Bizim artık ekmek kızartmayan ekmek kızartıcısının serüvenini yazmıştık. Kadıköy’de Gürsey adlı mağazadan satın aldığımız ‘Fakir’ marka cihaz iki yıl garantiye rağmen dört ayda bozulmuş, telefonla aradığımız mağaza bizi servise yönlendirmişti. Servise ise taksiyle gidiş geliş 120 TL yazıyordu. İki kez gidiş geliş 240 lira. Telefon açtığımız Akyıldız adlı servis bir kötü haber daha vermişti. Eğer cihazdaki arızanın bizim hatamızdan kaynaklandığı anlaşılırsa onarım ücretini biz ödeyecektik. Bizim hatamız mı? Örneğin cihaza büyük dilim ekmek koymuş da bozmuşsak bu bizim hatamız oluyordu.
Garanti mekanizması hep böyle mi işliyor? Bir Arçelik bayisine uğrayıp konuştuk. Dediği:
- Bizden aldığınız cihaz bozulursa onu servise de götürebilirsiniz, bize de getirebilirsiniz. İsterseniz talep formu doldurursunuz servis gelir cihazı kapınızdan alır, kapınıza getirir.
Piyasada hemen her elektrikli eşya iki yıl garantili satılıyor. Ancak bu garanti mekanizması görüldüğü gibi markadan markaya farklı işliyor. Bunun bir standardı, kanunu, kuralı yok mu? Var elbet…
Geçen mart ayında Kadıköy Çarşısı civarında beyaz eşya satan bir mağazadan ‘Fakir’ marka ekmek kızartıcısı satın aldık.
Alırken de sorduk:
- Ne dersiniz, dayanır mı, sağlam mı?
- İki yıl garantisi var beyim, dediler, hiç merak etmeyin.
Cihaz dört ayda bozuldu.
Ürünü aldığımız mağazayı aradık.
“Faturasıyla birlikte Bahariye’de Elsa adlı elektronik mağazasına gideceksiniz” yanıtını aldık.
Cihazı kutusuna koyup, o mağazaya yollandık.
Köy Enstitüleri eğitim programını hazırlayıp yurt geneline uyarlayan ve yöneten büyük eğitimci İsmail Hakkı Tonguç (1893-1960) ölümünün 62. yılında saygıyla anılıyor.
İ. H. Tonguç’la ilgili anma törenlerinden biri de bugün (23 Haziran) saat 14.30’da Ankara’da Pembe Köşk bahçesinde İnönü Vakfı tarafından düzenleniyor. Anma programında Tonguç’un öz yaşamı, eğitim ve sanat felsefesi sözle, müzikle, sanatla anlatılacak.
Tonguç deyince onun demokrasi konusundaki kısa ama vurucu tanımı da akla gelir. 1950’lerde ülkemizdeki demokrasiyi tanımlarken demiştir ki:
“Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı. Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu, zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir.
İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin, toprağı, işi olsun olmasın, halk bir sandığa elindeki
Hafta sonunu İzmir’de geçiren CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Milli Kütüphane’yi de ziyaret etti, şeref defterini imzaladı. Milli Kütüphane’yi Atatürk ve İnönü’den sonra ziyaret eden üçüncü CHP liderinin Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu bilvesile öğrendik.
İzmir Milli Kütüphanesi İttihat ve Terakki yönetimince “cehaletle mücadele” kampanyası çerçevesinde 1912 yılında kuruldu. Halkın yaptığı para ve kitap yardımlarıyla kısa sürede büyüdü. 1919’u izleyen işgal yıllarında Yunan güçlerince kütüphanenin “Milli” sıfatı kaldırılarak yerine “İslam” kondu. Kütüphane hakkında bir inceleme yazısı yazan rahmetli Zeki Arıkan, “İslam” mühürlü kitapları bizzat gördüğünü anlatır.
Kütüphane sonradan yenilendi, genişletildi, Cumhuriyet’in 10’uncu yılında 31 Ekim 1933 tarihinde coşkulu bir törenle yeniden hizmete girdi. İzmir’in varlıklı kesimleri yeni binaya önemli katkıda bulunmuştu.
Ünlü yazarlarımızdan Fakir Baykurt (1929- 1990) kendisinin 91. doğum yıl dönümü olan 15 Haziran’da anıldı.
Asıl adı Tahir Baykurt idi. Bu adı sevmedi. PTT, adını bir hata sonucu bir zarfın üzerine Fakir Baykurt diye yazınca bu adı sevdi, benimsedi. Köy Enstitüsü mezunuydu. İlk romanı “Yılanların Öcü” ile tanındı. 1965-1971 yılları arasında Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın Başkanlığını yaptı. 1969 yılında Kayseri’de TÖS Genel Kurulu’nun yapıldığı bina, bir gece önce camiye bomba atıldı söylentisi çıkarılarak, yakılmak istendi. Öğretmenler yanan binadan güçlükle kurtarıldı. Adeta Sivas’ın provası yapılmıştı.
12 Mart darbesiyle birlikte TÖS kapatıldı, Fakir Baykurt tutuklandı. TÖS davası bitmeden af çıktı. Ancak TÖS yöneticileri aftan yararlanmayı kabul etmediler. Yargı sürdü. Baykurt sekiz yıl ceza aldı. Ancak askeri Yargıtay kararı bozunca beraat etti.
Fakir Baykurt anılarında Köy Enstitüsü günlerine ilişkin çok sayıda olay anlatır.
Muhafazakâr ve mütedeyyin yurttaşların faizden kaçtıkları için paralarını altın ve dövize yatırdığı sık sık yazılıyor. Bu altın ve döviz de yastık altında biriktiriliyor.
Tabii şu basit gerçek göz ardı ediliyor.
Paranızı dolara yatırır, yastık altına atarsanız, ABD’ye sıfır faizle kredi açıyorsunuz demektir
Altın alır, bunları yastık altına atarsanız, ülkeyi altın ithaline zorlarsınız.
Her iki durumda ülke ekonomisine zarar verirsiniz
Ülke daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalır.
Neticede faizin günahından kurtulayım derken, faiz lobisine hizmet etmiş oluyorsunuz.
SÜRPRİZ
Türk Dil Kurumu’nun hâlâ Atatürk’ün kurduğu kurum olduğu sanılır. Oysa Türk Dil Kurumu 12 Eylül Cuntası tarafından tanınmaz hale getirilmiş, Cumhuriyetçi kadrolar tasfiye edilmiş, esas işlevinden saptırılmıştı. Bugünkü TDK artık kuruluştaki işlevini yitirmiş bir kurumdur.
Eski gerçek TDK anılarda kalmıştır.
Türkçenin yılmaz savunucularından Sevgi Özel, eski TDK’nın anılarıyla yaşayan az sayıda uzmandan biridir. Sevgi Hanım eski TDK kapanmadan önce orada 12 yıl çalıştı. TDK’nın en güzel günlerine tanıklık etti.
Kısa süre önce yayımlanan “Yalan Dünyasının Yalancıları” adlı kitabında bu tanıklığı anlattı. Kitapta neleri yazdığı arka kapakta belirtiliyor:
“Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’ndaki 12 Eylül öncesi ve sonrasında neler olduğu ve oradaki dil emekçilerinin neler yaşadığından Dil Derneği’nin nasıl kurulduğuna, Bilgi Yayınevi’ndeki ‘editör’ masasındaki deneyimleriden Ankara’daki yazar çevresine, siyasi ve kültürel ortamın
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Karar’da Ali Bayramoğlu’nun yazdığına göre, parti teşkilatına hitaben demiş ki:
“Mevcut anayasada cumhurbaşkanının düzenleyici yetkileri ve atama yetkileri var. İllerdeki sağlık müdürüne kadar o atıyor. Biz tüm önemli atamaların partiler arası mutabakatla yapılması kararı aldık. Bu da, liyakati kaçınılmaz olarak devreye sokacak bir karar. Alt düzey atamalarsa bakanlıklara bırakılacak.”
Bu durumda Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar, genel müdürler, müdür yardımcıları, müsteşarlar, yönetim kurulu üyeleri gibi üst düzey görevlilerin atanmasında yeni cumhurbaşkanı tek başına karar veremeyecek. Her atamada 6 partinin mutabakatı gerekecek.
Partilerden biri “Benim gözüm o şahsı tutmadı”, “Bu şahıs partimize uymaz” falan derse cumhurbaşkanı atamayı yapamayacak...
Dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir sistem olacak bu...
Adına “6 Kocalı Hürmüz” sistemi diyebilirsiniz...
Bu arada pek konuşulmuyor ama..
Sanırız kabinedeki bakanlıkları da 6 parti aralarında böl&uum