İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener dünkü genel kurulda “Başbakan Akşener” tempolarını “Cumhurbaşkanı” diyerek düzeltti... Böylece cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacağını da açıklamış oldu. Yeni sistemde adayları siyasi parti grupları, en az yüzde 5 oy almış partiler veya 100 bin imzayla vatandaş gösterebilir...
Meral Akşener’in adaylığı da ancak 100 bin imza ile mümkün olabilir.
İmzaların geçerli olması için kuşkusuz noter şartı aranacak.
Ancak... Noter şartı getirilmesi halinde her bir belgenin 150 lira olacağı, bunun da 15 milyon TL’ye kadar dev bir masraf ortaya çıkarabileceği belirtiliyor.
Odatv konuyu hukukçulara soruyor...
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Anayasa değişikliğinin gerektirdiği yasal düzenlemelerin 6 ay içinde yapılması gerektiğine, ancak halen yapılmadığına dikkat çekiyor. Prof. Ersan Şen ise noter masrafının Anayasa’ya aykırı olacağını belirterek:
- Bu durumda seçme - seçilme hakkı engellenir diyor...
100 bin imzanın bedelsiz toplanabilmesi için bir yol bulunmalı...
Güneydoğu’da yolsuzluk nedeniyle görevine son verilen kayyum - kaymakamlar başka ilçelere yine kaymakam olarak atanıyormuş...
Bu iddiayı HDP Diyarbakır milletvekili Sibel Yiğitalp Meclis kürsüsünde dile getirdi. Konuyu sorunca bize de dedi ki:
- Diyarbakır Kayapınar Kayyumu Mustafa Kılıç ve Yenişehir Kayyumu Mehmet Özel hakkında ‘Yolsuzluk, iltimas, ihaleye fesat karıştırma” iddiaları vardı. İçişleri Bakanlığı müfettişleri soruşturunca her iki ismin rüşvet ve yolsuzluk suçlarına bulaştıkları ortaya çıktı. Kayyum görevlerine hemen son verildi. Mustafa Kılıç Mersin Yenişehir’e, Mehmet Özel İstanbul Büyükçekmece’ye kaymakam olarak gönderildi.
- Görevden alınıp başka yerlere kaymakam tayin edilen diğer kayyumlar kimler?
- Eski Cizre, Muradiye, Bahçesaray, Çukurca, Şemdinli, Karakoçan kaymakamları.
- Sizce bu tayinlerin sebebi yolsuzluk yapmaları öyle mi?
- Bu kaymakamların soruşturma geçirdikten hemen sonra başka yerlere atanmaları her şeyi yeterince açıklamıyor mu?
İlginçtir...
Hukukta ve siyasette “Belediye başkanının istifasının istenmesi” diye bir yöntem yok. Belediye Kanunu’na göre...
1. Belediye meclislerince başkanın bir yıllık faaliyetlerini kapsayan raporun yetersiz bulunarak kabul edilmemesi veya belediye başkanı hakkında verilmiş gensorunun nitelikli çoğunlukla kabulü halinde Danıştay’ın da uygun görmesi ile belediye başkanı başkanlıktan düşer...
2. Görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma açılan belediye başkanları kesin hükme kadar İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilir. Yerine kayyum atanır. Güneydoğu’da uygulama budur...
AKP bu yollara gitmiyor. Amaç belediyeyi kayyuma değil yeni ve mutemet bir AKP’liye teslim etmektir. O yüzden tehdit ve baskı sürüyor. Bu satırlar yazılırken savcılar Melih Gökçek’e soruşturma hazırlığında idi. İstifa edenin ise yolsuzlukları affediliyor.
KILIÇ
Cumhurbaşkanı Erdoğan Polonya dönüşü uçaktaki gazetecilere:
“Kılıçdaroğlu’nun ‘müftü nikâhı’na destek vereceğine inandığını” söylüyor.
Nitekim yanılmıyor. Nüfus yasası’nın müftü nikâhına ilişkin 6. maddesi önceki akşam Meclis’ten geçerken
Bir akademisyen ne zaman görevden uzaklaştırılır... Akademisyene, insana, hukuka saygı bu ülkede ne düzeye gelmiştir? Size taze bir örnek...
Öner Gümüş, 2011’den bu yana Dumlupınar Üniversitesi Maliye Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktaydı. Geçen ay “muhtemel” FETÖ/PDY bağı nedeniyle açığa alındı.
Rektör Vekili Dr. Kaan Eraslan imzasıyla kendisine gönderilen resmi yazı şöyle başlıyor:
“Sayın Arş. Gör. Öner GÜMÜŞ
15.07.2016 tarihinde ülkemizde yönetime el koyma sonucu oluşan tehlikenin bertaraf edilmesi ile ilgili yurt çapında yapılan değerlendirmeler çerçevesinde tehdit oluşturan Fethullahçı Terör örgütü (FETÖ/Paralel Devlet yapılanması (PDY) örgütleri ile bağınızın muhtemel olması nedeni ile Kurumumuz ve Devletimizin güvenliğini korumak amacı ile görev başında kalmanızda sakınca görülmesi nedeniyle... 14/09/2017 tarihi itibariyle görevinizden uzaklaştırılmış bulunmaktasınız...”
Suça dikkat: “FETÖ ile bağınızın muhtemel olması...”
Öner Gümüş Alevi olduğunu, ailesinin CHP’li olarak bilindiğini bize yazdığı mektupta belirtiyor. Esas suçu bu mu? Kim bilir...
Cumhuriyet gazetesinde “Saray’ın araba sevdası” başlıklı bir haber yayımlanıyor. Haberde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a 14 zırhlı araç, 28’i 4 x 4 jip olmak üzere 268 araç tahsis edildiği... Eski Cumhurbaşkanlarından Abdullah Gül’e 18, Ahmet Necdet Sezer’e ise 2 araç verildiği belirtiliyor...
Konuyu Fatih Altaylı da kaleme alıyor. Gül’ün 18 aracını sorguluyor. Abdullah Gül’ün koruma müdürü Osman Çangal, Fatih Altaylı’yı arayarak Abdullah Gül’ün talebi üzerine bilgi vereceğini söylüyor. Ve şu bilgileri veriyor:
- Cumhurbaşkanı Gül’e tahsis edilen araç sayısı 18 değil 17’dir.
- Bunlardan biri Abdullah Bey’in, diğeri ise eşinin makam otomobilleri, bir de yedek makam otomobili vardır.
- Her makam aracının önünde eskortluk yapan bir araç, bir de takip aracı vardır.
- Bunların dışındaki 11 araç, Cumhurbaşkanı Gül’ün yanında görevli yaklaşık 40 kişilik ekibin taşınması, sekretaryasının işleri, günlük bürokratik işler için kullanılmaktadır.
Osman Çangal şöyle devam ediyor:
YÖK Başkanı Yekta Saraç önceki gün üniversiteye girişte yeni sınav sistemini yani YKS’yi açıklarken uzmanların bu sistem üzerinde bir yıl çalıştığını söyledi..
Oysa eğitimin “E”sinden anlamayan birkaç kişi otursa bundan daha mantıklı bir sistem kurardı. Şu hale bakın ki...
Öğrenci sabah ‘Temel Yeterlilik Testi”ne giriyor. Eğer puanı 180’in üzerindeyse barajı aşmış sayılıyor ve öğleden sonra sayısal, sözel veya eşit ağırlık puanlarının hesaplanacağı sınavlardan birine, ikisine veya tümüne giriyor.
Öğrencinin 180 puanı aşıp aşmadığını kim belirliyor?
Kendisi... İnanmayacaksınız ama öyle...
Öğrenci sınavdan sonra “Benim kâğıdım 180 puanı aşar” diye düşünürse öğleden sonraki sınavlara giriyor. Eğer aşmadığını düşünüyorsa diğer sınavlara girmiyor.
Tabii... Pek çok öğrenci barajı geçemedim diye diğer sınavlara girmeyecek, ama notlar açıklandığında barajı geçtiğini görecek, pek çok öğrenci de barajı aşamadığı halde boşuna alan sınavlarına girecek, boşuna sınav ücreti ödeyecek. Sistemin her tarafı böyle abuk subuk... Yazık bu gençliğe...
Bir adı da Çılgın Proje olan Kanal İstanbul’un bir büyük şaka olduğunu düşünmek istiyorduk. Ne var ki iş giderek ciddileşiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan kanal projesinin temelinin bu yıl sonu veya 2018 başında atılacağını söylüyor.
Proje çılgın, çünkü ne ekonominin ne doğanın mantığına uyuyor.
Marmara’yı Silivri üzerinden Karadeniz’e bağlayacak, uzunluğu 50, kilometre genişliği 150 metre, derinliği 25 metre bir kanal...
Çıkan toprak ile kanalın iki ucunda denizde üç ada oluşturulacakmış.
Adalar da turizme açılacak, buradan para kazanılacakmış!
Finansmana gelince... Kanal için yapacağınız 15 milyar liralık yatırımı nasıl karşılayacaksınız?
Montrö Antlaşması’na göre barış zamanlarda tüm gemiler boğazlardan ücret ödemeden geçerler.
Siz, kendi yurttaşlarınızı sorgusuz sualsiz... Yasalarla alay ederek, hukuku katlederek gözaltına alabilir, günlerce sorguladıktan sonra tutuklayabilirsiniz. Bununla yetinmeyebilir, yargılama henüz sonuçlanmamışken yandaş basına sızdırdığınız yalan - yanlış haberlerle kamuoyunda peşinen mahkûm etmeye çalışabilirsiniz.
Bütün bunlar, o kişi kendi vatandaşınız olduğunda, demokrasinin sesi kısıldığı için, sorun yaratmıyor!
Ama aynı şeyi yabancı bir devletin konsolosluğunda çalışan yurttaşınıza yapmaya kalkarsanız... Örneğin ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nda çalışan Metin Topuz’a yaparsanız... Kantarın topuzunu kaçırmış olursunuz. Nitekim topuz kaçtı.
Sonuçta Almanya’dan sonra Amerika ile de papaz olduk...
Evet, bu ülkelerle aramızda çeşitli sorunlar var ama temel sorun yargımızın yapısı...
Bizim yargının bağımsız olduğuna biz inanmadığımız gibi dış dünya da inanmıyor.
Bizim mahkemelerin genelde iktidarın talimatıyla çalıştığını düşünüyorlar.
O yüzden vatandaşları hüküm giyince bunun suçunu bizim iktidarda görüyorlar.