Silivri’de Balyoz duruşmalarının sürdüğü günler... Bizler düzmece kanıtlarla kasıtlı olarak hapis yatırılan mağdur askerlerin hakkını, hukukunu savunuyoruz. Cemaatin pompaladığı kiralık yazarlar da “Postalcı, Balyozcu” diye bize saldırıyor.
Saldıranlardan biri de Sabah’ta Emre Aköz... Bu aköz, bir iki yazısında bizden “Balyoz civeleği” diye söz etmez mi? Daha önce Milliyet’te magazin şefiydi. Oturduğu sandalyenin arkasına kırmızı kadın donu asardı. Cevap vermeye değmez bir zavallı. O yüzden bir değişiklik olsun diye tazminat davası açalım dedik. Değerli avukatımız Aslı Kazan dilekçeyi hazırladı, başvurumuzu yaptık.
Dava sonunda mahkeme, karşı tarafı 3 bin lira tazminat ödemeye mahkûm etti.
Davayı Yargıtay’a taşıdılar. Yargıtay kararı bozdu.
Mahkeme davayı yeniden görüştü, bu defa Yargıtay’ın kararına uydu. Biz davayı kaybettik. Dosyanın oradan oraya taşınması neredeyse 5 yıl sürdü.
Nihayet geçenlerde tebligat geldi. Mahkeme masrafı olarak 2 bin lira ödememiz gerekiyormuş. Ödedik. Davaya noktayı koyduk.
Davayı kaybettik ama zaman bizi haklı çıkardı. Balyoz sanıkları beraat ettiler.
Balyoz kumpasını kuran FETÖ’cüler bugün ya hapiste ya kaçak...
Burhan Felek Basın Hizmet Ödülleri bu hafta dağıtıldı. Bu ödül Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından 70 yaşından gün alan ve meslekte 50 yılını tamamlayan gazetecilere veriliyor. Bu yıl ödüle layık görülen 10 gazeteciden biri de biz olduk...
1966 yılında TRT Haber Merkezi’nde başlayan gazetecilik yolculuğunun 50 yılı aşması elbette en başta siz okurlarımızın desteği ve ilgisiyle mümkün oldu.
Nedir gazetecilikten anladığın, diye sorarsanız... Yalanların egemenliğini bitirmek... Halka doğru bilgi vermek... Halkın ve ülkenin çıkarlarını savunmak... Gencine yaşlısına yaşama sevinci aşılamak... Gençlere doğru yolu göstermek... Bunlardır...
Gazeteciliğimiz 50 yılı doldururken bu sütun da 35 yaşına bastı... Nedir gazete yazarlığında uzun yaşamanın sırrı? Ne siyasi iktidara, ne parasal iktidara... Her şeyden önce okura saygılı olmaktır... Gazeteciyi ve yazarı okurun desteği yaşatır... Okur desteği ne kadar büyükse gazetecinin harcanması o kadar zorlaşır... Okurun desteği de ona doğruları sunmakla kazanılır. Mesleğin önüne kişisel çıkarları koyan adamı okur sevmez... Gazeteciliği para veya şöhret için yapanların nefesi yarı yolda tükenir. Gazetecilik zor meslektir. Keyfi ve tesellisi de
Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 79. yılında bir kez daha özlemle anıyoruz... Atatürk’e özlem her yıl biraz daha artıyor. Çünkü her yıl Osmanlı ve şeriat özentisi iktidarın foyası biraz daha meydana çıkıyor, Atatürk’ün devrimlerinin ne kadar zorunlu ve haklı olduğu ve geçerliğini bugün hâlâ koruduğu halk tarafından daha iyi kavranıyor.
Atatürk’ü tanıtmak ve anlatmak için sık sık NUTUK kitabı tavsiye edilir.
Ata’yı anlamak için daha da önemli ve gerekli kitap aslında MEDENİ BİLGİLER’dir.
Atatürk’ün 1931 yılında bir bölümünü bizzat yazdığı Medeni Bilgiler geniş bir yurttaşlık bilgisi kitabıdır.
Diktatör, tek adam gibi sıfatlara layık görülen Atatürk, başbakanın konumunu şöyle anlatır:
“Başbakan devlet yönetiminde maddi ve manevi yükümlülüklerinin en büyüğünü omuzları üstünde taşıyan kişidir. Bu nedenle devlete ait başarılardan doğacak en büyük şeref de Başbakan’a ait olur.”
Kitapta devletin ancak özel sektörün giremeyeceği alanlara yatırım yapacağı anlatılır. Yabancı sermaye eğer faydalı olacaksa ülkeye gelerek yatırım yapabilir.
O
TEOG’un yerini alacak sistem belli oldu... Yeni sınavın adı “Eğitim bölgesi ve sınavsız mahalli yerleştirme sistemi”, kısa adı MYS...
- Haziran ayının ilk haftasının sonunda, merkezi sınav yapılacak..
- Nitelikli bir okula girmek isteyen öğrenciler sınava girecekler...
- Diğer öğrenciler ise evlerine en yakın okullardan 5 tercihte bulunacaklar.
- Niteliksiz okullara, kontenjandan daha fazla başvuru olursa, öğrenciler “okul başarı puanı”na göre yerleştirilecekler.
Böylece nitelikli okul niteliksiz okul ayrımı baş gösteriyor.
Bakan, “Öğrenci istemediği okula gitmeyecek” diyor ama...
Öğrenci en yakın 5 okul arasından sadece birini beğendi ama diploma notu yetmedi diyelim... İstemediği okula gitmekten başka çaresi kalıyor mu?
1 Kasım “Harf Devrimi”nin 89. yıldönümüydü... Eski yazıdan Latin harflerine geçiş 1 Kasım 1928’de çıkarılan kanunla gerçekleşti. Yasaya göre alfabede 28 harf vardı. Sonra “ğ” eklendi 29 oldu.
Atatürk yeni harflere geçişin hızlı olmasını istiyor, bunun için çareler düşünüyordu.
O günlerde yaşanan renkli sahneleri Atatürk’ün kütüphane memuru olan Nuri Ulusu, “Atatürk’ten Duymadığınız Anılar” adlı kitapta şöyle anlatıyor:
“Atatürk Cumhurbaşkanlığı bando şefi miralay Zeki Bey’i çağırttı. Köşkün kapısının önüne bir masa koydular. Atatürk yeni Türk harflerini burada derhal notaya alıp bandoda çaldırabilir misiniz, dedi. Miralay “Emredersiniz Paşam” dedi. Hemen notayı yaptı. Notalar teksir edildi, bando mızıkacılarına verildi. Başladı bando şu şekilde A, O, U, İ, E, Ö, Ü, İ, B, C, Ç, D, F, G, H, J, K diye çalmaya... Harfleri marş şeklinde notalarla söyledik. O zaman Ankara’da iki bando var. Birincisi Cumhurbaşkanlığı’nın birisi tümenin... Atatürk dedi ki:
- Bu bandolar bu marşı Meclis bahçesi ve Kızılay’da akşamları 16.30’dan 18.00’e kadar çalacaklar, halkın kulağına bando vasıtası ile yeni Türk harflerini sokacaksınız. Yeni Türk harflerini dairelerden işlerinden çıkan halk
"Demir İpek Yolu Projesi”nin önemli ayağı olan “Kars - Tiflis - Bakü” demiryolu hattı hafta başında açıldı. Dünyanın en büyük ihracatçı ülkesi Çin bu hatta çok önem veriyor. Süper güç olma yolunda bir atlama taşı olarak görüyor. Hattın geçtiği ülkelere kredi sağlıyor. Ne var ki Kars - Bakü hattına Çin kredi vermediği gibi hattın açılışına da Çin’den kimse katılmadı...
Acaba Uygur meselesi veya füze alımından vazgeçmemiz gibi konular aramızı açtığı için mi? Bilemiyoruz.
Londra - Pekin hattına gelince... Bizim basın Londra - Pekin arasını bizim “Demir İpek Yolu” bağlayacakmış gibi hava bastı. Oysa Londra - Pekin hattı Rusya üzerinden geçen demiryolu ile geçen nisan ayında bağlandı, halen çalışıyor. Çin’in Fransa, Almanya ve İspanya ile arasında da kesintisiz hatlar işlemekte...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan açılış töreninde:
“İlk seferin gerçekleşmesiyle Londra’dan Çin’e kesintisiz demiryolu bağlantısı kurulacak” dedi. İyi de Kars - Edirne arasında kesintisiz hat ne zaman kurulacak, ilk sefer ne zaman yapılacak? Meclis’in TCDD Alt Komisyonu üyesi CHP milletvekili Haydar Akar bakın ne diyor bu konuda:
“Kars - Ankara arasındaki demiryolunda ciddi altyapı problemleri mevcut. Örneğin
En önemli gerekçelerinden biri “İslam ülkelerine ihracatı artırmak” olan Helal Akreditasyon Kurumu’nun (HAK)kuruluş ve görevlerini düzenleyen tasarı Sanayi Komisyonu’ndan geçti, büyük olasılıkla bu hafta Genel Kurul’a gelecek.
CHP, bir ürüne sadece “Helal” damgası vurulmakla ihracatın artmayacağı, asıl yapılması gerekenin ülke ve ürünlerimiz olarak dünyaya güven vermek olduğu görüşünde. HAK’a ilişkin kimi diğer itirazlarını da Sanayi Komisyonu’na verdikleri muhalefet şerhinde şöyle dile getirdiler:
“Kurum, dışarıdan hizmet ve danışmanlık alımında Kamu İhale Kanunu (KİK) hükümlerine tabi olmayacağından bu durum israfa ve suistimale meydan verebilecektir.
Kurum, yurt dışında istediği sayıda ofis açabilecektir. Görevlendirilecek personele kamuda Harcırah Kanunu’nda belirlenmiş oranın bir buçuk katına kadar harcırah ödenecektir.
Tarafsız ve bağımsız olması gereken Kurum’un dışarıdan her türlü bağış, yardım ve geliri kabul etmesine izin veren düzenleme de kurumun tarafsız ve bağımsızlığını zedeleyecektir.”
Öyle anlaşılıyor ki sadece KİK hükümlerine tabi olmaması ve yurt dışında istediği sayıda ofis açabilmesi bile HAK’ı (tabii ki genelde olumsuz haberlerle) sürekli gündemde tutacak gibi
Yaşadığımız dönemde doğa yağmalandı, şehirler yağmalandı, hazine yağmalandı, sanayi tesisleri yağmalandı.. Yetmedi... Cumhuriyet’in kendisi yağmalandı... Cumhuriyet değerleri ve devrimleri adım adım ortadan kaldırılıyor.
Oysa Cumhuriyet bir mucizedir. Yıkılmış bir imparatorluğun enkazından yepyeni bir devlet oluşturmanın adıdır. Çağdaş dünyaya atılan imzadır.
Bugün yaşamımızda ne varsa Cumhuriyet’in eseridir. Cumhuriyet Atatürk’ün tek başına geliştirdiği projedir. Atatürk olmasa Cumhuriyet olmayacaktı.
Buna rağmen Cumhuriyet yıkıcıları Atatürk’e saldırıp duruyor.
Şeriatçılar Atatürk’e ve Cumhuriyet’e neden düşmandır?
Gelin yanıtı rahmetli hukukçu Şakir Keçeli’nin “Şeriat Nedir” adlı kitabından verelim...
“Şeriatçılar 1923 devrimi ile devlete egemen olma haklarını yitirmişlerdir. Bu hak, yani egemenlik hakkı onu Tanrı adına kullananlardan zorla alınmış ve halka yani ulusa verilmiştir. Saltanat ve hilafetin bir daha dirilmemesi için de köklü önlemler alınmış, adına Atatürk Devrimleri denilen devrimler gerçekleştirilmiştir. İslam’ın siyasallaşmasını isteyenlerin gerçek amacı yitirilen saltanatın yeniden diriltilmesi, elden kaçırılan buyurma yani egemenlik hakkının halkın