Onun da adı
Castro... Ama
Fidel Castro deÄŸil,
Jorge Castro... Küba'nın Ankara Büyükelçisi..."
Hiç merak etmeyin, Fidel ölürse Küba'da sosyalizm yıkılmaz, belki daha da güçlenir! " diye şaka yapabilecek ve bunun yazılmasından çekinmeyecek kadar esprili, rahat..."
Biraz da ikinci katibimizle konuşun, belki beni tekzip edecek birşeyler anlatacaktır size..." diyebilecek kadar kendinden emin...Arkadaşımız
Fahrettin Fidan bu ilginç büyükelçiyle konuştu.
      -
Dünya basınında Küba'yla ilgili yer alan haberler genellikle olumsuzdur...Durumunuzu bir de sizin ağzınızdan dinlesek...      -Küba, devrimden bu yana ABD'nin inanılmaz sıkı ambargosu altında...Buna, on yıl önce Sovyetler'in yıkılması da eklenince sıkıntılarımız tarif edilmez boyutlara ulaştı. 9 milyon ton olan yıllık petrol ithalatımız bir gecede 3 milyon tona düştü...Elektrik kesintileri günde 20 saate kadar vardı...Biz de bunun üzerine, savaş koşullarında uygulanmak üzere hazırladığımız planı barış koşullarında uygulamak zorunda kaldık. İlk başlarda halkımız gerçekten çok sıkıntı çekti. Ama hemen belirteyim ki, bu dönemde gerek sağlık gerekse eğitim hizmetlerimizde hiçbir aksama olmadı. Çünkü bu iki konuda halkımızdan fedakarlık isteyemezdik.
      -
Sonra?       - Sözünü ettiğim kriz döneminde halkımız zaman zaman protesto gösterileri de yaptı. Fakat şunu temin ederim ki, o gösterilerin hiçbirinde polisimiz bir tek göstericiyi bile coplamadı.
      -
Bu konuda bizi nasıl temin edebilirsiniz ki?       - Çok basit. Eğer en küçük bir coplama olayı olsaydı, ABD'nin denetimindeki bütün haber ajansları, televizyonlar bunu bütün dünyaya günlerce yayınlarlardı. Bu dönemde bulabildikleri ve yayınlayabildikleri tek görüntü, bir polisimizin bir göstericiyi göğsünden iteklemesi oldu.
      -
Durumunuz şimdi nasıl?       - 1999 yılı için yüzde 4'lük kalkınma hızı hedeflemiştik, şimdiden yüzde 6'yı aştık. Turist sayımız birkaç yüzbinden iki milyonu geçti, önümüzdeki yıl 7 milyonu bulacak. Bebek ölümleri binde 7'ye indi, daha da inecek.
      -
Fidel Castro öldüğünde onun yeri doldurulabilecek mi?       - Siz
Atatürk' ün yerini doldurabildiniz mi? Ama bir devrim halka dayanıyorsa, hiç merak etmeyin, o devrim yaşar.
Sayısal 2000!
      Arkadaşımız
Cihan Demirci 2000 yılının sadece "Sendromsal" değil "sayısal" açıdan da çok özel bir yıl olması üzerine kimi notlar almış; gelin 2000'den önce okuyalım;
      * Bir daha sonu 3 sıfırla biten yıl görebilmek için 1000 yıl beklemek gerekir ki bu imkansız, o yüzden açıkcası
"Binde bir" görülecek bir yılla karşı karşıyayız, önce bunu bilelim!..
      * 2001'de Türk lirasından 6 sıfır atmayı düşünen hükümet isterse şu günlerde 2000 yılından da 3 sıfır atarak bir ısınma turu yapabilir, çünkü malumunuz 2000 yılı 3 sıfır atılmasına da uygun bir yıldır, böylece "2" yılına girmiş oluyoruz, bize de yakışır hani!..
      * Eskiden, çalışıp-çabalayıp da sonuçta birşey olmayınca "Elde var sıfır" derdik... Oysa 2000 yılı bu konuda da bize farklı bir deyiş imkanı veriyor... 2000'de gene birşeylerden sonuç alamadığımızda en azından; "Elde var üç sıfır"
      deme şansımız olacak!..
      *
Bize karşı kurnazlık edenlere neye mi kızarız?     Â
Kendilerini bizden daha becerikli sandıkları için...     Â
RochefoucaultDolandırı örneği
      Ara sıra gazetelerde iş bulma vaadiyle dolandırılan yurttaşların haberlerini okuruz. Peki eğer bu işi devlet yapar ve vatandaşı
"İş bulma vaadiyle" dolandırırsa ne olur?.. Bakalım...
      Samsunlu okurumuz
Fatma Gündoğdu'nun aktardığına göre... Orman Genel Müdürlüğü geçen Kasım ayında Personel Alım Sınavı açacağını duyurmuş... Adaylardan 3'er milyon sınav harcı alınmış.. Ancak sınav iptal edilmiş... Ama aradan geçen 14 ay içinde de sınav harçları (haraçları) iade edilmemiş.
Fatma Hanım diyor ki:
     Â
- Sınav için 110 bin kişi başvurmuştu. Alınan 3'er milyon liralar biraraya gelince "330 milyar lira"
ediyor. Bu para 14 aydır devletin elinde. Geri ödeneceği söyleniyor. Bir türlü ödenmiyor.
      Fatma Hanım haklı olarak parasını yasal faiziyle birlikte geri istiyor.
      İş bulma vaadiyle Fatma Hanım'ı ve 110 bin yurttaşı dolandırmış görünümde olan Orman Genel Müdürlüğü acaba bu işe ne diyor?..
Bin yıl
      Okurlarımız sık sık uyarıyor:
     Â
- Yeni bin yıl 2000 yılının ilk günü değil 2001 yılının ilk günü başlıyor. 19'uncu yüzyılın son günü de 1999'un son günü değil 2000 yılının son günüdür. Bin yılın başlaması bir yıl önceden kutlanıyor, hata yapılıyor...      Doğru...
      Ne var ki insanoğlunun beklemeye tahammülü yok.
      18'inci yüzyılın sonunda da aynı yol izlenmiş.
      Yeni bin yılın şenlikleri 1899 yılı sonunda ve 1900 yılı başlarında kutlanmış.
      Keyfiyet arzolunur..
      *
Kurban derileri gene THK'na verilecekmiÅŸ... Vatandaşın derisi ise Ecevit'e, Yılmaz'a Bahçeliye tabii!..      Â
Cihan DemirciYazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr