMF ve Dünya Bankası'ndan üç yılda gelecek olan 7 milyar doları sadece batık 5 bankanın deliğini tıkamaya kullansanız yetmiyor... Yani 5 kişi tüm Türkiye'nin ekonomik olarak belini bükecek kadar büyük parayı hepimizin sırtına yüklüyor...      Doğru... Ama bu cümleden bir noktada yanlış bir anlam çıkarılmamalı... Sakın 5 banka sahibi 7 milyar doların üzerine yatmış gibi bir anlama varmamalı. O mümkün değil. Batık bankaların hesapları incelendiğinde görülecektir ki, geri dönmeyen kredilerin önemli bir bölümü etkili ve yetkili kişilerin iş hayatındaki akrabalarının ve yakınlarının üzerindedir. Götürücü işadamı büyük şavullemek için cömert dağıtmak zorundadır. Ancak bu takdirde kanunların azgın pençesinden kendini kurtarabilir.
      Peki belli kişileri ve çevreleri yemlemezse ne olur?
     Â
Gülay Atığ'a ne olduysa o olur?
     Â
Gülay Atığ'ın tek suçu paraları tek başına götürmeye yeltenmesidir?
      Bu teşhis de bizim değil... İş dünyasını yakından gözleyen bir muhteremin.
      Anlaşılıyor ki... Devlet dolandırıcılığı
"devlet terbiyesi içinde, devlet geleneklerine uygun olarak" yapılmalıdır... Böyle olunca siyasetçi - soyguncu işbirliği fazla göze batmaz. Hatta basın 7 milyar dolarlık dolandırıcılığı halka "Cesur operasyon" "Dev adım", "Hükümetin başarısı"
falan diye yutturmayı bile başarır... Bütün mesele hiyerarşiyi ve ona uygun paylaşımı ihmal etmemektir.
     ÂGülay Hanım'ın kulağına küpe olması dileÄŸiyle...
PaÅŸalar ve bankalar...
      Acaba bazı emekli generaller banka yönetim kurulu üyeliğine neden ilgi duyarlar. Batan Sümerbank'ta görevli Emekli Orgeneral
Fisunoğlu:      - Para için bu işe girmedim, diyor,
emekli olduktan sonra bir meşgale bulurum, onlara da yararlı olurum, diye başladım.
      Peki acaba onu bankaya yönetim kurulu üyesi alanlar hangi hesaplarla davranıyor...
      Bir bankacı Cumhuriyet gazetesinde anlatıyor:
     Â- Eski siyasiler, bürokratlar hatta komutanlar... Genelde devletin denetim yetkisini sınırlamaya çalışmak gibi bir görevle bu noktalara getiriliyor...
     ÂBu cümlenin açılımı...
"Yan yollara sapmaya meyilli kuruluşlar `Arkamızda ordu var'
havası basmak için emekli general çalıştırıyor..."
      Koskoca orduya komuta eden bir general böyle basit tuzağa neden düşer?
      İsteyerek mi, istemeden mi? Gelin de anlayın...
Tehlike keÅŸfedildi
      Türkiye'de 120 bin taksi var. Bunların 110 bini son 3 - 4 yıl içinde LPG'ye döndü... Her biri bunun için 350 milyon lira masraf etti.
      Ve işte tam bu noktada Bakanlar Kurulu LPG'nin tehlikeli olduğunu keşfetti. Taksilerden LPG tüplerinin sökülmesine karar verdi.
      100 binden fazla taksi kentlerin orta yerinde 4 yıldır LPG deposuyla dolaşıyor. Ve hükümet bunun tehlike teşkil ettiğini ancak 4 yıl sonra farkediyor. Yasaklıyor. İnandınız mı?
      Yoksa
"Taksici esnafından ve müşteriden biraz daha para kopartmak için senaryo yazıyorlar" diye mi düşündünüz? Eğer öyleyse doğru tahminde bulundunuz...
Mimari manzara
      Mimarlar Odası 45'inci yaşını kutluyor... İTÜ Taşkışla binasının 109 No'lu salonu dün
"yaş günü" dolayısıyla
"tarihi" bir toplantıya sahne oldu... Geçen 45 yıl içinde Oda yönetiminde görev almış mimarların katıldığı toplantıda anılar tazelendi, yarım asırlık meslek deneyimleri masaya yatırıldı...
      Boğaz Köprüsü inşa tartışmalarının yoğunlaştığı 1960'lı yıllar sonunda Oda yönetiminde görev alan
Niyazi Duranay şu anıyı nakletti:
      - 1967 yılında Köprü projesinin onay için geldiği İstanbul Nazım Plan Bürosu'nda görevliydim. Büro Başkanı, rahmetli
Mithat Yenen, "Hükümet tarafından verilen emirdir. Bu planı geçirmek zorundayız" diyordu. Buna karşılık biz, dört arkadaşımla birlikte Köprü'nün öncelikli bir proje olmadığını, planlama ilkelerini hiçe sayarak Köprü'ye yatırım yapılmasıyla hiçbir şeyin çözülmeyeceğini anlatmaya çalışıyorduk. O tarihte İstanbul nüfusunun yüzde 20'sinin yaşadığı Asya yakasında nüfus yoğunluğunu arttıracağını, kontrolsüz yapılaşmayı teşvik edeceğini, ulaşım sorununu çözmek yerine arttıracağını dile getiriyorduk. Tam o günlerde iki ilginç şey oldu... Biri, bürodaki görevimize son verilmesidir... İkincisi de.. Aynen nükleer santral yapımının gündeme geldiği şu günlerde birdenbire elektrik kesintilerinin başlamasını çağrıştırır biçimde (!) Boğaz'ın iki yakası arasında çalışan beş arabalı vapurdan ikisinin aniden devre dışı bırakılmasıdır. Arabalı vapur kuyruğundaki beklemeler uzasın, kamuoyu Köprü'nün zorunluluğuna inansın diye.. Sonunda 1. Köprü'yü ve arkasından da ikincisini yaptılar. Manzarayı görüyorsunuz!.. Halbuki, o gün söylediklerimize kulak verilerek, Köprü'ye ayrılan
"5 milyar lira", 28 bin hektar genişliğindeki belediye arazilerinin kamulaştırılmasında kullanılsaydı, bu arsalar yeşil alanları ve sağlıklı yerleşim birimleriyle planlı kentleşmeye tahsis edilseydi, İstanbul'un çehresi bugün çok başka olurdu!..
Mantıklı hesap
      Fener hastası bir dostumuza sorduk:
      - Galatasaray'ı nasıl buluyorsun?
     Â
- Bence Pendikspor'la aynı düzeyde bir takım...      - Amma yaptın yahu...
     Â
- Hesap meydanda... Bizi onlar da 2 - 1 yendi, siz de... Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr