Yarım yüzyıl önce küçük bir köy olan Bodrum’a şimdilerde Bodrum Cumhuriyeti adı verilmesi pek de sebepsiz değil. Artık öyle her elini kolunu sallayan Bodrum’a giremiyor. Girmek için hem yürek hem cüzdan lazım. Örneğin havaalanından Bodrum’un merkezine 35 kilometrelik mesafenin taksi ücreti 45 milyon lira... Taksimetre İstanbul’un tam iki katı hızla çalışıyor. Bir kutu diyet kola İstanbul’da 750, Bodrum’da 1 milyon TL... Fiyatlar astronomik. Ne var ki esnaf yine de mutsuz... Turist sayısı artarken esnafın geliri sürekli azalıyormuş. Sebep malum... Şu meşhur "Her şey dahil" sistemi...
***
Arkadaşımız Örsan Öymen bundan 15 yıl önce Bodrum’da kalp krizi geçirmiş, bir gece orada yatırıldıktan sonra karayoluyla İzmir’e taşınmış, sağlık imkânlarının yetersizliğinden kurtarılamamıştı. Bodrum artık Muğla’nın hastane yönünden en donanımlı ilçesi. Biz oradayken özel "Üniversal Hastanesi"nin birinci kuruluş yıldönümü kutlanıyordu. Hastaneler Kralı Azmi Ofluoğlu 20 milyon dolar yatırımla kurmuştu hastaneyi. Birkaç hafta içinde anjiyo ve kalp merkezi de faaliyete geçecekti. Yoğun bakıma "Örsan Öymen"in adı verilmişti. Türk Tabipler Birliği’nin verdiği fiyatlar uygulanıyor, hastanede her türlü tedavi yapılıyordu. Ayrıca biri devlet diğeri özel, iki hastane daha vardı Bodrum’da. Karada ölüm yoktu artık.
Uzaklara gözlerini kapayan yanı başında hüzün bulacaktır.
Konfüçyüs
Amerikan Newsweek Dergisi: "AKP iktidara gelirse ordu ile arasında çatışma kaçınılmazdır" diye yazdı.
Böyle bir kaçınılmazlık gerçekten var mıdır?
Eğer Tayyip Erdoğan Cumhuriyet yasalarını zorlamazsa... Ya da zorlar ancak diğer siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları karşısına dikilir ve Cumhuriyet’i savunursa... Ordu ile AKP arasında çatışma olmaz...
Ama Cumhuriyet ve demokrasiye karşı bir saldırı sivil platformda direnç bulmazsa... Çatışma kaçınılmaz olur... Düne bakınca yarın görünen o...
Bodrum Kalesi’nin içindeki müze ve diğer bölümler şöyle bir gözden geçirilirse iyi olur kanısındayız... O zaman "Sualtı müzesi su altında değildir" gibi esprili kapı tabelalarına gerek olmadığı görülecek... Kale zindanının bolca reklamı yapılıyor. İnsan meraklandırılıyor. Onca merdiven inildikten sonra karanlık bir hücre ve ilkel bir düzenlemeden başka bir şey görülemiyor. Girişin üzerindeki "Allah’ın olmadığı yer" ibaresi de zorlama bir espri olmuş.
ABD’nin Irak saldırısı bütün Ortadoğu’da yıkıcı etkiler yaratacaktır..."
Ürdün Kralı Abdullah bu sözleri iki gün önce Londra’da Başbakan Tony Blair’e, peşinden dün Washington’da Amerikalı yetkililere iletti...
Ürdün yönetimi, ABD’ye Irak operasyonu için topraklarını ve hava sahasını açmayacağını da bildirmiş bulunuyor. Başta Suudi Arabistan, ABD uydusu bilinen pek çok Arap ülkesi aynı direnci gösteriyor.
Ortadoğu ülkeleri Irak’la ilgili sorunların savaşla değil BM kararları çerçevesinde barış yoluyla çözümünde ısrar ediyor.
Rusya gibi ülkeler sorunun Güvenlik Konseyinde görüşülmesini öneriyor.
Ankara bu tür barışçı çabaların neresindedir?
Pek içinde görünmüyor. Ankara "ABD kararını verdiyse bize söyleyecek laf düşmez, peşinden sürükleniriz" çaresizliğinde.
Kamuoyu ve medya aynı pasif kaderciliği paylaşıyor.
Birinci Körfez Savaşında Irak’tan sonra en büyük zararı biz gördük. İkinci serüvenin arifesinde en pasif duran ülke yine biziz...
Operasyon için üslenecek ülke bulmakta zorlanan ABD’nin saldırılarını Kuveyt’le birlikte Türkiye üzerinden gerçekleştireceği söyleniyor.
Ankara’nın boynu bükük tavrı elbet ABD’ye bu konuda cesaret veriyor.
O kadar ki Bağdat’a yönelik operasyona bizim askerlerin de katılacağı yolunda söylentiler yayılıyor ortalığa...
Ankara’nın Amerikalıların önünde başka, Türk kamuoyuna başka konuştuğunu bizzat Amerikalılar söylüyor.
Irak konusunda politikasızlık ve dirençsizlik bize yeniden çok pahalıya patlayacak. Şimdiden açıkça görünüyor.
Çocukluğumuzda radyo reklamlarında davudi bir ses hatırlıyorum.
"Güneş batar, Tekfen doğar"...
ABD’nin Irak operasyonuyla ilgili bir "haber" dün bir gazetede şu satırlarla başlıyordu:
"Saddam’ın saldırılarına karşı, Türkiye’nin stratejik noktaları...."
Haber sanki savaşı Saddam çıkartıyormuş gibi sunuluyordu.
Ne kadar "ince operasyon"...