H aber İzmir’den geliyor:
“Eşrefpaşa Hastanesi’nin başhekimi genel cerrah Devrim Demirel, Konak ilçe belediye meclis üyeliği için görevinden istifa etti.”
Tuhaf bir istifa bu...
Ayda bir yapılan meclis toplantısına katılıp, başkanın istediği yönde parmak kaldırıp indirmekten ibaret belediye meclis üyeliği için başhekimlikten istifa edilir mi?
Doktor Devrim Beyin bu kararında herhalde kendisine özgü sebepleri vardır.
Kadıköy’de eski Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt ilçe belediye başkanlığına adaylığını koydu. Kendisini İstanbul ve Kadıköy için canla başla çalışmış bir vekil olarak tanıyoruz. Mevcut Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı ve eski vekil Gürsel Tekin de adaylar arasında. Şu ana kadar Kadıköy Belediye Başkanlığı için 14 başvuru olmuş. Maliyeti mi? Adaylar başvuru sırasında 30 bin lira yatırıyor, ilçeye de belli bir miktar bağışta bulunuyor. Özellikle gençler sırf adlarını duyurmak ve geleceğe yatırım yapmak için aday oluyormuş. Beşiktaş Başkanlığı için ise ciddi bir aday var: AKUT eski Başkanı, dağcı ve
Yerel seçimlere 4 aydan az zaman kaldı...
Siyasi partiler adaylarını belirlemeye başladı...
Görünüşte adayları birtakım kurullar seçer, mülakat vs. yapılır. Ama herkes bilir ki, tek ve nihai belirleyici genel başkandır. En çok oyu alabilecek ve genel başkana bağlılığı tartışmasız kişi aday olarak belirlenir.
Belirlenen aday yalapşap bir vaatler listesi hazırlar, halkın önüne çıkar.
Kimse halka bir önceki belediyeden memnun olup olmadığını, nasıl bir belediyecilik istediğini, hangi tesislere ihtiyaç duyduğunu vs. sormaz.
Adayın vaatleri zengindir. Ama çoğunu tutmayacaktır. Halk da bunu bilir. Ama diğer adayların da farksız olduğunu düşünerek:
“Bizim partiden olsun da varsın tutmasın, çalacaksa bizimki çalsın” diyerek oyunu ona verir. Başkan adayları vaatlerinin arasına rant yağması vaadini sıkıştırır. Şehir rantından herkese bir tutam koklatılacağı vaadi gözleri görmez eder. Şehir yağmasına açtığı kapılar, adayın seçilme şansını arttırır. Bu şekilde fakir halkın da iştahı açılır, gözü boyanır.
Sonuç mu? Şehirlerin periş
Osmanlı’da yaygın olan, padişahların bile karar almak için başvurduğu bir yöntem vardı: İstihareye yatmak...
Osmanlı’daki uygulamayı ilkel bulur tebessümle bakardık...
Ancak öğrendik ki...
Hiç de öyle alaya alınacak bir şey değilmiş... Neden yatılırdı istihareye?
Bir işin hayırlı olup olmayacağını öğrenmek için...
Önce iki rekât nafile namazı kılınır. Sonra istihâre duası okunur, yapılmak istenen iş söylenir ve uykuya yatılır. İşin yapılıp yapılmaması gerektiğine, uyku sırasında kalbe ilk gelen duyguya göre karar verilir. İstihâreye yatanın içini ferahlığın sarması hâlinde o işin yapılması uygundur ama sıkıntı ve huzursuzluk basarsa, işin yapılmaması gerekir...”
Gelelim bugüne. Profesör Niyazi Kahveci’nin “Sistemli Düşünme” adlı kitabının 233. sayfasını okuyoruz:
“...Uyumadan önce teknik bilgileriyle bir konu üzerinde düşünme yapılarak uyunursa gece boyunca beyin onun üzerinde düşünür ve çözümler üretir.
Sahte, taklit, markasız, TSE belgesiz, bakımsız asansörlerin insanlarımızı nasıl öldürdüğünü gazetelerde iki günün biri okuyoruz.
Elektronik öğretmeni Ali Özdemir konuya ışık tutuyor:
“Ülkemizdeki asansörlerin yüzde 90’ının Allah’a emanet çalıştığını söyleyebilirim.
Ben 2- 10 katlı binalarda mecbur kalmadıkça asansöre binmiyorum.
Bu asansörleri imal edenler, montajını ve bakımını yapanlar ve onların öğretmenleri ne kadar eğitimlidir?
40 yıldır elektrikçilik, 34 yıldır elektrik teknik öğretmenliği yapıyorum. Bu kadar uzun süreçte hiçbir devlet kurumu benim mesleki ilgimi denetlemedi / ölçmedi / sınava tabi tutmadı.
Gelişmiş AB ülkelerinde öğretmenler her 4- 5 yılda bir mesleki- bilimsel sınava tabidir. Yetersiz olanlar zorunlu olarak kursa yollanır ya da meslekten çıkarılır.
Çok kızan olacak ama yazayım.
Bazı ünlü futbolcuların bir bankacı hanıma nasıl milyonlarca dolar kaptırdıklarını gazetelerde okuyoruz. Çoğumuz, topçuların nasıl bu kadar akıl dışı ve tedbirsiz davrandıklarını anlamakta zorlanıyoruz.
Bu ilginç durumu çözmekte Psikolog Acar Baltaş’ın “Akılsız Duyguların Cezasını Kararlar Çeker” adlı kitabı yardımcı olabilir.
Acar Baltaş
Bakın ne diyor yazar:
“İnsan beyni verdiği tepkileri ve aldığı kararları iki ayrı bölgede işlemden geçirir. Bunlardan biri “Düşünen beyin”dir. Düşünen beyin, akıllı, planlayan, yönlendiren, uzun vadeye odaklanan, kontrollü ama zayıf ve yavaştır.
Diğer bölge ise “hisseden beyin”dir. Hisseden beyin kısa vadeye odaklı, tembel, heyecanlı, düşüncesiz ancak güçlü ve hızlıdır. Özellikle haz, çıkar, tehlike ve tehdit içeren durumlarda kararlarımızı bilincimize yani “düşünen beyin”e başvurmadan veririz. Kararı hisseden beyin verir. Düşünen beyne sadece verilen yanlış kararları savunacak gerekçeler üretmek kalır... Özellikle
Bizim nesil 80 yaş çıtasını ya aştı ya aşmak üzere.
Kimi dostlar artık demir alıyor zamandan. Kimileri umut ve gayretle asılıyor hayata.
“Altı da bir üstü de bir yerin” demiş şair...
80 yaşında insan öyle bakmıyor dünyaya...
Üstü çok eğlenceli... Bazen gençliğinden daha mutlusun.
80 yıl bir başka dünyayı getirip önüne koyuyor.
İnan Durak Taş yazmış o başka dünyayı:
“Yaş aldıkça insan başka bir boyuta geçiyor âdeta.
Diplomat, tarihçi, araştırmacı, yazar Bilal Niyazi Şimşir’i (90) kaybettik...
Lise çağlarında ailesiyle birlikte Bulgaristan’dan göç etmişti... 1957’de Mülkiye’yi bitirdi. 1960’da diplomat olarak göreve başladı. Londra, Paris, Şam, Lahey’de orta düzeyde diplomat olarak, Arnavutluk, Çin ve Avustralya’da büyükelçi statüsünde görev yaptı. Başta İngiliz arşivleri olmak üzere gittiği her ülkede kaynakları araştırdı, belge topladı, tasnif etti, kitaba dönüştürdü... Toplam 52 cilt kitap ve 160 makale yazdı. Tüm kitapları belgelere ve sağlam kaynaklara dayalıdır.
İlişikteki resimde sadece benim kütüphanemde bulunan bazı kitapları görülüyor.
Yazdığı binlerce sayfa kitap bize Kürt ve Ermeni meselelerinin iç yüzünü, Atatürk ve Cumhuriyet’i, Ankara’yı, Kurtuluş Savaşı’nı, Kıbrıs’ı, Rumeli’yi, Lozan’ı anlatır.
Atatürk ve Cumhuriyet üzerine yaptığı araştırmalar ve yazdığı kitaplar Atatürk düşmanlarının yalanlarını
Hafta sonunda eşi ve çocuğunu da alarak Şanlıurfa’yı gezmeye giden okurumuz kaldığı otelden arıyor...
- Buraya özellikle övgüsünü duyduğumuz arkeoloji ve mozaik müzelerini gezmeye gelmiştik, diyor, fakat gelince öğrendik ki tüm müzeler kapalıymış...
- Sebep?
- Geçen Şubat’taki Adıyaman depremi ve ardından Mart ayında gelen sel felaketinden sonra müzeler kapanmış, bir daha da açılmamış...
- Herhalde onarıma alındı...
- Onarım da olsa bu kadar uzun sürer mi?
- Peki ne zaman açılacakmış?