Türkiye İşçi Partisi ve Türk solunun liderlerinden Mehmet Ali Aybar, 29. ölüm yıldönümü olan 10 Temmuz’da Aşiyan’daki mezarı başında anıldı...
Türkiye’de Atatürk’ün tam bağımsızlık ruhuna CHP değil, ilk günden itibaren sosyalist aydınlar sahip çıkmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonunda, İsmet İnönü liderliğindeki Türkiye, ABD ile ikili antlaşmalara yönelmişti.
ABD’nin gerçek kimliğini, yapılan yardımların perde arkasındaki niyetlerini görmek o dönemde çok mu zordu... Yok canım... Gören görüyordu... Bakınız Mehmet Ali Aybar, “Zincirli Hürriyet” Gazetesinde 19 Nisan 1947’de yazdığı yazıda hükümeti nasıl uyarıyor:
“Amerikan yardımını bir kere bizi şimdiden istiklalimizden mahrum edeceği ve Amerikan himayesi altına koyacağı için istemiyorum. Yardımın şartları malum... Birtakım yabancılar yardımın yerinde kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmek bahanesiyle bizim içişlerimize müdahale edeceklerdir... Yardımın tahsis sureti ve harcanması ile ilgili
İstanbul aşığı Çelik Gülersoy’u ölümünün 31. yılında (6 Temmuz 2003) saygı ile anıyoruz...
Milyonlarca İstanbullu tatil günlerinde biraz nefeslenmek, bir parça Osmanlı tadı almak isterse nereye koşar? Herhalde öncelikle rahmetli Çelik Gülersoy’un yoktan var ettiği bahçelere, köşklere, kahvelere, otellere... Gülersoy’un, başkanı olduğu Turing Kurumu’nun imkanlarıyla ayağa kaldırdığı ve İstanbul’a kazandırdığı tesislerden bazılarını anımsayalım:
* Yıldız Parkı ile içindeki Malta ve Çadır Köşkleri, Pembe ve Yeşil Seralar
* Emirgan Korusu ile içindeki Sarı, Beyaz ve Pembe köşkler;
* Çubuklu Korusu ve Hidiv Kasrı;
* Çamlıca Tepesi Tesisleri;
* Fenerbahçe Parkı ve Romantika Kahvesi
6 Temmuz, Aziz Nesin’in ölümünün 29. yılı...
Ve bir anı...
Sene 70’ler... Ben o yıllarda Günaydın’da çalışıyorum. Aziz Nesin’le yeni tanışmışız. Bir gün Kadıköy’den Eminönü’ne giden vapurun girişinde karşılaştık... Hoş beş falan... Vapurdan çıkarken sordu:
- Sirkeci’den Yeşilköy havaalanına dolmuş kalkıyormuş yerini biliyor musun?
- Valla bilmiyorum, dedim, neden sordunuz?
- Ben uçakla Ankara’ya gideceğim de...
Elindeki küçük bavulu da o anda fark ettim...
Bir bankadan reklam filmi için seslendirme teklifi alan ünlü sanatçı Nejat İşler, teklifi kabul etmiş ama para istemediğini, bankanın bu parayı öğrencilere burs olarak vermesini istemiş.
Bankanın bin öğrenci bursu önerisine karşılık, Nejat İşler sayının beş bine çıkarılmasını şart koşmuş.
Banka talebi kabul etmiş...
Değerli sanatçı bu tavrıyla alkışı hak ediyor.
Reklam konusunda bir ilkeli sanatçımız da Tarık Akan idi...
Yıl 1976... Tıraş bıçağı firmasının (Gillette) tüm dünyada yayınlanacak reklam teklifini reddeden Tarık Akan’ın kapısı bu kez otomobil reklamında oynaması için çalındı.
Değerli sanatçının yanıtı yine “Hayır” oldu.
Daha sonra şampuan, diş macunu, banka ve birçok önemli firmanın reklam tekliflerine de yanıtı her zamanki gibi olumsuz idi...
İstanbul’da son haftalarda deprem olmadan binalar çökmeye başladı. Küçükçekmece’de 3 katlı bina, geçtiğimiz hafta Bahçelievler’de 7 katlı bina çöktü.
İBB verilerine göre bir Marmara depreminde 200 bin bina kullanılamaz hâle gelecek...
En az bir milyon insan ölecek ya da yaralanacak...
Çevre Bakanlığı da benzer rakamlar veriyor.
Bunları izlerken aklımıza bir fıkra geliyor...
İki arkadaş balonla seyahat ederken yollarını kaybetmişler... Bir dağ başında tek başına bir adam görünce ona doğru alçalıp sormuşlar:
- Heey ahbap biz neredeyiz?
Adam aşağıdan bağırmış:
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, genel seçimden bu yana ilk kez erken seçimi açıkça dile getirdi ve:
- Bugünden 1,5 yıl sonrasında bir erken seçimi kaçınılmaz görüyorum, dedi...
Seçim elbette önemli ama tek başına çözüm değil... Önemli olan Türkiye’nin nasıl yönetileceği... Ağır sorunların giderilmesinde bugünkünden farklı hangi çözümlerin, hangi politikaların uygulanacağı...
Bu noktada akla şu soru geliyor...
CHP’nin bugünkü iktidardan daha farklı politikaları var mı?
Eğitimden sağlığa, ekonomiden dış politikaya, Güneydoğu meselesinden göç meselesine kadar çeşitli yakıcı sorunlarda ne gibi çözümleri var?
Bu soruların yanıtını biz bilmediğimiz gibi CHP’yi yönetenlerin ve parti örgütünün bildiğini de sanmıyoruz...
Çünkü partinin bir siyasi programı yok...
Cüneyt Ülsever’i son olarak Hürriyet Gazetesi yazarlığıyla tanıyoruz. Daha önce uzun yıllar bankacılık yapmış, bir ara ANAP’ta çalışmış, Turgut Özal’ın yakınında bulunmuştur. Cüneyt Ülsever anılarını “Hatırladığım Kadarıyla Hatırladığım Şekliyle HAYATIM” adlı kitapta topladı. Renkli anılar ve olaylarla dolu bu kitaptan bir bölümü aktaralım. Turgut Özal, başbakanlık döneminde Davos toplantılarına katılmaktadır. Eşi Semra Hanım yanındadır. Cüneyt Ülsever Davos’ta gördüğü sahneleri şöyle aktarıyor: “... Davos’ta bir gün bir lokantada Andreas Papandreu’yu iki- üç arkadaşıyla yemek yerken gördüm. Bir öğle yemeğinde keyifle şarap içip, balık yiyorlardı. Samimi hareketlerinden yakın arkadaş oldukları çok belli oluyordu. Masada kahkahalar, şakalaşmalar gırla gidiyordu. Yunanistan Başbakanı’nın etrafında ne bir iş adamı ne de korumalar veya bürokratlar vardı. Düşündüm. Bizim Başbakan tek başına adeta tuvalete bile gidemiyor. Etrafı sürekli ama sürekli iş
İzin günlerinde ne yaptın diye sorarsanız anlatayım...
Kendimden söz etmek için değil, belki dostlara faydalı olur diye anlatacağım...
Yaklaşık 8 ay önce prostat şikayetiyle doktora başvurmuştum. İyi huylu prostat tespit edildi. ‘Ameliyat’ dendi.
Ameliyat olmak şart mı değil mi, diye soruştururken tesadüfen tomografi çektirdim. Tomografide beklenmedik şekilde bir mesane tümörü görüldü.
Tümör hızlı yayılan cinsten mi, kasa işlemiş mi, bunları anlamanın tek yolu vardı; TUR adı verilen işlemle mesaneye girip tümörü kazımak, biyopsiye göndermek, o arada prostatı da çıkarmak...
Bu kritik operasyonu Amerikan Hastanesi’nde değerli hekim Prof. Tarık Esen üstlendi.
Yaklaşık 1,5 saat süren titiz bir operasyonla tümör kazındı, prostat alındı... Şans eseri, 2 cm’lik tümör hızlı yayılan cinsten değildi, mesanenin kasına işlememiş, yüzeyde kalmıştı.
Benim şansım tesadüfen tomografi çektirmiş olmam ve tümörün erken yakalanmış olmasıydı. Mesane tümörü genellikle çok sinsi büyüyor, ç