Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi ve İşletme Kulübü 2001 yılını "İş Ahlakı ve Etik Değerler Senesi" ilan etti. Dün bu başlık altında İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'la birlikte yabancı ve yerli uzmanların katıldığı bir panel düzenelndi. Panelin davetiyesinde davetin sahibi olarak Üniversite Rektörü Sabih Tansel görünmekteydi. Öğrenciler konuyla ilgili bildirilerinde şöyle diyordu:
"Artık yeter!
Banka boşaltmalar... İhale yolsuzlukları... Adam kayırmalar... Her hafta yeni bir yolsuzluk, her gün yeni bir skandal...
Türk toplumu ve Türk Gençliği olarak bu duruma 'Artık yeter!' diyoruz.
...'zenginliğe ulaşmak için her yol mübahtır.' mantığının toplumda her geçen gün yerleştiğinin farkındayız.
Halbuki, biliyoruz ki, bizim olduğu kadar, bütün Türk toplumunun temiz toplum özlemi var. Biz, bu temiz topluma ulaşabilmek için elimizden geleni yapmaya hazırız."
xxx
Gençleri ve Sayın Rektörü, güncel ve somut bir konuda attıkları cesur adımdan dolayı kutluyoruz. Gençlik içinden geçeni söylemelidir. Efendim konu siyasidir, üniversite gençliği karışmamalı gibi yalanlara kanmamalıdır. Siyaset adı altında ahlaksızlık yapanlar ülkenin yarınından çaldıkları için gençlerin duruma el koyma hakkı vardır.
Boğaziçi Rektörünü ve öğrencileri kutluyoruz...
Maliye Bakanlığı'nın tasarruf el kitabında memurlara, asansöre binmek yerine merdivenle çıkması önerilmiş.
Banka hortumcuları "milyar dolar" la götürsün.. Maliye memuru asansör yerine merdivenle çıkarak boşalan hazineye "kuruş" la katkıda bulunsun...
Bu komedinin adı da "Tasarruf" olsun
Milleti soydukları yetmiyormuş gibi bir de alay ediyorlar...
CASA ihalesinde dönen oyunları en iyi bilen kişilerden biri olan, CASA Temsilcisi Zeynel Abidin Erdem'i Ercan Vuralhan'la tanıştıran İnciser Garipoğlu, Emin Çölaşan'a diyor ki:
"Çok şey biliyorum. Ancak canımdan korkuyorum. Bildiklerimi anlatırsam beni yaşatmazlar. Cumhurbaşkanı veya Genelkurmay Başkanı beni çağırsın bütün bildiklerimi onlara anlatayım. İstediğim tek şey hayatımın korunmasıdır"
Evet.. Bir kadın çok önemli bir ihalede oyunları, rüşvetleri, pislikleri biliyor. Ama bunları polise veya yargıya anlatamıyor. İlgisiz mercilerden medet umuyor. Ne memleket?
Çok değil, 10 - 15 yıl öncesine kadar, gıda alanında kendine yeten dünyanın 7 - 8 ülkesinden biriydik. Bugün ne halde okuduğumuzu Güngör Uras dünkü köşesinde anlatıyor:
"Halkımızın yediği pirincin yarıdan fazlası dışardan geliyor...Piyasadaki fasulyenin yüzde 40'ı Bulgaristan, Yugoslavya ve Amerika'dan getirtiliyor...Kırmızı mercimeği Kanada, Hindistan ve Amerika'dan ithal ediyoruz...Meksika'dan gelen nohutu yiyoruz. Susam Sudan'dan, Hindistan'dan, Pakistan'dan geliyor...Ceviz Moldova ve İran'dan geliyor...Ülkede vişne kalmadı. Reçel için donmuş vişne ithal ediyoruz."
Türkiye Ziraatçiler Derneği Başkanı İbrahim Yetkin dünkü konuşmamızda devamını getiriyor:
- Onları bırakın, Türkiye artık ekmek, hatta yaş pasta bile ithal ediyor.
- Başka?
- Aklınıza ne gelirse...Her türlü sebze ve meyve...Şeker, nişasta tozu, çay, hatta fındık...
- Dünyanın en büyük fındık ihracatsısı ülke fındık mı ithal ediyor yani?
- Maalesef evet. Önce ihraç ediyoruz, sonra da ithal...Dışarıya üç kuruşa sattığımız fındığı adamlar süslüyor - püslüyor, gene bize ama 13 kuruşa satıyor.
- Bu duruma nasıl düştük peki?
- Türk tarımının ipi 24 Ocak 1980 kararlarıyla çekildi. Bu kararlarla destekleme ürünlerin kapsamı daraltıldı. Ardından TZDK, SEK, EBK, ORÜS gibi kuruluşlar kapatıldı. ABD'nin güdümündeki yerli işbirlikçiler, köylüye, üretmemesi için ne gerekiyorsa herşeyi yaptılar, sonunda bugünlere geldik. Geçenlerde de Şeker Yasası çıktı, pancar üreticisi bitirildi, yakında Tekel yasası çıkacak, tütün üreticisi bitirilecek. 2002'de de Toprak Mahsulleri Ofisi köylüden ürün alma uygulamasına son verecek ve böylece son nokta konulacak....
ABD ve İMF'nin emrindeki satılık adamların yarattığı Türkiye işte bu...