Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih AŞIK

TRT 3'te yayınlanan "Dinamik" adlı ilginç programın sunucusu Derya Kaya, her programda dinleyicilere değişik bir kelime veriyor ve onlardan bu kelimenin kendileri için ne anlam ifade ettiğini bir - iki cümleyle özetlemelerini istiyor. "Dinamik"te geçenlerde verilen kelime "para" idi... Buyrun, bu kelimenin kimi dinleyiciler için ifade ettiği anlamlara...
Hülya İnci: Arttıkça ihtirası, azaldıkça ihtiyacı körükleyen yaşam gereci.
Gülten Köseler: İnsanların yaptığı sahte paralar kadar, paraların yaptığı sahte insanlar da vardır.
Cihat Erginay: Para hayallerimiz ile gerçekler arasındaki çekim kuvvetidir.
Şehnaz Bahtım: Doğaya, topluma ve emeğe saygı arttıkça kazanılması güçleşen nesne.
Nesrin Seyhan: Araba kullanmanın bile ehliyetsiz mümkün olmadığı bir dünyada çocuk yapmanın bile birşey gerektirmediği metal.
Lütfi Öztürk: Özellikle geri kalmış ülkelerde ilahtır.
Yeter Eroğlu: Müzikten önce gelen tek şey.
Emel Gürel: Para önceleri insanların avuçlarındaydı, takası kolaylaştırıyordu. Şimdilerde ise beynin kumanda merkezinin başında bulunuyor.
Gül Güner: Para gerekli değilse, TRT 3 iyi yayın yapsın...

Fıkra değerli sinema sanatçısı Lale Mansur'dan...
Alman TV muhabiri, sokakta karşısına çıkanlara ayaküstü soruyor:
- İsmi "B" harfiyle başlayan üç Alman büyüğünü hemen sayar mısınız?..
Kime sorsa aynı yanıt:
- Beckenbauer, Bonhoff, Breitner...
- Breitner, Beckenbauer, Bierhoff...
Bu muhabbet belki yüzüncü kez tekrarlanınca dayanamıyor muhabir... Ve soruyor:
- İyi de kardeşim.. Beethoven, Bach ve Brahms... Onlar ne oluyor?..
Şişman Alman bir süre kafasını kaşıyor:
- Kusura bakmayın, diyor, ben sadece 1'inci ligde oynayanları tanıyorum...

Olup bitenler size normal geliyor mu?.. Ülkenin bugünkü Başbakanı, dün muhalefet lideri olan kişi Budapeşte'de yumruklanıyor... Yurda yüzü sargılar içinde dönüyor... Aradan geçen sürede Budapeşte olayının çetelerle ilintili olduğu basında yazılıp çiziliyor... Yeşil'in Macaristan'daki yumrukçuları aradığı Kutlu Savaş'ın raporunda yer alıyor. Daha sonra o telefonun Yeşil'e değil Tuğgeneral Veli Küçük'e ait olduğu bildiriliyor. Derken üç ANAP milletvekili Budapeşte'ye gidiyor. Yumrukçu Veysel Özerdem'i bulup görüşüyor. Ne görüşüyor, neyin pazarlığını yapıyorlar, bilinmiyor. Başbakan'ın Veysel'den şikayetçi olmayacağını bildirdiği, yumrukçunun bu teminat üzerine Türkiye'ye gelmeyi kabul ettiği haberleri yayılıyor. Nitekim gelişmeler bu haberleri doğruluyor. Yumrukçu Türkiye'ye getiriliyor. Başbakan ondan davacı olmadığını açıklıyor...
Başbakan kendisine yumruk atan kişiden neden davacı olmaz?.. Davacı olmadığı halde neden ona teminatlar vererek Türkiye'ye gelmesi için çaba sarfeder?.. Neden yumruk yediği kişiye ondan özür diler gibi davranır?..
Bu sorular içinden çıkılır gibi değil. CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin, siyasetin merkezinde yaşayan biri olarak bakınız konuya nasıl bir yorum getiriyor:
- Hatırlarsınız, Susurluk olayı patlak verdiğinde bir iddia ortaya atılmıştı. Bu iddiya göre, Mesut Bey, ANAP'a Genel Başkan seçildiği kongre sırasında Abdullah Çatlı ile kendisini desteklemesi konusunda pazarlık yapmıştı. Ben bu iddiayı daha sonra 7 - 8 basın toplantısında dile getirdim ve yanıt istedim. "Susurluk soruşturması Budapeşte'den başlamalıdır" dedim. Ama ne Mesut Yılmaz ve ne onun partideki adamları bu iddiama dişe dokunur bir yanıt veremediler...
- ANAP neden yumrukçuya elçi yolladı?..
- Ne zaman ki DYP, Budapeşte olayının perde arkasını araştırmak üzere buraya bir heyet göndereceğini açıkladı; Mesut Bey müthiş bir paniğe kapıldı. Çünkü bu görüşmenin perde arkasının ortaya çıkmasından korkuyordu. DYP'lilerden önce harekete geçti; Ülkü Güney ve beraberinde iki milletvekilini Budapeşte'ye gönderdi. Bu milletvekilleri de Veysel Özerdem'le gereken pazarlığı ve ardından da anlaşmayı yaparak işi bitirdi.
Bir ANAP milletvekili ise şu yorumu yapıyor:
- Benim tahminime göre, Susurluk çetesinden Mesut Bey ve kardeşine yönelik bir şantaj söz konusu... Mesut Bey de Budapeşte'ye, bu şantajı ortadan kaldırmak üzere pazarlık ve anlaşma sağlamak için gitti. Ama asıl önemli soru şu; pazarlık sırasında ne konuşuldu?.. Ve hangi konuda anlaşmazlık çıktı ki, yumruklama olayı meydana geldi? Sonra bu anlaşmazlık hangi sözler verilerek ortadan kaldırıldı?..
Son soru: Bir Başbakan bu kadar karanlık ve kuşkulu bir olayı kendi sırrı olarak saklayabilir mi?.. Kamuoyu bu sırrın açıklanmasını istemek hakkına sahip değil midir?..

Şu mahut işaretler... Acaba her yerde aynı anlama mı geliyor? Elbette hayır.. Örneği baş ve işaret parmaklarıyla yapılan daire işareti...Amerika'da "Okey" anlamına gelirken... Brezilya'da tekerlek, Yunanistan'da "terbiyesiz", Japonya'da "para", Fransa'da "sıfır" veya "değersiz" anlamında kullanılıyor.
Bizde çok ayıp olan el işaretine gelince... "Hayat Kılavuzu" adlı kitaptan öğreniyoruz ki yalnız Türkiye'de değil tüm Akdeniz ülkelerinde aynı yapı anlamı taşıyan bu işaret, Brezilya ve Venezuela gibi ülkelerde "İyi şanslar" dileğini ifade ediyor.

Japonlar komik olma pahasına hayatı kolaylaştıracak buluşları seviyorlar... İşte onlardan biri... Doğa severler için bir ayakkabı modeli... Yolda yürürken doğaya temas ediyor, aynı zamanda vücuttaki elektriği boşaltıyorsunuz. Üstelik ayaklarınız rahat ediyor. Başverin elalemin alaycı bakışlarına...

Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr