Önceki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’un konuğuydu. Dile getirdiği ilginç görüşler korona gündemi yüzünden yeterince dikkat çekmedi. Buyurun o görüşlerden notlarımıza takılanlara:
- Bu tür münasebetleri (şimdi ki Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın neredeyse koronavirüsün sebebi olarak gösterdiği eşcinsel ilişkileri) belli bir günah grubuna bağlamak, haşa,
Allah adına konuşmak anlamına
gelir, bu doğru değildir.
- Küresel siyasetin günahları cinsel günahlardan çok daha büyüktür bu çağda. O küresel günahlar Irak’ı bombaladı, milyonlarca insanı öldürdü. Afrika’yı aç bırakan, Suriye’yi bu hale getiren küresel siyasetin günahıdır.
- Bizim günah-ı kebair (büyük günahlar) listemiz değişmiştir. Bütün kitaplarımızda kebir günahlar sayılmıştır; adam öldürmek, zina yapmak, hırsızlık yapmak vs. Kebair değişti. Tohumun geniyle oynamak, gıdayla oynamak, kimyasal silahlar üretmek... Bunlar eski kitaplarımızda günah-ı kebair arasında geçmiyor diye bizim oraya sıkışmamamız lazım. Günah-ı kebairi Kuran ve sünneti ele alarak güncellemek gerekiyor. Bence koronadan sonra birinci mesele tabiatı nasıl kullandığımız olacak. İnsanlığın tabiatla yeniden bir merhamet sözleşmesi yapmasına ihtiyaç var.
Mehmet Görmez güzel konuştu. Başkanlık koltuğundan kalkmak bir zihin ferahlığı sağlıyor anlaşılan.
YORUM
Grup Yorum gitaristi İbrahim Gökçek 320 gündür ölüm orucunda. Tutuklu Grup Yorum üyelerinin salıverilmesi ve konser yasaklarının kalkması için çağrıda bulunuyor. Bunlar olmadan oruca son vermeyeceğini açıklıyor. Günleri ne yazık ki sayılı.
Orhan Arıburnu’nun şiiri geliyor aklımıza:
“Ekseriya sabaha karşı
Kurşuna dizilir mahkûmlar
Bir sünger taşına döner
Ana sütünden yapılan heykel
Bari şu trampetler çalmasa
İnsan... İnsan gürültüye gitmese”
Gökçek’e çağrımızdır... Kendini kurşuna dizme... Bakarsın bir gün yine güneş açar... Söylenir yeniden şarkılar... Gürültüye gitme!
ADALET
Gazeteci Fatma Sibel Yüksek yazıyor:
“2008 yılında savcı Zekeriya Öz’e karşı kazandığım davanın tazminatı 12 yıl sonra hesabıma yattı. Bu davayı, iddianame eklerine özel konuşmalarımızı koyduğu için Müyesser Yıldız ile birlikte açmıştık. Zekeriya’nın ‘ilah’ olduğu yıllardı. Kuvvet komutanlarını ayakta bekletiyor, onlara ‘sen’ diye hitap ediyor, ifadelerini alırken bir yandan da kebabını yiyordu. Yargıçlara, mahkeme başkanlarına emir veriyordu. Yapayalnızdık; ne avukatımız vardı, ne davayı tek satır haber yapan bir basın. Geçmişi kirli bir adam koskoca toplumu susturmuştu. Kendisine dava açmış ilk TC vatandaşıydım. Beni daha sonra Ergenekon davasına soktu, 12 yıl işsiz kaldım, ismim lekelendi, mesleğimin en verimli yıllarını evde geçirdim. Sonunda Zekeriya kaçtı, bu parayı bana (maalesef halkın cebinden) Adalet Bakanlığı ödedi. Bu 9500 lirayı, her döneme uyum sağlayabilen
tüm dansözlerin alnına yapıştırıyorum.
Gazeteci soruları!
Kimi siyasetçiler, gazetecilerin sorularından rahatsız olur, karşısına çıkacak gazetecileri bizzat seçer, beğenmediği soruyla karşılaşırsa tepki gösterir. Kimi siyasetçi ise bu konuda engin bir hoşgörü sergiler.
Bu ikinci kategori siyasetçiye bizim Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı örnek gösterebiliriz. Gazetecilerle çok düzeyli bir ilişki kurdu. Hem gazetecilerin hem ekran başındaki vatandaşların takdirini kazandı.
ABD’ye dönersek...
Gazeteci fobisi olan başkanlardan Herbert Hoover (1874-1964) şöyle demiş sinirlendiği bir anda gazetecilere:
- Amerikan Başkanı tanımadığı adamlar tarafından bir tavuk hırsızı gibi sorgulanamaz.
En demokrat açılımı ise Başkan Truman yapmış. Demiş ki bir defasında:
- Ben gazetecilerden onların benden öğrendiğinden daha fazlasını öğreniyorum. Sorulan sorular halkın benim hakkımda ne düşündüğünü de anlatıyor.
Kamplar
Dış ülkelere korona yardımı faslından, Filistin’e de külliyetli miktarda malzeme gönderdik.
İlginçtir...
Filistin dünyada koronadan en az etkilenen ülkelerden biri görünüyor.
Bugüne dek sadece 2 kişi ölmüş, 340 dolayında vaka görülmüş.
Bir başka ilginç ama sevindirici nokta...
Türkiye’deki mülteciler arasında da korona tahribatı pek gözlenmiyor
Göç Uzmanı Metin Çorabatır mülteci kamplarının hayli azaldığını belirterek şu bilgiyi veriyor:
- Halen 5 ilde 7 kampta yaklaşık 65 bin mülteci yaşıyor. Kamplardan herhangi bir salgın haberi duyulmuş değil.
MAHYA
Ramazan geldi, camilere ışıklı mahyalar asıldı.
Mahyalar genelde zamanın ruhunu yansıtır.
“Hoş geldin ya şehr-i ramazan”, der bazısı...
Bazısı “Ya Allah” demekle yetinir.
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında şöyle mahyalar da görülmüş:
“Cumhuriyet fazilettir”, “Çok yaşa laik devlet”
1946 yılında Amerikan Missouri zırhlısı İstanbul’u ziyaret ettiğinde “Welcome Missouri” diye mahya asılmış camilere.
Aslında mahyalara herkes kafasına göre slogan yazamaz. Genelde valiliklerden izin alınır. Bu iş Padişah Abdülhamit zamanında daha da sıkı tutulurmuş. Mahyalar Saray’ın sansüründen geçirilir, ancak ondan sonra camiye asılırmış. Oradaki iki kelime öylesine önemlidir!